Bangkok-Krabi uçuşu 1 saat sürüyor. Ao Nang adındaki bölge Krabi’nin 20 km uzağında, şehir merkezine göre daha turistik ve plajlara ve feribota yakın bir yer. Kamboçya’ya nazaran epey pahalı olduğu hemen anlaşılıyor. Krabi’ye geldiğinizden itibaren, ülkenin başka bir yerinde pek görmeye alışkın olmadığınız, fark edilir oranda bir Müslüman nüfus dikkatinizi çekiyor. “Phuket” sözü, Malayca “tepe” anlamına gelen “Bukit” kelimesinden türetilmiş. Hindistancevizleri ile kumlarının renginin aynı olduğunu kısa bir sürede anlayacaksınız.



Ayrıca, tuktukları da daha farklı ve renkli. Saat 07:00’den itibaren Ao Nang’dan longtail (uzun kuyruklu) botlar kalkıyor Phra Nang için. Yürüyerek de ulaşabileceğiniz Ao Nang sahili bile çok güzel ve büyüleyici, özellikle ilk kez gördüğünüzde, adeta diliniz tutuluyor. Bahsettiğim bu uzun kuyruk bot kişi başı 100 baht. 10 dakika içinde Railay Beach’e ulaşıyorsunuz. Burada yan yana 3-4 tane oldukça lüks tesis var. Tam 09:00 gibi kahvaltı saatine denk gelmişiz. Herkes manzaraya karşı yemek yerken, denize kimse girmiyordu.



Sihanoukville’nin aksine, kumu biraz killi ve yapışkan gibi ama su kesinlikle daha temiz. Orada denize girip restoranların arasından East Railay (deniz çekilmişken pek cazip değil) ve Phra Nang Beach’e ulaşabiliyorsunuz, bunun için 10 dakika yürümeniz yeterli. Dünyaca ünlü Phra Nang kısa bir plaj ama gerçekten büyüleyici. Sabahtan herkesin buraya geldiği anlaşılıyordu. Yerli ve yabancı turistlerle dopdoluydu. Sağ ve solu kayalıklarla çevrili bir koy. Karşısında irili ufaklı, yakın ve uzak çok sayıda ilginç adacık ve kayalık var. Burası dünyanın en güzel 10 plajından biri gösteriliyor. Çeşitli noktalarında fotoğraf çekebilirsiniz. Kaya tırmanma alanları, oyuklar, sarkıtlar, mağaralar da var.



Sahilinde bir iki ultra lüks malikane dışında tesis yok ama yan yana duran yeme içme kayıklarından taze yiyecek alarak sahilde kumsaldaki gölgelerde keyif yapabiliyorsunuz. Hemen karşısındaki meşhur devasa göktaşı şeklindeki yeşermiş iki iri kaya veya adacıklara biraz yürüyerek biraz da yüzerek kısa sürede ulaşabiliyorsunuz. Bunların arasında ve altlarında çok enteresan sarkıtlar ve su altı mağaraları var, dalarak keşfetmek kaçınılmaz. Railay’a geri dönmeden oradan da longtail botlarla Ao Nang’a gidilebiliyor, bunlar dolmuş şeklinde çalışıyor, 6-8 kişi doldukça hareket edebiliyorlar. Tayland’ın büyük kısmı 2011 selleriyle boğuşurken, Ao Nang ve çevresi 2004 yılı sonunda ciddi bir tsunami felaketi ile sarsılmış ve bu nedenle her yerde tsunamiye ilişkin uyarıcı levhaları ve toplanma alanlarını da görebileceksiniz.



