1938'de ailesi katledilen İstanbul'da oturan Dersimli'nin cesur suç duyurusu üzerine Milli Savunma Bakanlığı'nın "isyan eden köyler yakıldı, tenkil yapıldı ama masumlar katledilmedi" yanıtını verdiği ortaya çıktı…

 


Kemal GÖKTAŞ / kemal-goktas.blogspot.com/

 

Dersim katliamına ilişkin açılan davaya Başbakanlık'tan gönderilen arşiv belgelerinde, katliamda ailesini kaybeden İstanbul'da oturan Dersimli Haydar Kang'ın dönemin Başbakanı, İçişleri Bakanı, ordu komutanı ve diğer askeri ve mülki amirler hakkında yaptığı suç duyurusu üzerine Milli Savunma Bakanlığı'nın verdiği yanıtta "isyan" eden köylerin yakıldığı, Dersimlilerin tenkil edildiğinin belirtildiği ortaya çıktı. Bakanlığın yanıtında hiçbir isyan harekatına katılmamış köylülerin de Batı'ya sürüldüğü belirtilirken masumların öldürülmesinin söz konusu olmadığı ileri sürüldü.

 

Dersim katliamına ilişkin ilk suç duyurusu ve ilk karar olan belgeler, avukat Barış Yıldırım'ın 1938’de ailesinden 16 kişi katledilen ve kendisi süngülenmesine rağmen kurtulan Ali Doğan adına açtığı tazminat dava dosyasına gönderilen Başbakanlık arşiv belgeleri arasında yer aldı. Dersim katliamına ilişkin soruşturma açılması talebiyle resmi kayıtlara girerek işlem gören ilk dilekçeye verilen yanıtta "masum insanların öldürüldüğü" iddiası yalanlanmakla birlikte katliama ilişkin önemli ipuçları da yer alıyor.

 

İSTANBUL'DA CESUR BİR DERSİMLİ

Tunceli'nin Hozat ilçesinin Ağzunik köyü halkından iken 34 yıl önce İstanbul'a taşındığını belirten ve Sultanahmet Dizdariye Çeşmesi 14 numarada oturduğunu belirten Haydar Kang isimli vatandaş, katliamın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, 26 Eylül 1949'da TBMM'ye bir dilekçe vererek köyde kalan annesi Gevher, 3 erkek ve bir kız kardeşi ile bunların çocuklarından toplam 12 kişilik aile efradının kurşunlanarak öldürüldüğünü, ardından da cesetlerinin yakıldığını belirterek suç duyurusunda bulundu.

 

YA SORUMLULARI CEZALANDIRIN YA DA BİZİ DE ÖLDÜRÜN

Kang, dönemin Başbakanı Celal Bayar, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Tunceli harekatını yürüten Korgeneral Kazım Orbay, Tunceli Müfettişi Abdullah Alpdoğan ile diğer askeri ve mülki amirler hakkında tabikat yapılmasını istedi. Kang'ın sorumluların cezalandırılmaması halinde ailesi ile birlikte kendilerinin de öldürülmesini istediği dilekçesi üzerine Milli Savunma Bakanlığı'nın verdiği yanıt, Dersim katliamına ilişkin idari mercilerce verilmiş ilk "karar" oldu.

 

AYNI KÖYDEN 100 KİŞİ ÖLDÜRÜLÜP CESETLERİ YAKILMIŞ

Haydar Kang, önceki Ceza Muhakemesi Usul Kanunu'na göre, suç duyurusu yerine geçen ve "Dileğimdir" başlığı ile başlayan dilekçede, Dersim katliamı sırasında köyde kalan annesi Gevher, 3 erkek ve bir kız kardeşi ile bunların çocuklarından toplam 12 kişilik aile efradının 1938 yılının Ağustos ayında bir yüzbaşı kumandasında köye gelen 60 atlıdan oluşan bir müfreze asker tarafından katledildiğini yazdı. Köydeki 40 erkek ve 60 kadının makineli tüfek ateşi ile öldürüldükten sonra cesetlerinin de buğday saplarıyla birlikte yakıldığını anlatan Kang, faciayı köye hakim bir tepeden izleyen kardeşleri Veli ve İbrahim'in askerler köyden ayrıldıktan sonra hemen cesetlerin yanmakta olduğu yere koştuklarını belirterek şöyle yazdı:

 

"11'inin cesetleri yandığı ve bunlarda hayat eseri kalmadığı ve süngülenen Celal'ın da henüz sağ olduğunu görüyorlar. Ve bunu sırtlarına alarak köyün kenarına götürüyorlar ve ona kana kana su içiriyorlar. Çocuk bir gün yaşıyor ve faciayı yukarda yazdığım gibi baba ve amcasına hikaye ederek ruhunu teslim ediyor."

 

Sayın Başkan: Köy halkından öldürülen bu 200 nüfustan hiç birinin suç ve kabahati olmadığı gibi efradi ailemden öldürülen 12 nüfusun da en hafif cezayı müstelzim hiçbir suçları yoktur."

