Ülke birçok olumsuz, uygunsuz ve insana yakışmayan olaylarla kaynıyor. Ülke tarihinde olumsuzlukların bu kadar yoğunlaştığı ve iç içe girdiği başka bir dönem yaşamadı!

Bunların içinde bizleri en çok ve en yakından ilgilendiren ise taciz, tecavüz ve cinsel istismar vakalarının her gün duyulur olması!

Bir önceki yazımda birkaç örneğini vererek ne duruma geldiğimiz konusunda fikir oluşturmaya, bu tür olaylara karşı neler yapabileceğimizi basit bir şekilde anlatmaya çalışmıştım.

Taciz, tecavüz ve cinsel istismar vakalarının tek faili erkektir.

Erkek egemen toplumsal yapının da arka çıkmasıyla, bu vakalara karşı alınması gereken önlemlerin alınmaması, gözden kaçırılıp üzerinin örtülmeye çalışılması, yargılamaların basitleşip, “iyi hal” ve diğer indirimlerle birlikte adeta ceza verilmeyecek şartların yaratılması, bu vakalardaki artışların önemli nedenlerindendir.

Diğer taraftan, bu olayların asıl sorumluları, bu erkekleri yetiştiren, başta aileler olmak üzere, eğitim sistemi ve toplumsal yapının desteğidir.

Fail olan erkekler, öncelikli olarak yetiştikleri aileler içinde aldıkları, gördükleri eğitimlerle pekişmektedir. Erkeğin ve erkekliğin ön plana çıkarıldığı aile yapısında yetişen erkek, erkekliğinin bir güç unsuru olduğunun farkına vardığı andan itibaren bunu kadın üzerinde kullanması açıktır.

Kendisini erkek yapan organının kıymetini vurgulayan söylemlerle büyüyen, sünnetin erkekliğe adım olarak anlatılışı ve yüceleştirilişiyle coşan, yetiştiği evdeki tüm karşı cinsin hizmeti ve ikramlarıyla yetişen, eli soğuk sudan sıcak suya sokturulmayan erkek çocuk, büyüdüğünde kendisine gücünü veren organını olmadık biçimlerde kullanması doğal olacaktır.

Bir de yetiştiği ortamda şiddet de varsa, o çocuğu, büyüdükten sonra tutana aşk olsun!

İnsan olarak kaynaştırmak yerine, erkek ve dişi olarak ayrıştıran eğitim sistemi sayesinde, erkeklik daha da güçlenir. İstekler arttırılır.

Toplumun erkek egemen yapısı da destekler ve körükler!

Atış menziline giren her dişi varlık, hatta ona dişinin organını çağrıştıracak her eşya,  karşı konulmaz ve engellenemez sonucuna razı olmak zorunda kalacaktır.

Kedi ve köpekten eşeğe kadar her türlü hayvan, bidon, damacana ve hatta rulman bile hedef haline gelir!

Sıra insana geldiğinde ise, kolay ve savunmasız olmaları nedeniyle öncelik, cinsiyetlerine bile bakılmaksızın çocuklar olur.

Ve son olarak da kadınlardır, onu erkek yapan, ona güç veren, yüceltilen organının hedefi!

Kaçınılmaz olarak organının esiri haline gelen erkek cinsi, kendisine sunulan bu güçle ve toplumsal destekle hareket ederek azgınlaşıp eylemini her koşulda yapmaya yöneliyor ki bu konuda sınır da tanımıyor.

Eylemi nedeniyle yakalansa dahi destek tüm kurumlarıyla arkasında olduğundan, fazlaca çekincesi kalmadan devam edebilmesinin hem önü açılıyor hem de bu anlamda teşvik görüyor!

Sarhoştum, ne yaptığımı hatırlamıyorum”, “kadın giyimi ve hareketleriyle kışkırttı”, “bana hakaret etti ben de kendimi tutamadım” gibi savunmalar, takım elbiseler, traşlı yüz ve mahzun ifadelerle zaten var olan destek hemen kendini göstererek, “iyi hal”, “ağır tahrik”, “rızası vardı” gibi indirimlerle beraat edip mahkemenin ön kapısından çıkma ihtimali oldukça yüksek!

Çocuk tecavüzlerinde bile durum aynı. Kendisini fiziken veya aklen savunamayacak durumda olan çocuk tecavüzlerinde bile “rızası vardı” indiriminin uygulandığını defalarca duyduk!

Erkek egemen zihniyete sahip hâkim ve savcıların içinde elbette vicdanı ve aklı olup yasaları uygulayanlar da var ancak ne yazık ki azınlık durumdalar.

Taciz, tecavüz ve cinsel istismarın büyük çoğunluğu da ortaya çıkmayanlardır. Yapılanın çirkinliği ve aşağılayıcı biçimi, insanların utanması, korku ve toplumsal baskı, yapılanın saklanmasına, söylenmemesine neden olmakta, böylece birçok vaka gizli kalıp bilinmemektedir.

Ortaya çıkanlardan fazlası gizlenmektedir.

Çünkü tecavüzcüyü değil tecavüz edileni ayıplayan bir etik yapısını içimize işlemişler. Tecavüze uğrayan aşağılanıyor, küçük görülüyor, suçlanıp toplum dışına itiliyor, tecavüzcü ise mağdur konumuna getiriliyor!

Açık giyinmeseydin, kuyruğunu sallamasaydın, cilve yapmasaydın, süslenmeseydin, kışkırtmasaydın gibi gerekçelerle suçlanan kişi tecavüze uğrayan oluyor ve aynı gerekçelerle tecavüzcü mağdur olmuş kişiliğe bürünebiliyor.

Diğer taraftan, özellikle de çocuk taciz ve tecavüzcüleri hastaymış gibi çocuk tecavüzleri hastalıkmış gibi göstermeler de tecavüzcülerin işine yarayan veriler oluyor. Çocuk tecavüzleri hastalık değil suçtur, adiliktir ve bunu yapanlar aşağılık insanlardır.

Gittikçe büyüyen, yaygınlaşan, azan, saldırganlaşan canavarı nasıl engelleyebiliriz? Sorusunun cevabı, onun oluşmasına olanak sağlayacak ortamın nasıl yok edileceği konusunun ortasındadır.

Öncelikle çocuklarımızı, cinsiyet temelinde değil, insan telinde yetiştirmekle başlamak zorundayız. Hatta cinsiyeti çağrıştıran “oğlum” ve “kızım” kelimelerinden bile vazgeçerek!

Ancak bunu yapabilmenin ön koşulu, erkek egemen zihniyetin, sistemin tamamen ve bir daha oluşmayacak biçimde ortadan ve zihinlerde kaldırılmasıdır. Erkek egemen sistem yaşarken, eğitimden toplumsal değerlere kadar içimize işlemiş zihniyet yaşamlarımıza müdahale ederken çocukların aile içi eğitimle kişiliklerini oluşturmak tek başına mümkün olmayacaktır.

Burada asıl görev de kadına düşmektedir.

Hem erkek egemen sisteme hem de taciz, tecavüz ve cinsel istismara temelden karşı olacak tek güç kadındır.