Ao Nang’dan Phi Phi ve Phuket’e feribotlar kalkıyor. Bu feribotların gayet hızlı, rahat ve konforlu olduklarını söyleyebilirim. İçeride klimalı ortamda oturabilir veya tehlikeli de olsa dışarıda rüzgar ve dalga sıçramalarının tadını çıkarabilirsiniz. Phuket’e tam 2 saatte ulaşıyorsunuz. İnsanları, motor ve araç çokluğu ve kalabalıklığı ile, Phuket oldukça Hindistan’a benziyor. Buradaki feribot iskelesi doğuda kalıyor, batı tarafındaki plajlardan adını alan Kata-Karon tarafında kalmanızı tavsiye ederim. İndiğinizde tuktuk yok, taksi var ve elbette örneğin bir Bangkok gibi ucuz hiç değil. Taksi ücretleri başta her şey çok daha pahalı, bunu hemen hissediyorsunuz.



Phuket’in dörtte biri Müslüman, iç taraflarında yer alan kamyonet şeklinde dolmuşlar gayet kullanışlı görünüyor ve ilginç bir biçimde pek çok tuktuk vasıtasının içini bir disko ortamında tasarlamışlar, girdiğinizde seyahatiniz boyunca sürücü ve dış ortamdan izole oluyor ve eğleniyorsunuz. Bu beldeyi Bali’ye çok benzettim, sokakta yerli halktan çok yabancı turist vardı. Tayland’ın en büyük adası olan Phuket’te her köşe başında Seven Eleven var. Bu marketlerin sayısı binleri buluyor ve 24 saat açık olarak hizmet veriyorlar. Sanırım özellikle Batılı bir kimsenin aradığı pek çok genel tüketim ürün ve malzemelerini bulabileceği için tercih ediliyorlar.



Phuket çift tekerli ulaşım açısından da tam bir cennet, öyle ki dört şeritli yolun iki yanındaki birer şerit sadece ve tamamen motosiklet ve bisikletlilere ayrılmış. Motosikletler her zaman için trafikte geçiş önceliğine sahip. Gerek Kata ve gerekse ondan biraz daha büyük olan Karon plajları oldukça keyifli. Kata sahilindeki gece pazarında yiyip içebilir, alışveriş yapabilir, eğlenebilirsiniz veya gayet makul ücretler karşılığı masaj yaptırabilirsiniz. Malum Tayland masajı, ülkemizde de pek ünlüdür. Karon’u ise özellikle günbatımı izlemek ve akşamüstü denizin keyfini çıkarmak için tavsiye ederim.



Phuket, Phi Phi ve etrafındaki adaları gezmek için, turizm acentelerinden tur almanızı ve bunu yaparken sıkı bir pazarlık etmenizi öneririm. Bu şekilde fiyatı en azından yarı yarıya düşürebilirsiniz.



Bamboo Adası şnorkel yapmak için ideal. Kardeşi sayılan Phi Phi Leh’in aksine, yerleşime açık ve plajlarıyla meşhur Phi Phi Don’da bir öğle yemeği arası veriyoruz. Aslında burada kalınacak pek çok bungalov tesisi var ve 10-15 dolar gibi maliyetleri var. Merkeze göre daha sakin ve hesaplı bir yer istiyorsanız, doğrudan buraya gelip konaklayabilirsiniz. Ayrıca paragliding dahil pek çok su sporunu yapabilir veya deneyebilirsiniz. Monkey Island malum maymunlarıyla biliniyor, sahile çıktığınızda çok sayıda maymun sizi karşılıyor, fakat bunlara çok fazla yaklaşmamakta ve rahatsız etmemekte yarar var.



Lagundan geçip, Maya Beach’e ulaşıyoruz. Maya Beach başrolünde Leonardo DiCaprio’nun oynadığı 2000 yapımı The Beach filminin çekildiği bakir sahil olduğu için fazlaca popüler oluş gibi görünüyordu. Ada açıklarında rengarenk türlü türlü balıklar, minik köpekbalıkları ve hatta papağan balıkları ile dalış yapmak çok büyük keyif.



