Nor Zartonk ve Getronagan Lisesi’nden Yetişenler Derneği üyelerinin girişimleriyle 10 Aralık Perşembe bir panel düzenlendi. Araştırmacı Yervant Baret Manok, konuşmasında Türkiye dışındaki Müslümanlaştırılmış Ermeniler konusunu ele aldı.

Agos gazetesinin, Manok’la Türkiye dışındaki Müslümanlaştırılmış Ermenilerden Suriye’deki Ermeni İslam Aşireti’ne kadar birçok konuyu içeren söyleşisi şöyle:

Ermenilerin İslamla ilk ilişkisi nasıl başladı?

Ermenilerin İslamlaşması Yedinci Yüzyıl’a dayanıyor. Hz. Muhammed’in siyasal gücü ele geçirip kuvvetli bir askeri güç oluşturmasından sonra, Kudüs Ermenileri, bu siyasal güçle olumlu ilişkiler kurmak istediler ve Hz. Muhammed’e bir temsilci gönderdiler. Patriğin de ilişki kurmasıyla fermanlar alındı. Kurulan bu olumlu ilişkiyle, Müslümanların himayesinde Ermenilere dokunulmaması amaçlandı. Yani o dönemlerde çoğu zaman politik gücü elde eden gruplar, vergi karşılığında korunuyordu. İslamlaşma Yedinci Yüzyıl’da Anadolu’ya Arap seferleriyle başlıyor. Bu seferler sonrasında gelen ordular, işgal ettikleri yerlerde kalarak gittikleri bölgeleri kolonize etmeyi amaçlıyor. Bu  doğrultuda bölge halkının iş gücünden de faydalanıyorlardı. Erkekler asker ve zorunlu işçi, kadınlar ise cariye olarak çalıştırılıyorlardı. Bu zaman zarfında önemli mertebelere ulaşmış insanlar da var. Özellikle Abbasiler döneminde İslamlaşmış Ermeniler, önemli mertebelere ulaşıyorlar.

Ne gibi mertebeler bunlar?

Abbasiler döneminden önce köle olarak var olan Ermeniler, İslamlaştıktan sonra önemli yerlere geldiler. Abbasiler döneminde annesi Ermeni olan halifeler var. Bu durum aslında olamayacak bir durum değil, çünkü Ermenistan’dan Arap ülkelerine cariye olarak götürülen ve güzelliklerinin yanı sıra becerileriyle kendilerini ön plana çıkarmayı başaran kadınlar bulunuyor. Bu cariyelerden doğan çocuklar halife oluyorlar. O halifenin birçok eşten çocuğu olabildiği gibi şansa Ermeni cariyeden olan çocuk, halife oluyor. Bu durumda çocuk yüzde elli Ermeni sayılıyor. Annesi kuvvetli pozisyonda bir kadın olduğundan, oğlunu, kendi himayesine aldığı başka bir Ermeni cariye ile evlendirerek yüzde elli olan bu oranı yüzde yetmiş beşe çıkarabiliyor. Her ne kadar genler üzerinden konuşuyor olsak da bu insanlarda etnik değil, dinî, yani İslamî kültür önemli. Yani bu insanlar Ermeni kültürüyle yaşamıyorlar. Ermeni kökenli Müslüman olmalarına rağmen yaşadıkları kimlik, Müslüman kimliği.

Fatımiler döneminde de Ermeni halifeler görülüyor. Yalnızca Abbasilerden mezhep farkları var. Fatımiler’de sadrazam, vezirlik ve ordu başkanlığı gibi önemli görevlere getirilen Ermeniler, Hıristiyanlara karşı savaşan İslam ordularının başkumandanı gibi görevlerde de bulundular. Örneğin Arapça isimlerinin arkasında ‘Al Armani’ vardır. Müslüman Ermeni olmak o zamanlar çekinilecek bir konu değildi. Bir insan İslam’ı seçecekse zaten başka bir dinden geliyor olmalıydı.

İran’da da önemli sayıda Ermeni olduğu biliniyor. İran’daki durumdan bahsedebilir misiniz?

