M. Serdar Korucu / BirGün

Emek Sineması’nın da içinde bulunduğu Cercle d’Orient binası için işhanına dönüştürülme kararı ilk kez 56 yıl önce alındı ama bir türlü hayata geçirilmedi. Kimi zaman ihalede istenen sonuç alınmadı, kimi zaman yargı kararları dozerlerin karşısına çıktı, kimi zamansa halk engel oldu yok olmasına. Bugünse yıllarca engellenen yıkım “Hayaldi, gerçek oldu” diyen iktidar tarafından gerçekleştirildi. Orijinal Cercle d’Orient binasından geriye artık sadece molozlar kaldı.

Cercle d’Orient’ın hikayesi 1870’teki Büyük Pera yangını ile başladı. Yangının ardından Ermeni bir sarraf ailenin oğlu Abraham Eramyan binayı yaptırdı, dönemin önde gelen mimarlarından Alexandre Vallaury ile Raimondo d’Aronco’ya. Kısa zamanda da başkentin, Konstantiniyye’nin gözde merkezlerinden biri oldu.

TALAT PAŞA’DAN KRİKOR ZOHRAB’A VEDA

Sadece Osmanlı’nın aristokrat ailelerini ve yönetici sınıfını kabul eden bir kulüp olarak kapılarını açtı Cercle d’Orient. Ziyaretçileri arasında Osmanlı’yı yöneten dönemin paşaları da vardı. Onlardan biri de Talat Paşa’ydı. “Büyük Felaket”in yıldönümü sayılan 24 Nisan 1915’te Ermeni aydınlarının tutuklanarak sürgüne götürülmesi üzerine Osmanlı milletvekili Krikor Zohrab son kez onunla bu binada buluştu.

Zohrab, 2 Haziran Çarşamba gecesi “Cercle d’Orient Kulubü”nde Talat Paşa ve Halil Bey ile kağıt oynadı, oyun gece yarısına kadar devam etti. Krikor Zohrab gitmek için ayağa kalktığı sırada Talat Paşa da kalktı ve Ermeni mebusa yaklaşarak yanağından öptü. Bu veda birbirlerini son görüşleri olacaktı. Ne de olsa Talat Paşa, Krikor Zohrab ve bir başka Osmanlı mebusu Varteks Ohannes Serengülyan’ın tutuklama emrini bu görüşmeden iki gün önce imzalamıştı. O gece Zohrab ve Serengülyan tutuklanacak, 19 Temmuz’da Urfa’da öldürülecekti.

VARLIK VERGİSİ İLE DEVLET EL KOYDU

Osmanlı milletvekili Krikor Zohrab’ın İstanbul’da kamu hayatında görüldüğü son yer Cercle d’Orient, imparatorluk topraklarının parçalandığı Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına pek çok kez el değiştirdi. Öyle bir silsileydi ki bu, sahibi olarak birkaç isim ayyuka çıksa da genel kanı, İkinci Dünya Savaşı döneminde Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun ifadesiyle “Piyasamıza egemen olan yabancıları ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline verecek" olan Varlık Vergisi ile devletin eline geçtiği oldu.

Bundan sonraki süreçse onun yok olmasına kadar gidecek bir silsileyi başlattı. Kim bilir belki de bu durumu en iyi açıklayan söz, “Büyük Felaket” sonrası bölge Müslümanları arasına bölüştürülen Ermeni malları için Yaşar Kemal’in kullandığı ifade: “Yuvası bozulan kuşun yuvasında öteki kuş da barınmaz”.

İstanbul Belediyesi eline geçer geçmez, yönetimin ilk işi “Binayı nasıl satarız?” sorusunun cevabını aramak oldu. Öyle ya, büyük bir pasta dilimiydi, sinema salonlarının, iş yerlerinin ve cemiyet hayatının kalbinin attığı kulübü içinde barındıran kompleks. Özel gecelerde dolup taşıyordu. 1956 yılbaşında basında uzun uzadıya anlatılıyordu binadaki kutlamalar. “Kumar! O gece Serkldoryan Kulübünün kapısından girenler kumar lafından başka bir şey duyamadılar. Fakat ortada hayret edilecek tek şey varsa o da hanımlarımızın kumara erkeklerden çok daha hırsla bağlı oluşları.”