 

"EN KÜÇÜK SUÇUMUZ VARSA AİLEDEN GERİ KALANLARI DA ÖLDÜRÜN"

Resmi kayıtlara baktırılmasını ve eğer ailesinden herhangi birinin rejime muhalefetleri veya en küçük bir suçları varsa kendisinin ve ailesinden geri kalanların da öldürülmesini isteyen Kang, şöyle devam etti:

 

"Bu mezalim ve faciayı yaptıran ve yapmasına müsahama edenler bunun vatanın selameti, milletin menfaati için yaptıklarını iddia ediyorlarsa bu da doğru değildir. Çünki vatanın selameti, milletin mazlum ve masum kimseleri feci bir surette öldürmekle değil adilane hareket etmekle temin edilir. Sayın Başkan; biliyorsunuz ki adalet yaşar, zulüm kahredilir. Siz adil olunuz ki aziz vatanın selameti ve Ulu Türk milletinin beka ve saadeti vakti mukaddere kadar temin edilmiş olsun.

 

Bize reva görülen bu feci zulmü yapanlar hakkında kanuni takibat yapılması için kardeşim İbrahim Kango tarafından Bayındır kazası postahanesi vasıtasıyle Sayın Devlet Başkanına gönderilen 18 Nisan 1939 ve 15 Ağustos 1939 günlü iki arzuhalimize bir cevap verilmemesi adalet ve şikayet kapılarının da bize kapanmış olduğu kanaatini vermiş ve ızdırabımızı bir kat daha artırmıştı. 10 seneden beri bizim için kapalı bulunan adalet kapılarının açıldığını ümit ederek müracaat ediyorum.

 

BAŞBAKAN BAYAR VE KORGENERAL KAZIM ORBAY

Yediyüzelli bin kilometre murabbaı vatan toprağı içinde bir mezar yeri bulunmayan mazlumların ruhları biz masum ve günahsız öldürüldük diye feryat ediyor. Bir yandan kabus gibi üzerimize çöken ve kulağımızda çınlayan bu sesin ızdırabı tahammül edilmez bir hale gelirken diğer taraftan eşim ve İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun kızımdan ibaret ailem ekmeğini yediği, suyunu içtiği ve havasını teneffüs ettiği vatanına ihanet etmiş olan bir aileye mensubuz diye 19 milyon Türk vatandaşı içinde gezmekten hicap ediyor ve vicdan azabı duyuyoruz. Bu elim ızdırap ve vicdan azabımız yüksek ve adil meclisin bu katliamı yaptıran eski Başvekil Celal Bayar, eski Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, Tunceli harekatını bilfiil idare eden Korgeneral Kazım Orbay, Tunceli Müfettişi Abdullah Alpdoğan, Müfreze Komutanı Hozat Kaymakamı ve Jandarma Komutanı ve bu faciada alakadar bulunan diğer kimseler hakkında kanuni takibat yaptırması, maddi ve manevi ziyanımızın tazmin ettirilmesi ve hakkımızın aranması suretiyle teskin edilir, veyahut öldürülen 12 mazlum gibi bizim de yok edilerek feryadımızın susturulmasıyla bu facia kapanmış olur. İki şıktan birinin hakkımızda tatbikini yüksek adaletinizden derin saygılarımı sunarak dilerim."

 

Dilekçe, TBMM Dilekçe Komisyonu tarafından Başbakanlığa gönderildi. Meclis, Başbakanlıktan konuya ilişkin düşüncelerini göndermesini, ayrıca Sayıştay ve Danıştayca verilmiş bir karar olup olmadığının da bildirmesini istedi.

 

İLK DİLEKÇELER KAYDA GİRMEMİŞ

Haydar Kang, dilekçesinde 1939'da kardeşi İbrahim Kang tarafından Cumhurbaşkanlığına verilmiş dilekçeler olduğunu, ancak buna hiçbir yanıt alamadıklarını belirtti. TBMM'nin konuyu sorduğu Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Dairesi'nden gelen yazıda ise dilekçelerin hem Cumhurbaşkanlığı evrakınca hem de Başbakanlık'ta, dilekçelerin verildiği tarihin 3'er ay ötelerine kadar "inceden inceye" arandığı ancak kayıtlarının bulunmadığı belirtildi.

 

MİLLİ SAVUNMA'DAN SAVUNMA: KÖYLER YAKILDI, TENKİL YAPILDI

Kang'ın şikayet dilekçesine yanıt ise Başbakanlığın evrakı gönderdiği Milli Savunma Bakanlığı'ndan geldi. 20 Aralık 1949 tarihini ve dönemin Milli Savunma Bakanı'nın imzasını taşıyan 2 sayfalık yazıda Dersim harekatına ve Kang'ın ailesinden 12 kişinin öldürülmesine ilişkin şöyle denildi:

 

"Bakanlar Kurulunun 6 Ağustos 1938 gün ve 2/9409 sayılı kararına uyularak Tunceli bölgesinde yıllardan beri devam eden şakaveti (haydutluk) kaldırmak, sükun ve asayişin istikrarını sağlamak maksadıyle 938/Ağustos ayı içinde 3. Ordu Müfettişilğince bu bölgede bir tarama harekatı yapılmıştır.