Bir başka gün ise, feribotla doğrudan James Bond Adasına gidiliyor. 1974 yapımı James Bond the Man with the Golden Gun (Altın Tabancalı Adam) filminin ilk sahnelerinin çekildiği yer, gerçekten çok etkileyici. Kayakla laguna girip dolaşılıyor. Öğle yemeği için mola verilen Panyee Adası (Koh Panyee) ise tam Müslüman adası. Zamanında Endonezya’nın Java adasından göç etmiş bulunan insanların yaşadığı adanın nüfusu 2000 kadar. Bu adada restoranlarından tutun alışveriş yerlerine, futbol stadı ve evlerine kadar pek çok şey su üstünde yüzer şekilde (floating) inşa edilmiş. Naka Beach ise günün son durağıydı, Phuket merkeze oldukça yakın, geniş bir plajı ve dinlenme tesislerinin bulunduğu bir adaydı.



Adalar dışında, Phuket şehir merkezinde de görülecek şeyler var. Arka tarafı Karon plajından da görülebilecek olan, 45 metre yüksekliğindeki görkemli Buddha heykeline uğradığınızda, Phuket’i her açısından görebileceksiniz. Wat Chalong ve Wat Phra Thong da ziyaret edilesi tapınaklar arasında. Ayrıca, biraz adrenalin seviyorsanız ve istiyorsanız, Flying Hanuman gibi aktivitelere katılabilirsiniz. Örneğin bu faaliyette, uçsuz bucaksız yağmur ormanlarının tam dibinde, 28 ayrı platformda bazen yükseklikleri 100 metreyi bulan derinlikler üzerinden halatla bir kuleden bir diğerine kayıp, atlayıp zıplıyorsunuz. Güvenliğe önem veriyorlar ve bu yönde pek çok sertifikaları var. Tayland boksuna (Muay Thai) meraklıysanız, akşamları bu sporu izleyeceğiniz kapalı arenalar var. Acıktığınızda ise, Kata tarafında Food Fair adında açık gıda şenliğine gidip, pek çok yiyeceği taze, ucuz ve doyurucu bir şekilde tüketebilirsiniz.



Buralara kadar gelmişken, deniz ürünleri ve egzotik meyveleri mutlaka tadılmalı. Benim tercihim genelde bol bol buz gibi hindistancevizi suyu, meyvelerden guava, dragon fruit, rambutan, mango, ananas, mangostan, passion fruit, papaya, jackfruit, longan gibi (bu listeye ağır soğan kokulu durian meyvesini de dahil ederek, abartıya kaçma istemedim) veya barakuda, yengeç, kalamar gibi deniz ürünlerinden yana oldu. Bizde pahalı olan meyveler ve deniz ürünleri (ıstakoz veya karides gibi) orada çok ucuz, adeta hamsi fiyatına. Bizde ucuz olan bazı meyveler ise (mesela elma veya üzüm), orada fahiş fiyata satılıyor.



Birkaç da “lüzumsuz” bilgi vereyim. Taylandlıların uluslararası telefon kodu “66”. Anladığım kadarıyla dilleri Çince’ye çok benziyor, çünkü pek çok Çinli turistle konuşurken bazı aksan farklılıklarıyla beraber çoğu kelimenin aynı veya benzeri olduğundan bahsettiklerini ve gayet iyi anlaşabildiklerini fark ettim. Taylandlılar kelime sonlarındaki “s” harfini telaffuz edemiyorlar. Örneğin, “invoice” kelimesi “invoy” oluyor. “Khob Khun (kup/kaa)”, “teşekkür ederim” demek, bol bol kullanmalısınız...



Tayland’da, el sıkışma, tokalaşma adedi olmadığı gibi, çocuk başı okşama da pek hoş karşılanmıyor. Tayland’da erkeklerin biraz fazla kadınsı ve/veya kadınların da biraz fazla erkeksi olduğunu vurgulamalıyım. Herhangi bir şekilde ve herhangi bir yerde baktığınızda ve konuştuğunuzda, kişinin simasından, yürümesinden ve giyiminden cinsiyetini tam olarak belirleyebilmeniz hiç de kolay değil. Yani, pot kırmamaya çalışın...