22 Kasım 1956’da alındı bina için ilk satış kararı. Alacak kurum da belliydi: Emekli Sandığı. Önce fiyatta anlaşamadılar ama sonra ortak noktada buluşuldu. Yeni yılla birlikte, 4 Ocak 1957'de 16,5 milyon liraya bina devlet içinde kurum değiştirdi.

Fakat bu kez akıllara yeni bir soru işareti takıldı. Komplekste yer alan, temelleri Opera Sineması olarak atılan daha sonra İpek Sineması olarak kapılarını açan son olaraksa Belediye’ye bağlı olan Şehir Tiyatroları’nın kullandığı Komedi Sahnesi ne olacaktı? Ne de olsa Emekli Sandığı binayı işhanı yapmak istiyordu ve tiyatro, bu projeyi engelliyordu.

Sadece tiyatro da yoktu binanın içinde. Tiyatro sahnesi olarak kullanılan İpek’in yanı sıra Melek ve Sümer sinemaları da bulunuyordu. Emekli Sandığı bunun üzerine politika değiştirdi. Yıkmaktansa işletmek daha mantıklı görünmüştü gözlerine.

EMEK SİNEMASI DOĞDU

“Eski Melek” sineması “Emek” , Sümer sineması ise “Küçük Emek” olacaktı. Yepyeni bir heyecan sarmıştı bina projesini yapanları. Beyoğlu’na kazandırılacak iki sinema için kollar sıvandı. Sinemaların girişinden perdesine her şey yeniden yapıldı. Emek’in salonundaki ve dinlenme yerindeki koltuklar kırmızı olarak belirlendi, duvarlar tatlı pembeye boyandı; başka hiçbir sinemada olmayan büyüklükte, 13 metre 60 santimlik perde gerildi. Yeşil rengin hakim olduğu Küçük Emek’e ise 9 metrelik bir perde açılıyordu.

Büyük umutlarla başlayan bu süreç 70’lerde ivmesini kaybetti. Binada çıkan yangın ve 1944’te Büyük Kulüp adını alan “Cercle d’Orient Kulübü”nün 1975’te binadan taşınması düşüşün habercisiydi.

YAP-İŞLET DEVRET MODELİ

1976’da korunması gereken kültür varlığı olarak tescillense de bu, gelecekteki restorasyon adı altındaki yıkımı engelleyemeyecekti. Bazıları ısrarlıydı. Bina değişmeli, böyle kalmamalıydı. 1989’da çıkan ilanda Cercle d’Orient’ın bir kez daha işhanına dönüştürülmesi isteniyordu. Dönemin popüler sloganı “Yap-İşlet-Devret” ile binanın turistik otel, iş ve eğlence merkezi olarak değerlendirilmesi planlandı. Bu ihale sonuçsuz kalsa da 3 yıl sonra kaderi tamamen değişecekti.

KAMER İNŞAAT DEVREDE

1992’de çıkan ilanda, “Kompleksimizin çarşı, iş, eğlence ve kültür merkezi olarak değerlendirilerek komplekste yapılması gereken yatırım karşılığı kiraya verilmesi düşünülmektedir” ifadeleri kullanılıyordu. Ve sonunda aranan yatırımcı bulunacaktı: Kamer İnşaat, Cercle d’Orient’deki “değişimi” o yapacaktı.

Yanan eski Büyük Kulüp, Emek, Rüya (Küçük Emek) ve İpek sinemaları, 17 dükkan, Se-Sam bürosu, Emek, Melek ve Yeşilçam apartmanlarından oluşan komplekste öngörülen plana göre 3 katlı otopark, 5 sinema, 3 tiyatro salonu, 2 toplantı salonu, 4 resim ve sergi salonu ile 200 dükkan ve büro yapılacaktı.

