Bugün 5 Mayıs…

Türkiye sosyalist hareketi tarihinin simge isimlerinden Fikri Sönmez’in ölüm yıldönümü. Fikri Sönmez’in torunu genç Fikri Sönmez bu yıldönümünde dedesi Fikri Sönmez’i anma etkinlikleriyle ilgilenirken bir de yazı yazdı. Türkiye soluna vicdan çağrısı niteliğindeki bu yazıyı aşağıda yayınlıyoruz…

 

Terzi Fikri’yi Anarken…

Geçen sene 5 Mayıs’a az bir zaman kala Sabah gazetesinden Erhan Öztürk Terzi Fikri’nin ölüm yıl dönümü nedeniyle babaannem, babam ve benimle röportaj yapmak istemişti. Bu röportajın gazetede yayınlanmasından sonra aile olarak çok üzücü durumlar yaşadık.

Babam babaanneme gazetecinin bu isteğini söylediğinde babaannem tepki koyarak gazeteciye deyim yerindeyse sıkı bir fırça atmış. Ben o dönem okul için İstanbul’ da olduğumdan bu şenliği kaçırdım. Bir süre uğraşıldıktan sonra babaannem ikna olmayınca (Gürcü damarının tutması da diyebiliriz buna) ona belli etmeden ses kayıt cihazı açılmış ve bir sohbet havasında bu röportaj gerçekleşmiş. Bir gün sonra gazeteyi alıp röportajın olduğu sayfayı açtığımda defalarca dinlediğim ve her dinlediğimde duygulandığım olay manşetteydi: “Müslüman değil diye salasını okumadılar.”

Yıllarca babaannemin ağlayarak anlattığı bu olay şimdi bir ulusal gazetenin sayfalarında yer buluyordu kendine. Bu röportaj yapıldıktan 3 gün sonra yurttan çıkmak üzereyken babam aradı ve gazetecinin benimle de röportaj yapmak istediğini söyledi. Bunun üzerine gazeteciyle iletişime geçerek Sabah gazetesine gittim. Gazeteye giderken röportajın resmi bir havada geçeceğini düşünmemden ve böyle ortamları sıkıcı bulmamdan dolayı gergindim. Ancak beklediğim gibi olmadığını söylemeliyim. Röportajı yapan Erhan Öztürk çok sıcak ve samimi karşılayarak birçok kişiyle tanıştırdı beni. Tahminen bir - bir buçuk saat kadar hoş bir sohbet etmiştik oradakilerle. Böylece röportaj soru cevap şeklinde değil daha çok sohbet havasında geçmişti. Yazının ilerleyen bölümünde kulaklarını biraz sitemle çınlatacağım Erhan Öztürk’e bu samimiyetinden dolayı teşekkür ediyorum.

Bu röportajın benim hayatımda biri sevindirici diğeri yaralayıcı iki önemli yanı var. Birincisi ölümünden 25 yıl sonra ilk kez dedem ulusal basında yer alıyordu. İkinci ve yaralayıcı durum ise bu röportajlardan sonra ben 19 yaşımda Türkiye solunun vicdanını ne kadar kaybedebileceğine şahit olmaya başlıyordum.

Bu röportajlar yayınlandıktan kısa bir süre sonra Fikri Sönmez’in belediye başkanlığını kazanmasından sonra belediyede halkla ilişkiler biriminde görev yapan, dedemin öldüğü gece yazdığı şiirini defalarca Fikri Sönmez’i anma gecelerinde okuduğum biri Birgün gazetesine verdiği röportajda şunları söylüyordu:

»Fikri Sönmez'in sosyalist olmadığı söyleniyor?
Bu iddiaya en iyi yanıtı mahkeme tutanaklarında Fikri Sönmez’in kendisi veriyor: “Sorguya başlarken siz sordunuz bana. ‘Siyasi düşünceniz nedir?’ dediniz. Devrimci olduğumu söyledim. Onu yalnız bu salonda değil, 20 sene önce de söyledim, dışarıda da söyledim. Sorgulamalarda da söyledim. Savcılıkta da söyledim, polis ifademde de söyledim. Halkıma açıkladım devrimci olduğumu.” Bu kadar net tarihi bir yaşamı değiştirmek olanaksız. Fikri Sönmez’in torununun, bir yayın organında “O sosyalist değil, halkçı bir liderdi” demesini de bir talihsizlik olarak görüyorum.