Masaj yaptırmak Türkiye’deki muadillerinin onda biri maliyetinde. Zaten Türkiye’de otel benzeri işletmelerde masaj yapan çalışanların da halihazırda Tayland veya Endonezya gibi ülkelerden ellerinde birtakım uyduruk masaj yetkinlik belgeleriyle getirtilip, yok pahasına çalıştırıldıklarını söylememe bile gerek yok. Yüz masajı, burun masajı, boyun masajı, sırt masajı, full body masaj, ayak masajı, balık masajı, yani kısacası masajın her türlüsünü bulabilirsiniz...



Fark ettiyseniz, Tayland’ın Türkiye’de en çok bilinen özelliğinden, yani Pattaya gibi yerlerdeki seks turizminden hiç söz etmedim. Bilinmelidir ki Türkiye – Tayland uçakları genelde belirli bir motivasyon ve konsantrasyon eşliğinde bayii toplantıları için Pattaya beldesini tercih eden, Bangkok’u bile es geçmek isterken Phuket ve Phi Phi gibi cennetlerden ise “uzaktaki adalar” şeklinde söz eden, orta ve üst yaş Türk erkeklerinin egemenliği ve gürültüsü altındadır. Bu tercihimin bir başka nedeni de, maalesef bizim ülkemizin de en turistik yerlerinin (örnek; Didim) pek de farklı bir nedenle tercih edilmediğini bizzat görerek şahit olmuş olmamdır.



Daha çok zamanınız varsa tabii ki tur veya feribotlarla Koh Samet, Koh Chang ve Koh Samui adalarını ziyaret edebilirsiniz. Gözünüzü karartıp, motosiklet veya scooter kullanmaya bakın. Gezip görmek ve dolaşmak için keyifli, ucuz ve seyirlik yöntem bu olacaktır. Abartmamak kaydıyla, küresel fast-food zincirleri veya lükse kaçan lokantalar yerine, yiyip içmek için halkın arasında, Tayland yerel insanına uzaylı veya insan dışı varlıklar gibi bakan bazı Batılı kasıntı tiplerin uzağında, sokak satıcıları ve salaş yerleri tercih edin.



Tayland’ın resmi parası olan baht son 7 yıl içinde dolar karşısında hiç değer kaybetmemiş. Bizimki ise bu dönemde yaklaşık 3 kat değer kaybettiği için, algoritmik olarak Tayland bir 5-10 sene öncesi kadar ucuz değil. Ama yine de ucuz. Alışverişlerinizde mutlaka pazarlık yapın, hemen yarısını kabul ettirdiyseniz, bu sefer üçte birine indirmeye çalışın. Emin olun, yine de gereğinden pahalıya satın alıyorsunuzdur.



Yeni Yıl Songkran kutlamaları, Çin Yeni Yılı veya klasik Yılbaşı, Kasım ayındaki Loy Kratong (dilek fenerleri cümbüşü), Şubat ayında Maka Buça, Aralık’ta Kralın doğum günü, Ekim’de Fejetaryen Festivali, yine Ekim ayında Navratri festivali, Kasım’da Maymun Festivali, Mart-Temmuz arası Hayalet Festivali, Mart ayındaki Uçurtma Festivali, Ekim’de Kral Çulalongkorn Günü, Temmuz’da Asalha Buça (Buddha’nın ilk vaazı), Şubat’ta Çiçek Festivali, Mayıs’ta Roket Festivali, Mum Festivali ve Dolunay festivalleri gibi, dillere destan festivallerinden birine denk gelmeniz halinde daha da eğlenebileceğiniz bu ülkede, Baht’ınız ve yolunuz açık olsun...