'Dersim'in Kayıp Kızları' belgeselinde hikayesi anlatılan Huriye hanım, 67 yıl sonra bir zamanlar "evlatlık" olarak kaldığı Samsun'daki evin çocuklarından Meral hanımla buluştu…

38’in kayıp çocuğu Huriye Hanım, ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ adlı belgeselle tanınmıştı. Akıcı bir Türkçeyle konuşan bu yaşlı kadının gülüşünde bile hüzün baskındı. Dersim’in az bilinen “kayıp çocuklar” olgusu, büyük ölçüde onun ve akranı ve akrabası olan Fatma hanımın hikayesi üzerinden öğrenilmişti. O “çocuk”, 67 yıl sonra bir zamanlar “evlatlık” olarak kaldığı Samsun’daki evin çocuklarından Meral hanımla buluştu geçtiğimiz günlerde. Huriye hanım ile 1939-1944 yılları arasında “bir kayıp” olarak evlerinde kaldığı Meral hanımın görüşmesi sadece yıllara dayanan geçmişi nedeniyle değil, bu ülkede milliyetçi siyasetin sonuçlarını gözlemlemek bakımından da ilgi çekiciydi. 

“Kürt kızı”
Dersim’de görev yaparken Huriye’yi iki asker eşliğinde, uzun süren tren yolculuğuyla Samsun’daki evine gönderen ve fakat adını bilemediğimiz subay, bir çocuğa “el koymakla” ne düşünmüştür bilemiyoruz. Fakat Huriye, bu evdeki baskılara sadece birkaç ay dayanabildi. Sonra buradan kaçarak bir başka bilinmeze bıraktı kendini. Türkan, Nurhan ve Ayhan adlarında üç kız çocuğu olan ve evinde daimi olarak hizmet etmekle yükümlü iki askerin bulunduğu ismini bilemediğimiz bu subayı, hiç görmemiş Huriye hanım. “Kürt kızı” olarak nitelendiği bu evde yemeğini ayrı bir sofrada yemiş, bulaşıkları evin bulaşıklarından ayrı yıkanmış, çamaşırları aile üyelerinin çamaşırlarıyla temas ettirilmemiş. Dayanamamış Huriye bu evden kaçmış, dışarıda kalmış, polisler tarafından yakalanmış ve “sahibine iade edilmek” üzere karakola götürülmüş.
“Polislere yalvardım, beni bir daha o eve götürmeyin diye, umudum yoktu, ölmek istiyordum” diyor. Hangi faktörler etkili olmuş bilemiyoruz ama polis müdürü de Huriye’yi aynı eve göndermekte ısrarcı olmamış. “Seni başka birine vereceğim” diyerek yeni bir ev sahibi bulmuş ona. Bir süre sonra hali vakti yerinde, iyi giyinmiş, zengin bir adam gelmiş karakola. Polis müdürüyle kısa bir sohbet etmişler ve çocuğu alıp gitmiş. Dersimin kayıp kızı artık Sultaniye Caddesi, No 15’teki bu yeni evin “evlatlığı”dır. Sonradan adının Atıf Şekercioğlu olduğunu öğrendiği bu adam, Samsun’da şeker ürünleri üreten bir işadamıdır. Edirnelidir aslında. Atatürk’ün Samsun’a çıktığı vapurda onun da bulunduğu yönünde bilgiler vardır. Üç çocuğu vardır Atıf beyin: Sermet, Ünal ve Meral. Ünal ve Meral 1934 doğumlu ikiz çocuklar. Sermet, Galatasaray Lisesinde öğrencidir o yıllarda. Atıf beyin eşi Hayriye hanım “Kürt kızı”na karşı merhametlidir. 1939-1944 yılları arasında tam beş yıl bu evde kalır. Sonra tesadüfler onu bu uzak coğrafyada Dersimlilerle buluşturur. Kendisiyle aynı dili konuşan insanları görmüştür Samsun’da. Bu, bir rüyadır Huriye çocuk için. Peşlerine düşer, kendini tanıtır, akrabalarını arar. Annesi, babası, kardeşi olmayan ve gerçek anlamda da bir kayıp olan Huriye, bu evden yaklaşık bir ay süren mahkeme sürecinin sonunda hakim kararıyla ayrılır. Kendi ifadesiyle “artık milletine kavuşmuştur”. Oradan Amasya’daki akrabalarının yanına götürülür. İki yıl sonra da yine Dersim sürgünü başka bir ailenin çocuğuyla evlenir ve 1947’de İskan Kanununda yapılan değişiklikle yeniden kutsal saydıkları Dersim’e dönerler. 

