Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı tarihi belgeleri açıklayıp devlet adına özür dileği Dersim Katliamı’nın yaşayan tanıkları Taraf gazetesinden Remzi Budancir'e konuştu.

 

Dün 1. Bölümü yayınlanmıştı >>>

 

2. bölümü de aşağıda:

Önce pîrleri vurdular

 

Dersim Katliamı’nın yaşayan tanıklarından 89 yaşındaki Süleyman Çılgın ve 81 yaşındaki Fatma Bayraktar ormana saklanarak kurtarmışlar canlarını. Aileleri, gözlerinin önünde vurulmuş, süngülenmiş, yakılmış. Anlattıkları yürekleri dağlıyor.

 

Dersim Katliamı’ndan sağ olarak kurtulan ve yıllarca acı ile yaşayan tanıkların izini bu defa merkeze bağlı Çiçekli Köyü’nde sürüyoruz. Dersim’de ilk okulun ve ilk karakolun yapıldığı köylerden biri Çiçekli. Bu köyde yaşayan 80 yaşı devirmiş insanlar, “Dersim’de neler oldu?” sorumuza, “Ölüm oldu, sürgün oldu. Munzur kan aktı, insanlar acıyı tattı” diyerek yanıt veriyorlar. Fatma Bayraktar da bu yaşlılardan biri. Neredeyse yürüyemiyor dizlerinin ağrısından ama 81 yaşına inat hafızası, anlatımı capcanlı. “Anlatayım da oğul, neye yarayacak ki. Geri mi gelecek kestikleri, öldürdükleri” diye çekiniyor ilk başlarda. Torunlarının “Nene korkma. Bu abi gazeteci. Memur değil, jandarma değil” demesiyle rahatlayıp anlatmaya başlıyor: “Köyümüze 40 süvari asker geldi. Silahları topladılar katliamdan bir kaç gün önce. Babam da silahları teslim etti. Ondan sonra köylerden herkesi toplamaya başladıklarını duyduk. Demirkapı’da topladılar yüzlerce köylüyü. Biz çocuklar, kadınlar, kızlar kaçıp ormanlara sığındık. Kaçmayanlar, kaçamayanları toplayıp karşılarına büyük makineli tüfekler getirdiler. Bir anda kurşuna dizdiler hepsini. O kadar insan öldürüldü ki, köy meydanı ceset tarlası gibiydi.”

 

Miço Ağa’nın onurlu kızları...

Fatma Nene gözyaşlarını tutamıyor artık. “Kusura bakma oğul, yaşlılık iyice sulugöz etti beni” diyerek anlatmaya devam ediyor: “Miço Ağa askerler tarafından öldürüldü. İki kızı vardı ki dünyalar güzeli. Birisinin adı Naciye diğeri Xatun’du. Sapsarı, upuzun saçları, renkli gözleri vardı iki bacının. Dillere destandı güzellikleri. Adlarına türküler yazılırdı. Yüzbaşı bunları karşısına alıp ‘Biriniz beni kabul edin, canınızı bağışlayayım’ dedi. Kızlar diz çöktürülmüştü. Bunun üzerine ayağa kalkıp birbirlerine baktılar önce. Sonra ‘Babamızı, ailemizi, aşiretimizi öldürdünüz. Sana varacağımıza, kanımızın akrabalarımızın kanına karışmasını tercih ederiz’ dediler. Bunun üzerine yüzbaşı kurşuna dizdi bu iki kardeşi. Aylar sonra asker gidince bulundu cesetleri. Sapsarı saçları, toprağa karışmıştı.”

 

Önce seyyitlerimizi öldürdüler

 

Dersim Katliamı’nın tanıklarından biri de 89 yaşındaki Süleyman Çılgın. 1937 tarihinde 15 yaşlarında olduğunu belirten Çılgın, katliamın öncesinde askerlerin günlerce köy köy gezip mutfak bıçağına kadar tüm silahları topladığını hatırlıyor. “Sonra ilk önce ağaları, pirleri, seyyitleri ve aşiret liderlerini toplayıp öldürdüler” diyerek unutamadığı bir tanıklığı dile getiriyor: “Katliam tüm Dersim’e yayılınca kurtulanlar dağlara, ormanlara sığındı. Bunlardan ikisi de aşiretin sevilen büyüklerinden Topo ve Xıdo’ydu. Dağda yaşarlarken bir gün öldürülen babalarının evine geldiler. Muhtar ihbar etmiş duyduğumuza göre. Asker bastı köyü. Saatlerce çatışıp yakalandı Topo ve Xıdo. Katırların sırtına bindirdiler ve yaktılar onları. Küllerini savurdular. Topo ve Xıdo’nun bir mezarı bile olmadı. Binlerce Dersim’li gibi.