»Torun Fikri Sönmez’in incilerine bakar mısınız?
“Dedem şiddete karşıymış, örgüt O’na silah teklifinde bulunmuş O da reddetmiş.”, “Arkadaşlar dedemi sadece kitaplardan tanıyor. Ama maalesef yanlış tanıtmışlar dedemi. Ben genç kuşağa babaannemden, babamdan ve diğer yakınlarımızdan dinlediğim Fikri Sönmez’i anlatıyorum.” ( Demek ki Fikri Sönmez onlara göre, böyle biri.) Torun böyle söylerse, babaanne de; “Fikri namazını kılar, orucunu tutardı” diyecek. Devrimci olmadan mı, olduktan sonra da mı, ne önemi var? Üstelik yazılanların tekzip edilmemesi de gazeteci abartısı ve çarpıtmasını da ortadan kaldırıyor. Ölümünün 25. yılında O’nu ve tüm devrimci yoldaşlarımızı saygıyla anıyorum. Fatsa deneyimini de, Fikri Sönmez’i de değersizleştirmeye, gerçek anlamından uzaklaştırmaya kimsenin gücü yetmedi, yetmeyecek.”

Röportajı veren kişinin benim dedemin sosyalist olmadığını söylediğime gösterdiği kaynak Sabah gazetesinde çıkan röportajım. O röportajı yapan Erhan Öztürk dedemi en kısa nasıl anlatabileceğimi sormuş, ben de ”benim Fatsa halkından dinlediğim Fikri Sönmez iyi bir sosyalist ancak onu bu kadar sevdiren Fatsa halkının ve Türkiye’nin gündemine oturtan halkçı bir lider olmasıdır” şeklinde cevap vermiştim. Erhan abi ise bunu manşet yaparken “O Sosyalist değil, halkçı bir liderdi” şeklinde değiştirmiş. Birgün gazetesine bu röportajı veren kişinin beni tanıyan daha önce görüştüğümüz ve istediğinde bana bir telefon aracılığıyla ulaşabilecek sevdiğim biri olması beni çok üzmüştü. Bu röportaj yayınlandıktan sonra 1980 öncesi Dev Yol’un Karadeniz bölge sorumlusu olan ve bana ulaşma konusunda bu röportajı veren kişiyle aynı konumda olan sevgili Sedat Göçmen beni aramış ve bu sözü benim mi söylediğimi yoksa gazetecinin mi böyle değiştirdiğini sormuş ben de durumu anlattıktan sonra “tamam canım ben şimdi Erhan’ın yanımdayım çekerim onun kulaklarını” diyerek şakalaşmıştı. Bunun üzerine ben de yazıyı tekzip etmeye gerek duymamıştım. Ne de olsa Türkiye Solunun vicdanını ne kadar kaybedebileceğini daha öğrenmemiştim.

SİYASİ AYRILIKLAR VİCDANLARI KÖRELTMEMELİ

Birgün gazetesine verilen bu röportajda beni asıl yaralayan ise bu kişinin yaşadığımız siyasi ayrılıklardan dolayı vicdanını, mantığını kaybederek babaannemin söylediklerini gazete köşelerinde kullanmasıydı. Babaannem gazeteciyle yaptığı sohbette soru üzerine dedemin kendisiyle tanıştığında oruç tutan namaz kılan biri olduğunu, seçim çalışması sırasında da uğradığı bazı köylerde namaz kıldığını ama öldükten sonra onun dinsiz olduğuna kanaat getirerek imam vermeyen salasını okutmayan devlete sitem etmişti. Bu röportajı veren kişi ise yıllarca Fatsa’da o zor yıllarda kendisi de dahil birçok insana emeği geçmiş, 12 Eylül sonrası kocasını cezaevinde devrimci mücadeleye şehit veren ve burada anlatamayacağım kadar çok acıya göğüs geren o kadına gazete köşelerinden ‘senin ne haddine bunları söylemek’ demeye çalışıyordu.

