M. Serdar Korucu / Demokrat Haber

Kıbrıs’taki gerginlik nedeniyle başta Rumlar olmak üzere Türkiye’deki tüm gayrimüslimleri hedef alan İstanbul ve İzmir’deki 6-7 Eylül 1955’teki olaylardan 21 yıl, bugünden 79 yıl önce Trakya’da büyük bir yağma yaşandı. Olaylar sonunda yüzyıllarca bölgede yaşayan Yahudi nüfusu önce yaşadıkları evi ardındansa ülkelerini terk etti.

21 Haziran’da başlayan ve iki hafta süren olaylar sonrası çıkan manzara 6-7 Eylül'den çok daha vahimdi. Ancak sesi duyulmadı, medya tarafından görülmedi.

İlk haberler 6 Temmuz’da yayınlandı. Çanakkale, Gelibolu, Uzunköprü, Kırklareli ve Lüleburgaz’da yaşayan Musevilerin İstanbul’a geldiği, beraberlerinde eşyalarını da getirdikleri, Trakya’daki emlak ve arazilerini ise sattıkları belirtiliyordu.

Birikimlerinin büyük kısmını arkalarında bırakan Yahudiler, Balat, Ortaköy, Kuzguncuk ve Kuledibi’ndeki akrabalarının yanına yerleşiyor, bazı aileler otelde kalmaya başlıyordu.

Ancak bazılarının ne İstanbul’da yaşayan akrabaları vardı ne de otele gidecek paraları. Fakir Yahudiler, Balat’taki Yahudi okuluna, Yahudi hastanesine ve havraya yerleştiriliyorlardı.

Bu süreçte “itidal” çağrıları yapılırken ılımlı açıklamalar medyada yer alıyordu. Bunlardan bazıları kamuoyunun tanıdığı ünlü Yahudi tüccarlardı.

Nisim Taranto Bey “Başka memleketlerde Yahudi düşmanlığının yer tutmasına imkan verilebilir. Fakat bugün Türkiye’de bir Musevi meselesi mevcut değildir. Esasen ortada hiçbir mesele de yoktur” diyordu.

Marsel Franko Bey ise “Bu hadiseyi duyduğumuz zaman hakikaten müteessir olduk. Fakat işitmemizle hükümetimizin müdahalesi bir oldu. Şurasını da ilâve etmek isterim ki bu hâdise Türkiye’de Yahudi düşmanlığı mevcut olmadığını bir kere daha resmen teyit etmiştir” ifadelerini kullanıyordu.

Cumhuriyet döneminin önde gelen hukukçularından Mişon Ventura da olayı büyütmemek gerektiğini söyleyip Türkiye’de Yahudi aleyhtarlığının genişlemesine imkan olmadığını söylüyordu.

Başvekil İsmet Paşa olayların başlamasından yaklaşık iki hafta sonra sessizliğini bozdu, Yahudi düşmanlığının Türkiye’de olmadığını vurguluyordu fakat bir uyarı ile…

İsmet Paşa, “Vakit vakit hariçten bizim memleketimize girer ve derhal önüne geçilir. Bu feveranın da böyle bir salgın olması muhtemeldir” diyordu.

Cumhuriyet gazetesine göre ise yağmadan kaçan Yahudilerin kaçışları sadece paniktendi. Bu olaylardan kazançlı çıkan bir kesim vardı: Demiryolları…

“Bu işten yegâne kazanan müessese, Şark Demiryolları kumpanyası olmuştur. Kumpanya panikli yolculuk yüzünden altı bin liralık bilet satmıştır. Yahudilerin yerlerine avdetler ile de daha bu kadar kazanç temin edeceği muhakkaktır.”

Cumhuriyet Gazetesi’ne göre, şehirdeki 6000 Yahudi’den 1000’i yani 6 Yahudi’den biri bu olayların hemen arkasından gidiyor, Çanakkale ve Gelibolu’da bir tek Yahudi bile kalmıyordu…

Resmi soruşturma sonucu ise iki hafta süren olaylardan 12 gün sonra geldi.

Göçün nedeninin Haziran ayının ortasında halk arasında hükümetin Yahudileri Trakya’dan kaldırmak istediği, ancak bunu açıkça değil bazı hareketleri destekleyerek gerçekleştireceği haberinin yayılması ile başlayan olaylar olduğu ortaya çıktı.

24 Haziran’dan itibaren halk arasında başlayan huzursuzluğun 3 - 4 Temmuz’da fiiliyata döküldüğü ilk gün 100 Yahudi’nin İstanbul’a panikle kaçtığı açıklanıyordu.

Hükümetin devreye girmesiyle iki gün sonunda olaylar sona erse de resmi rakamlara göre 13 bin Yahudi’den 3 bini bu dönemde göç etmişti.

Edirne’de Yahudilere yönelik boykot girişimleri gerçekleşmiş, Kırklareli’de ise olaylar çok büyümüş, Yahudilerin evleri basılmış, 65 evin soyulduğu belirtilmişti. Olayların çarşı ve dükkanlar yağmalanmadan yatıştırıldığı ifade ediliyordu. Olaylar sonrası çalınan eşyaların yüzde 75’inin iadesi sağlanmış, sorumlular cezalandırılmıştı.

Bu kapsamda ilk olarak Kırklareli emniyet müdürü görevden alınmış, Kırklareli Ticaret Odası Başkanı ve Belediye Başkanı ile evinde bazı eşyalar bulunan Kırklareli polis komiseri tutuklanmıştı.