“ADINI SONRADAN ÖĞRENDİM”

Emekli Sandığı tarafından düzenlenen ihaleye katılan iki firmadan biri olan Kamer İnşaat’ın o dönemki sahibi Veysel Tosun medyaya binaya nasıl ilgi duyduğunu anlatıyordu: “Bir gün Beyoğlu’nda gezerken sonradan adının Serkldoryan olduğunu öğrendiğim bloğa bakıp ne güzel bina ne güzel süslemeleri var diye içimden geçirmiştim. Sonra gazetelerde bu binanın ihaleye çıkartıldığını duyunca ihaleye katıldık ve kazandık.”

“KİMSE BABASININ HAYRINA YAPMAZ”

Tosun projesinde iddialıydı: “Bu proje bittiğinde herkes teşekkür edecek Beyoğlu’nun çehresini değiştireceğiz. Tabi ki bu projeden para kazanacağız. Kimse babasının hayrına böyle bir işe kalkışmaz ama tarihi yapıya kesinlikle dokunmayacağız.”

İhaleyi “başarıyla” satan Emekli Sandığı’ndaydı sıra. Kira sözleşmeleri yenilenmeyecekti. Son kiracı da binadan çıktığında Kamer İnşaat devreye girecekti. Tam bu süreç beklenirken önce halk tepki gösterdi. Gazetelerde tepki yazıları peşi sıra çıktı. Ardındansa projeye darbe yargıdan geldi. 1999’da İstanbul 2. İdare Mahkemesi, projeyi “kamu yararı ve koruma ilkelerine uygun görülmediği” için iptal etti. Böylece Emek’in de içinde bulunan Cercle d’Orient yıkım girişimden kurtulmuştu ancak bu son olmayacaktı.

56 YILLIK HAYAL GERÇEK OLDU!

2000’li yıllarda şirket el değiştirince ikinci projeyi hazırladılar. AKP iktidarı gelmişti başa. Hayal, gerçek olmalıydı. Kamer İnşaat da gerçekleştirecekti rüyasını. Bu kez ne yargı el freni çekecekti ne de bakanlıklar. Tek engel binanın içindeki kiracılardı. Onları da halletmek zaman işiydi sadece. Sonuncusu, İnci Pastanesi bir gün, apar topar tahliye ediliverdi gözler önünde, İstiklal Caddesi’nin uğultusu içinde. Öyle ya bir gecede sokaklarından masaları kaldırılan ve buna bile alışan caddede bir dükkanın boşaltılması mı tepki toplayacaktı? Halbuki bu sadece bir işyerinin kapanması değil, Cercle d’Orient’ın “restorasyon” projesinin yani sonun başlangıcıydı. Artık hiçbir engel kalmamıştı binanın yıkımına…

Yıllarca İstanbul Film Festivali’nin ana salonu olduğu için sinemaseverlerin hafızasında önemli yer edinen, son olarak yönetmen Atıf Yılmaz’ın cenazesinin uğurlandığı Emek Sineması için toplandı kalabalıklar binanın önünde. Ama ne fayda! Her toplumsal direniş gibi sonu biber gazı ve tazyikli su oldu. Bahane de hazırdı. Toplananlar arasında yasadışı gruplar vardı.

Dışarıda bunlar yaşanırken Emekli Sandığı’nın sahibi olduğu binanın içindeyse emekçiler iş başındaydı. Ekmek paraları için aslında sahibi oldukları binayı iş makineleri ile yıkıyorlardı.

Ve sonunda bugün Cercle d’Orient’dan belki en popüler olduğu günlerden bile daha çok ses yükseliyor İstiklal Caddesi’ne. Ancak bu ne eğlenenlerin gürültüsü, ne tiyatro alkışları, ne de sinemadan çıkanların sohbetleri. Dozerlerin paletleri altında ezilen yaklaşık 150 yıllık taşların uğultusu. Bu dönemin de alamet-i farikası bu olsa gerek… Emekçilerin sahip olduklarını emekçilere yıktırmak…

Aşağıda Demokrat Haber’e özel tarihi Emek Sineması’nın da içinde bulunduğu Cercle d’Orient binasının son görüntüleri:



Emek Sineması'nın da içinde bulunduğu kompleksi yıkan işçiler soruyor aslında bizim Cercle d'Orient'ı yerle bir eden zihniyete sormamız gereken soruyu: Hayırdır n'apıyorsun?