İran’da 300 bin ilâ 500 bin kişi Şah Abbas döneminde zorla tehcir edildi ve birçok kişi yolda öldü. O dönemde Osmanlı İmparatorluğu ve İran İmparatorluğu olmak üzere mevcut iki güç bulunuyordu. Ermenilerin yaşamakta olduğu Çuha bölgesi, bu iki dev imparatorluğun çatıştığı bölgenin ortasında kalıyordu. Şah Abbas, 1604-1605 yıllarında İran’da önemli rol oynayan bir imparator ancak Osmanlı ile savaşırken gerilemek durumunda kalıyor. Savaş taktiği olarak  Şah Abbas, Ermenilerin yaşadığı topraklara gelen Osmanlı ordusuna kurak bir bölge bırakmayı hedefliyor. Ekili tarlaları yakıyor, bölge halkını toplayıp kendi ülkesine götürüyor ve o bölgenin Ermenilerini tanıdığından, sanat ve ticaret konusundaki yeteneklerinden faydalanıyor. İran’a varıldıktan sonra Şah Abbas’ın izniyle Nor Çuha (Yeni Çuha, ya da Culfa) ismiyle Ermeniler yeni bir şehir kurmuşlar. Çuha Ermenilerinin bir kısmı İslamlaşıyor ve kültürel bir merkez kurularak Hin Çuha (Eski Çuha) ve Nor Çuha şeklinde iki bölge oluşuyor.

Orta Asya’da Müslümanlaşmış Ermenilere rastlamak mümkün mü?

Bazı bölgelerde bir dönem İslamlaşmış Ermeniler olmuş ancak zamanla bunların izi silinmiş. Örneğin Afganistan’daki İslamlaşmış Ermeniler, Afgan halkıyla iç içe yaşamaya başlayarak Ermeni kimliğni yitirmiş. Ancak bugüne kadar Ermeni kimliklerini koruyabilmiş olanlar da var. Örnek olarak Hopa Hemşinlilerini sayabiliriz. Akrabaları olan Rize Hemşinlileri daha önce İslamlaştıklarından, dillerini daha önce kaybetmişler. Hopa Hemşinlileri Ermenicenin bir lehçesi olarak Hemşinceyi devam ettiriyor. Hemşinlilerin İslamlaşması dört-beş asır sürüyor. Hemşinliler, Ermenistan’ın Ararat bölgesinden Hemşin veya Çamlıhemşin denilen bölgeye  yerleşiyor ve varlıklarına prenslik şeklinde devam ediyorlar. Güç Osmanlı’nın eline geçince Hıristiyanları İslamlaştırmayı hedefleyen Laz ve İslam kimliği birbirine bağlı kalabiliyor. Madalyonun diğer yüzünde ise İslamlaşmak istemeyip karşı koyan ve bu yolda ölümü göze alanlar da var. Hemşinlilerin içinde de bir dönem büyük savaşlar oluyor. Müslüman ve Hıristiyan Hemşinliler baskılardan kaçıp Rusya’ya gidiyorlar. Batum Hemşinlileri ile Hopalılar birbirine akrabalar. Müslüman olmalarına rağmen Osmanlı baskılarından kaçmışlar. II Dünya Savaşı’na kadar orada kalmış, savaş sırasında Kafkaslar’daki Müslüman toplulukların Hitler ile işbirliği yaptığı gerekçesiyle oradaki Müslüman toplulukları Orta Asya’ya göç ettirilmiş. Hepsi birden aynı yere gönderilmemiş, asimile olmaları için Özbekistan gibi farklı bölgelere dağıtılmışlar. Gönderilenler din olarak sorun yaşamamış, ancak ekonomik açıdan memnun kalmamışlar. Bu yüzden etnik bağları sebebiyle Ermenistan’a gitmek istemişler. O zamanlar Sovyet Ermenistanı yöneticileri, bu duruma olumlu bakmamış ve Sovyetlerin gözünde milliyetçi gözükmemek için Hemşinlilerin bu talebini kabul etmemiş. Kültürel açıdan bakıldığı zaman Ermenistan’da yıllardır yayımlanan ‘Hemşin’in Sesi’ adlı bir dergi var. Ermenice ve Rusça yayın yapan bu derginin özelliği Hıristiyan ve Müslüman, Türkiye’deki, Orta Asya’daki tüm Hemşinliler hakkında bilgi veriyor olması. Entelektüeller arasında Rusya’nın farklı yörelerine dağılmış olan Hemşinliler bu dergi vasıtasıyla bir bağ içindeler.