 

Bakanlar Kurulu'nun benzeri 9 Haziran 1938 gün ve 2/8973 sayılı ayrı bir kararında da belirtildiği veçhile muharebe ve musademeleri istilzam eden bu harekat neticesinde birliklerimize ateşle mukabele eden asilere ait bazı köyler yakılmış ve kendileri de tenkil (ceza amaçlı uzaklaştırma) edilmişlerdir.

 

"MASUMLAR ÖLDÜRÜLMEDİ, BATIYA SÜRÜLDÜ"

Asi ve şakilerle hiçbir ilgisi olmayan ve birliklerimize ateşle mukabele etmeyenler, Hükümetin en geniş şefkatine mazhar olarak emniyet altında garp (batı) vilayetlerine nakil ve buralarda iskan edilmişlerdir.

 

Netekim: dilekçede adı geçen Hozat ilçesine bağlı Ağzenik köyünün de 17 Ağustos 1938 günü (Sekedek. Yeşil Sekedek, Hortaban, İkidane) köyleri meyanında bu suretle yakıldığı ve yakılan bu köyler halkından isyan ve şakavetle ve birliklerimize ateşle mukabele etmekle ilgisi görülmeyen erkek, kadın ve çocuk olmak üzere cem'an 281 kişinin garbe nakledilmek üzere Elazığ'a sevkedildikleri 3. Ordu müfettişliğinin 18 Ağustos 1938 gün ve 20 sayılı tel raporundan anlaşılmaktadır.

 

Resmi harekat raporu ile tasvik ve tesbit edilmiş olan bu hadise de gösteriyor ki; tarama sahasının herhangi bir yerinde, birliklerimize karşı isyankar hareketleri görülmeyen ve birliklerimize ateşle mukabele etmeyen halkın; dilekçede iddia olunduğu şekilde, öldürülmesi asla mümkün ve varid değildir.

 

"ÖLDÜRÜLMÜŞLERSE ASİLERDİR"

2- Bu tarama harekatını müteakip bu bölgeye ait alınan raporların incelenmesi sırasında 4. Umumi Müfettişliğin Genelkurmay Başkanlığına yazmış olduğu, müsademelerde öldürülen şakiler ve garbe nakledilmiş ailelere ait 21 Ekim 1938 gün ve 4330/2098 sayılı yazısının ilişik cetvelde (Hozat ilçesine ait Ağzonik köyünden Kangozade Mehmet Ali Ağa) ile (Pertek ilçesine ait Ağzonik köyünden Süleyman ve oğulları) ailelerinin müsademe neticesi öldüklerine dair bir izahata rastlanmıştır. Bu ailelerle şikayetçi olan kişinin ismi arasında bir benzerlik görülmekle beraber bunun münasebet ve yakınlığı kestirilememiştir.

 

Eğer dilekçe sahibinin ailesi efradı ölmüş ise, iddia edildiği şekilde masum olmalarına rağmen öldürülmüş olmayıp kıtalarımıza fiilen karşı koyan köyün müsademe neticesi ve muharebe icabı tahrip edilmiş olması ve bu esnada her iki tarafça da ölü ve yaralı verilmesi neticesi vaki olmuş bir keyfiyet olabilir.

 

Şimdiye kadar bu şakavet ve tenkil hadiseleri üzerine bir şikayet vaki olduğuna dair Bakanlıkta herhangi bir bilgi mevcut olmadığını ve dilekçenin ilişik olarak sunulduğunu saygılarımla arz ederim."

 

"SORUMLULAR CEZALANDIRILMADAN KAPATILMIŞ"

Verdiği hukuk mücadelesi ile belgelerin gün yüzüne çıkmasını sağlayan avukat Barış Yıldırım, Kang'ın dilekçesinin 1938 Dersim'den kaynaklı olarak soruşturma açılması talebiyle resmi kayıtlara girerek işlem gören ilk dilekçe olduğunu belirterek "Zira aynı arşiv belgelerinde şimdiye kadar askeri harekattan kaynaklı bir şikayet olmadı deniliyor. Meclis dilekçeyi Başbakanlığa Başbakanlık ise Milli Savunma Bakanlığı'na havale etmiş. Milli Savunma Bakanlığı ise 'böyle bir olay meydana gelmemiştir' demiş ve şikayet sonuçsuz bırakılmıştır. Bu belgeler Dersim'38 konusunda devletin tüm organları arasındaki mutabakatı da gözler önüne seriyor. Zira çok ciddi bir iddiaya dair şikayet Meclis, Başbakanlık vs. tarafından sorumluların cezalandırılması sağlanmadan kapatılıyor" dedi.