Sonradan öğreniyorduk ki daha ileri giderek sağda solda insanlara bu sözleri bana ve babaanneme babamın söylettiğini söylüyor, kimileri de bu röportajları ceplerinde taşıyarak insanlara ‘bakın neler söylemişler’ diyerek gösteriyorlardı. Tabi bu röportajda torun böyle söylerse, babaanne de; “Fikri namazını kılar, orucunu tutardı” diyecek. "Devrimci olmadan mı, olduktan sonra da mı, ne önemi var?” cümlesinde Türkiye solu için çok talihsiz bir zihniyetin de yansıması vardı ancak bu yazının konusu olmadığı için üzerinde fazla durmak istemiyorum. Ancak bu röportajla ilgili söylemeden geçemeyeceğim bir konuda şudur. Röportajı veren kişi bana cevap verirken dedemin mahkemede yaptığı savunmadan bir bölüm almış. Kendisine söyleyebileceğim tek şey şudur: biz 14 Ekim 2010’da Fatsa Belediyesi'nin önünde İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, Kesk Genel Başkanı Sami Evren, Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, Hopa eski Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu, Ilıca Belediye başkanı Ahmet Altuntaş, Çamlıhemşin Belediye Başkanı İdris Melek, Fındık-Sen Genel Başkanı Kutsi Yaşar, Devrimci-Yol’un önemli isimlerinden Pertev Aksakal, EDP PM üyesi Suat Baysal, EDP Ordu İl Sekreteri Vedat Şensoy, Fikri Sönmez’in eşi Nurten Sönmez, oğlu Naci Sönmez ve birçok ilden gelen sevenleriyle birlikte tam da o savunmayı Fatsa Belediyesi’nin önünde ve Adliyenin önünde okurken, Fikri Sönmez’in açtığı, darbeden sonra adı Evren Caddesi yapılan caddenin adının Fikri Sönmez Caddesi yapılması, darbecilerin yargılanması için mücadele ederken neredeydin?

Bu yaşananlar bizi özellikle de babaannemi çok üzmüştü, ancak bu sadece bir başlangıç olmuştu. Bir kesim ÖDP’den ayrılmamızın bedelini ödetmek istercesine bundan sonraki süreçte ellerine geçen her fırsatı insafsızca kullandılar. Fikri Sönmez’in oğlunun Devrimci Yol’a ihanet ettiğini söyleyerek başlayan süreç, Fikri Sönmez’in ailesinin Fikri Sönmez’le biyolojik akrabalık dışında hiçbir bağının kalmamasının ilan edilmesiyle devam edecek ve AKP’den, Sabah gazetesinden para aldığımız dedikodularıyla dedikoducu sol bana Türkiye solunun vicdanını kaybeden yüzünü tüm çıplaklığıyla gösterecekti.

FİKRİ SÖNMEZ’İN MEZARININ YOLUNU BİLMEZLER

Tüm bu yaşananların en trajikomik yanı ise sola/Fikri Sönmeze ihanetle suçlanan insanların 1980 sonrasındaki süreçte Fatsa’da yaşayan, o zor yıllarda bütün baskılara rağmen ilçeyi terk etmeyerek ‘DEVRİMCİLER VAR’ diyen, Fikri Sönmezin mezarına gitmenin suç olduğu, gidenlerin tutuklandığı baskı altına alındığı günlerde inatla her 5 Mayısta mezara gitmek için bedeller ödeyen insanlar olması, bu suçlamayı yapanların ise mezarın yolunu bile maalesef bilmemeleri. Bütün bu dedikoduları insafsızca yapan insanların geçen sene dışında o mezara hiç yolu düşmedi nedense…

Benim dedemin mezarına gidişimizle ilgili hatırladığım en eski görüntü 1996 yılına ait. O yıl da her sene olduğu gibi yollar kesilmiş, keskin nişancılar, özel timler Fatsa’yı sarmış, şehir kuşatma altına alınmıştı ve ben 6 yaşında bunların hepsinden habersiz, sadece dedemi görme heyecanıyla arabada yolu izlerken gördüğüm eli silahlı üniformalı insanlara anlam veremiyordum ve birkaç yıl daha veremeyecektim. Mezar ziyareti konusunu açmamın sebebi maalesef yıllarca mezara gidebilmek için yüzlerce insanın mücadele ettiği bedeller ödediği devletin bütün çirkin yüzünü gösterdiği bu konunun da Türkiye solunun rekabet malzemesi haline getirilmesidir.

