Ermeni Soykırımı üzerine çalışan akademisyenlerden Hilmar Kaiser’in İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’nca İngilizce olarak basılan kitabı ‘The Extermination of Armenians in the Diarbekir Region’ (Diyabakır Bölgesinde Ermenilerin Yok Edilmesi) bugüne dek kullanılmamış Osmanlı belgelerine dayalı olan ilk vaka çalışması olma özelliğine sahip.

Kaiser, ‘tüm zamanların en büyük suçlularından biri’ olarak nitelendirdiği Ermeni Soykırımı'nda, Diyarbakır Valisi Dr. Reşid ve yörenin ileri gelen ailelerinin, soykırım ve öncesindeki katliamlardaki payını, İttihat ve Terakki politikalarıyla ilişkili olarak, somut belgelere dayanan ayrıntılı bir araştırmayla yeni baştan değerlendirirken; soykırım tartışmasındaki yaygın görüşlere alternatif karmaşık bir güç ilişkileri modeli öneriyor.

Agos Gazetesi’nden Evrim Kaya’nın sorularını yanıtlayan Hilmar Kaiser, Kaya’nın "Ermeni Soykırımı'nda 'Kürt sorumluluğu' tartışılan bir konu. İsmail Beşikçi’nin zaman zaman dillendirdiği bir tezi örnek olarak alırsak,  'Bir sömürge olan Kürdistan halkının 1915 ve öncesinde yaşanan katliamlardan sorumlu tutulamayacağını' savunanlar var. Kitap bu tartışmaya kapsamlı bir yanıt niteliğinde. ‘Kürt sorumluluğu’ hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Siyasi irade ve aşiret gruplarının, Ermeni siyasi rekabetini bertaraf etmek ve Ermeni mülklerine el koymaktan büyük çıkarları vardı. 1915 ve öncesinde Kürt elitleri ile İttihat ve Terakki  arasında bir flört vardı. Aslında kendi hesaplarına çalışırken İttihat ve Terakki’nin onlardan beklediği görevi de yerine getirmiş oldular. Bir açıdan da bunun çok ötesine gittiler. İttihat ve Terakki Ermeni mülklerini devlet için emval-ı metruke olarak ayırıp hükümet politikalarını finanse etmek isterken gerçekte çok az Ermeni mülküne otoritelerce el konulabildi. Bu da Kürt nüfusun, özellikle de Kürt önderlerin bu mallara el koyduğu anlamına geliyor.

Kürt sorumluluğundan söz etmek ise birleşik bir Kürt siyasetini ya da siyasi organı ima eder. Böyle bir şey yoktu. Raman ve Haverkan gibi tekil aşiretlerin ve konfederasyonların rollerini daha iyi anlamalıyız. Başka bir deyişle milliyetçi algının ötesine geçip tepkilerdeki çeşitliliğe odaklanmalıyız. Türkmenler, Şiiler, Êzidiler, Şafiler, Hanefiler de işin içindeydi. Buna bir de Arap aşiretlerini ve elitlerini eklemek lazım.

Kürt nüfusun sorumluluktan kaçabileceğini düşünmüyorum. Bunun ne anlama geldiğini zaman gösterecek. Ancak ne kolektif bir Kürt suçu vardı, ne de Beşikçi’nin tarif ettiği gibi kolektif olarak Kürtlerin masumiyeti... Çoğu Kürt’ün içinde bulunduğu sefaleti, binlerce Kürt mültecinin muharebe bölgelerinden dönüşünü ve soğuk kışları da göz önünde tutmalıyız."

Agos'taki söyleşinin tamamına gitmek için tıklayınız...