67 yıl sonra...
‘Dersim’in Kayıp Kızları’ belgeseline hikayesini anlatan Huriye hanım, bir gün yeniden Atıf Şekercioğlu ailesiyle temas kurabileceğini büyük olasılıkla tahmin edememişti. Gerçekte belgeselin olumlu işlevlerinden birisi de yeni kayıp bilgilerinin ve kayıpların, kayıp yıllarına ilişkin yeni izlerin ortaya çıkmasıydı.
Şimdi artık 80’li yaşlarında olan Huriye hanıma, Samsun’da evlerinde kaldığı Meral hanımla görüşeceğini söylediğimizde inanamamıştı. Dudaklarından dökülen ilk sözcükler vefa duygusuna işaret ediyordu. “Ben, onların ekmeğini yedim, suyunu içtim, onların evinde büyüdüm” diyebildi ağlayarak.
25 Mayıs 2011 Çarşamba günü, kendisini karşılamak üzere apartman kapısına kadar inen Meral hanımla kucaklaşmaları ve uzun uzun birbirlerinin yüzlerine bakmaları, ellerini tutmaları, sesleri ve sessizlikleri hüzünlüydü. Asansöre birbirlerine tutunarak bindiler. Huriye hanımın ayakkabısını çıkarmasına yardım etti Meral hanım. Sonra yan yana oturdular, uzun uzun sarılarak.
67 yıl geçmiş aradan. Tek tek hatırlanan herkes konuşuldu. Atıf bey, Hayriye hanım, Sermet bey artık yaşamıyorlardı. Ünal hanım yaşıyordu. Meral hanım 1957’de evlenmişti. Onun da çocukları ve torunları vardı. Atıf beyin zenginliği yıllar önce bitmişti.
Huriye hanımın geldiği üç katlı evlerindeki ilk yıllar konuşuldu. Albümler getirildi. Fotoğraflara bakıldı sırayla. Huriye okula gönderilmemiş ama çocuklar okula giderken öğrendiklerini evde Huriye ablalarına öğretmişlerdi. Yaz aylarında çocuklar denize girerken Huriye de “ayaklarını denize sokmuş”. Meral hanım, Huriye ablalarının çalışkanlığını anımsıyor: “Çamaşır yıkardı, yemek yapardı.”
“Babam, Kürtlere ayrımcılık yapmazdı” diyor Meral hanım, “Dükkanımızı Kerim adında bir Kürt işçimiz vardı, o açar, kapatırdı”. Bir de sokakta çalışan bir Kürt kunduracıyı hatırlıyor. Dilaver adındaki bu Kürt genç, Meral hanıma göre Huriye ile akrabalarının buluşmasını sağlayan kişi.
Sohbet derinleşti. Meral hanımın özenle hazırladığı sofrada geçmişe dair her şey konuşuldu. En merak ettiğimiz evde Dersim hakkında konuşulanlar. “Annem babam asla bizim yanımızda bir şey konuşmazlardı” diyor Meral hanım. “Ama sonraki yıllarda biz büyüyünce bir şeyler konuşuldu. Dersim’de isyan çıkmış, oradan insanları götürmüşler diye öğrendik. Ama Huriye ablanın Dersim’den getirildiğini hatırlıyorum o yıllarda” diyor.
Huriye’nin gündelik hayatına ilişkin aklınızda kalanlardan biraz söz etseniz diyoruz. Rutin şeyler anlatıyor Meral hanım. Çalışkan, sevimli, güzel... Fakat bu rutin içinde öyle bir cümle vardı ki, sadece bu hikayenin değil, bütün bir ömrün özeti gibiydi: “Samsun’da uçak geçtiğinde Huriye abla telaşla masanın altına saklanır, uçağın sesi bitene kadar ürkek bir şekilde orada beklerdi.” Başka söze gerek kalmadı... 

RADİKAL / ŞÜKRÜ ASLAN: Sosyolog