Yıllarca Fikri Sönmezin mezar ziyareti ÖDP Ordu İl Örgütü ve Fatsa İlçe Örgütünün çağrısıyla tüm siyasi çevrelerden insanların katıldığı hiçbir örgüt bayrağının açılmadığı ve propagandasının yapılmadığı bir şekilde düzenlendi. Her sene 5 Mayısta sevenleri Fikri Sönmezin evinin önünde buluşarak Kabakdağı köyünde bulunan mezarında andılar Terzi Fikriyi. Yıllarca yasakladı devlet mezarına gidilmesini, bütün silahlı gücünü her 5 Mayıs’ta saldı Fatsa’nın üstüne. Sevenleri yıllarca direndi, mücadele etti ve mücadele kaçınılmaz olarak sonuç verdi.

Son birkaç yıldır Kabakdağı köyü muhtarının da çabalarıyla askersiz-polissiz bir şekilde mezara gitmeye başladık. Devlet engelinin ortadan kalKmasıyla birlikte yıl içinde dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar kimi zaman özellikle gelerek kimi zamanda yolu Fatsa’ya düşerek Fikri Sönmez’in mezarına gittiler.

Her 5 Mayısta da sevenleri evinin önünde buluşarak mezarında onu ziyaret etti. Ancak geçen sene aile olarak çok üzücü ve yaralayıcı bir olay yaşadık. EDP Ordu İl Örgütünün çağrısıyla sevenleri 5 Mayısta evinin önünde buluşarak andılar Fikri Sönmezi mezarı başında. Bizi üzen olay ise bazı arkadaşların ÖDP’den ayrıldığımız için anmaya bizimle katılmayıp birkaç gün sonraya parti bayraklarıyla mezara gitmeleri, sloganlar atmaları ve bizim Fikri Sönmezle biyolojik akrabalık dışında bir bağımızın kalmadığını kendilerince ilan etmeleri…

Bu olaydan sonra Fikri Sönmez’in siyasi rekabet malzemesi olarak kullanılmaması gerektiği bütün siyasi ayrışmalara rağmen bu anmayı ayrı ayrı yapmanın etik olmadığı söylenmesine rağmen ÖDP Ordu İl Örgütü’nün yine 5 Mayıstaki anmaya katılmayarak 8 Mayıs’ta gitme kararı aldığını öğrendik. Bunun üzerine geçen sene kendilerine söylenenler tekrar söylenmesine karşın bu karardan geri adım atmamaları, Fikri Sönmez’i sol içi rekabet ve ayrışmalara malzeme yapmaları herhalde uzun yıllar içimi sızlatacaktır.

Bir diğer duyduğumuz bilgi ise bu sene 8 Mayıs’ta gidecek olan gruba izin verilmeyeceği yolun asker tarafından kesileceği oldu. Bu anmayı ayrı gerçekleştirmek her ne kadar siyasi etiğe sığmasa da devletin eski ceberut zihniyetiyle bu anmayı engelleme girişimi kabul edilebilir değildir.

Son iki yıldır aile olarak bizi çok üzen olaylar yaşadık. Dedemin ölümünün 26. yılında onu anarken yaşadığımız birçok olaydan ikisinin etrafında bu süreçte yaşadığım duyguları, Türkiye solunun tükettiği değerleri, insani ilişki ve duygularının yerine siyasi rekabet ve kin duygularını koymasının bende düşündürdüklerini paylaşmanın anlamlı olacağını düşündüğüm için bu yazıyı yazdım.

Anlattığım bu iki olaya ve burada yer vermediğim birçok üzücü olaya rağmen solun hala kirlenmemiş bir yüzünün olduğunu 14 Ekim’de Fatsa’da Evren Caddesi’nin adının değişmesi ve darbecilerin yargılanması için bizimle birlikte olarak, Türkiye’nin birçok yerinde darbecilerin yargılanması için sokaklara çıkarak gösteren herkese çok teşekkür ediyorum.

Ve biliyorum ki 14 Ekim’de bizi kahvelerin, perdelerinin arkasından izleyenlere, AKP’den para aldığımız dedikodularını dillendirenlere en anlamlı cevabı Fatsa halkı verecektir.

Ölümünün 26. Yılında Fikri Sönmez’i bu duygularla anıyorum…