Azerbaycan’da da Ermenilerin varlığından bahsediliyor. Bu konu hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Azerbaycan Türkiye’ye çok benziyor. Göçlerin yaşandığı, İslamlaşmış Ermenilerin olduğu bir bölge. Azerbaycan’ın bir kısmı tarihi Ermenistan olarak anılan sınırların içinde yer alıyor. Yalnız bu konu Ermeniler ve Azeriler arasındaki bir tartışma konusu. Ermeniler zaman zarfında Osmanlı ve İran İmparatorluğu’nun  baskısı altıda İslamlaşıyorlar. Günümüzde de artık Ermeni olmak tehlikeli ve insan hayatını rahatsız eden bir olay. Bu yüzden günümüzde Azerbaycan’da Ermeni olduğunu söylemek insanın rahatını bozacak bir durum. İnsanlar ilk olarak inandıkları dinden başka bir dine geçerken bir travma yaşıyorlar, o dinin getirmiş olduğu ananeler, yaşam şekli  ve akraba bağları değişiyor. Birkaç nesil sonra bu travmadan kurtulsalar dahi kökenlerinin Ermeni olduğunu biliyorlar ama vurgulamıyorlar, kendilerini Azerbaycan Türkü olarak tanımlıyorlar. En çok göze batan konu Karabağ’daki Azeriler. Çünkü onlar, Ermeni kökenli olup sonradan Müslümanlaşmış olan Ermenilerin torunları. Karabağ Savaşı döneminde sınırlarda karşı karşıya gelenler belki de aynı kişilerin torunlarıydı. Kimi kendini Hıristiyan Ermeni, kimiyse Müslüman Türk olarak görüyor.

‘Azeri’ kelimesi Azerbaycanlılar ve Ermeniler tarafından kullanılan bir kelime değil. ‘Azeri’ bir bölge ismi, ‘Ateş Ülkesi’ anlamına geliyor ve o bölgenin yaşayanları tarafından kullanılıyordu. Son zamanlarda bugünkü anlamıyla kullanılmaya başlandı.

Azerbaycanlı aktivist Ekrem Aylisli, Azerbaycan’da Müslümanlaşmış Ermeniler olduğunu söyledi. Bu söylem onun ülkeden aforoz edilmesine neden oldu. İki ülke arasındaki savaşı sürdürmenin bir anlamı olmadığını, var olan politik sorunların iki halkın yan yana gelip konuşmasıyla haledilmesi, tarihsel gerçeklerin kabul edilmesi gerektiğini belirtti. Aylisli, Ermeni Soykırımı’nın Azerbaycan’daki yansımalarına değindi.

Selahaddin Eyyubi’nin Ermeni olduğuna dair söylentiler var, doğru mu?

Yüzde yüz Ermeni olup olmadığına dair bir şey söylenemez. Tarihi bilgiler çok açık değil.  Bazı tarihçiler Eyyubi sülalesinin Kürt olduğunu söylüyor. Batı tarihçileri ise Eyyubi ve hanedanı için Ermenistan’dan gelme Kürt olduklarını belirtiyorlar. O dönemde daha çok Ermeni yaşadığından, bazı Ermeni tarihçiler, Eyyubiler için ‘Kürt ortamında İslamlaştırılmış ve Kürtleştirilmiş’ olarak söz ederler. Öte yandan Selahaddin Eyyubi’nin Ermeni olup olmaması, tarihte oynamış olduğu politik rolü etkilemiyor. Kendisi Kürt kimliğinde, sonra da Müslüman kimliğinde Müslümanlığın yayılması konusunda bir kahraman.


Suriye’deki Ermeni İslam Aşireti’nden bahsedebilir misiniz?

Ermeni İslam Aşireti’ne dair ilk bilgiyi Kevork Apelian’ın yazısından edindik. Kimse bu konuyla ilgilenmemişti. Suriye’deki Hıristiyan Ermenilerle İslamlaşmış Ermeniler arasında şahıs bazında bağlar olmasına rağmen toplumsal bir bağ yoktu. Aşirete ait resimleri de paylaşmasına rağmen inanmayanlar oldu. 10 yıl önce 24 Nisan’da Ermeni İslam Aşireti’ne üye olan bir kadın, Apelian’ın bu makalesini okumak istiyordu ancak anma etkinliğini organize eden komite bu isteği kabul etmemişti. Öte yandan bu aşiret, dernek gibi farklı yerlerden insanların bir konuda anlaşıp kurdukları bir oluşum. Doğu toplumlarında ‘aşiret’ şemsiyesi önemlidir. Ermeniler bir aşirete bağlı değiller. Türk ya da Kürt aşiretlerinin emrinde olanlar, aşiretlerin üyesi olabiliyordu. Nasıl olsa aşiret için çalışıyorum ve emrindeyim, düşüncesiyle üye oluyorlardı. Apelian’ın makalesine göre Suriye Ermeni İslam Aşireti’nin 25 bin üyesi var. Bunun dışında Suriye’de aşirete üye olmayan çok sayıda Müslümanlaştırılmış Ermeni de bulunuyor. Araplaşmış ve Kürtleşmiş Ermeniler de mevcut. Ortak noktaları Ermeni kökenli olup İslam’ın Sünni mezhebine mensup olmaları. Ermeni İslam Aşireti, 1998’de Suriye devletinin izniyle kurulmuş. Suriye’deki savaştan sonra aşiretle ilgili yalnızca bir makaleye rastladım, orada da bu aşiretin Esad’ın tarafında olduğundan bahsediliyordu.