Alper Öcal / Agos

Brezilya halkı Dünya Kupası'nın yüklediği ekonomik tablonun farkında. Ve bir yandan çok sevdikleri futbolun coşkusunu yaşarken bir yandan da "Kupa kimin için ?" sorusuyla eylemlere devam ediyor. Rezil olmak istemeyen hükümetten hak koparmak için sendikaların da desteğiyle greve gidiyorlar.

Dünya Kupası tam 36 sene sonra oyundaki romantizmin ve estetiğin en yoğun hissedildiği Güney Amerika'ya döndü. 1978 yılında Arjantin'deki askeri darbenin gölgesinde gerçekleşen turnuvada, ev sahibi takımın Menotti mentörlüğündeki keyifli oyunu ve şampiyonluğuyla ikinci plana atılan saha dışı gündemin farklı bir versiyonuna karşı 2014'te Brezilya sınav verecek.

FIFA, 2003 yılında turnuvanın Güney Amerika'da yapılacağını duyurduğunda aday ülkeler arasında Arjantin, Kolombiya ve Brezilya'nın olduğu söyleniyordu. Arjantin beklenenin aksine başvuruda bulunmazken, Kolombiya tıpkı 1986'da olduğu gibi ekonomik sebeplerle adaylık başvurusunu geri çekti. Kupa organizasyonu sadece bölgenin değil Dünya'nın en büyük ekonomilerinden biri olan Brezilya'da kaldı.

Organizasyon komitesinin ayırdığı yaklaşık 8 milyar € bütçeyle tarihin en pahalı kupası unvanına sahip olmasına rağmen, 7 yıl süren hazırlıklar süresince Brezilya'dan gelen haberler hep aksaklıklarla ilgili oldu. Statlardaki gecikmeler, işçi ölümleri, iptal edilen fanfest alanları, altyapı sorunları haberleri hep manşetteydi. Türkiye'de Gezi yaşanırken, Brezilya'da da halk ulaşım ücretlerine yapılan zamlardan ötürü ayaklanmış ve kapsamı birden genişleyerek kupa protestosuna kadar uzanmıştı.

Brezilya halkının önemli bir bölümü kupayı istemiyor. Turnuva için harcanan paranın kendi geleceklerini ve yaşam kalitelerini değiştirebileceğini; eğitim ve sağlık başta sosyal hak ve özgürlüklerin iyileştirilmesi için kullanılması gerektiğini düşünüyorlar. Ülkenin en çok izlenen dizisi esnasında enerji sorunu yaşayan, yağmurda trafik kuyruğunun 400 kilometreyi aştığı Brezilya'da, hükümet, her ne kadar kupanın ekonomiyi büyüteceği, işsizliği azaltacağı propagandasını yapsa da daha önce bunu deneyimleyen ülkelerin zarar ettiği biliniyor.

1994'te ABD 4 milyar $ kâr beklediği turnuvadan Robert Baade ve Victor Matheson'un raporuna göre kümülatif olarak 9.26 milyar $ zarar etti. Japonya ve Kore'nin 2002'de altyapı ve statlara harcadığı 7.5 milyar $'ın geri dönüşü olmadığı gibi, kupa sonrası nasıl kullanılacağı bilinmediğinden senede 2-6 milyon $ arası zarar yazmaya devam ediyor. 2010'da Güney Afrika, Dennis Coates'in raporuna göre 421 milyon $ olarak belirlediği turnuva bütçesinin kupa zamanı geldiğinde 5 milyar $'ı aştığını gördü. Ülke ekonomisine 3.5 milyar $ zarar yazıldı. 600 milyon $ maliyeti olan 55 bin kişilik Cape Town

Stadı'nda geçenlerde Ajax Cape Town'ın bir maçında yaklaşık 500 seyirci vardı. Brezilya'da da futbol geleneği olmayan Amazonlar ve Brasilia'ya yapılan statları aynı akıbet bekliyor. Halkın kızıp ayaklandığı konuların başında da bu geliyor. Bu ülkelerin ortak noktası 2002'de 155 milyon € kâr eden tek ülke olan Almanya vari gerek futbol gerekse de ülke olarak birleşik, modern altyapıya, para harcayabilecek turisti çekecek coğrafi avantja sahip olmamaları. 2018'de Rusya da benzer gündemi yaşayacak.

Kâr amacı gütmeyen bir kurum olduğu söylenen, organizatör ülkelerde yasal ayrıcalıklara, vergi muafiyetine tabi İsviçre merkezli FIFA ise 2003'te 76 milyon $ olarak bu süreçte, tabir-i caizse parayı hamuduyla götürerek nakit rezervini 1.3 milyar $ seviyesine çıkarmış durumda. Zira turnuvanın FIFA'nın son raporuna göre % 88 ile başlıca gelir kalemi olan tv yayın hakları ve sponsorluk gelirlerini ülkelerle paylaşmıyorlar. 2006'ya kadar ülkelere kalan gişe gelirlerine 2010 için kurdukları şirketle el koymaları da cabası. Şu sıralar ise 2022 Katar için ayyuka çıkan, fon merkezi yine aynı olan Emirates dışındaki tüm sponsorlarının dahi 'hop' dediği rüşvet söylentileri gündemin birinci maddesi.

Brezilya halkı bu ekonomik tablonun farkında. Ve bir yandan çok sevdikleri futbolun coşkusunu yaşarken bir yandan da "Kupa kimin için ?" sorusuyla eylemlere devam ediyor. Rezil olmak istemeyen hükümetten hak koparmak için sendikaların da desteğiyle greve gidiyorlar. Sonuncusu metro işçileri olmak üzere öğretmenlerden toplu taşıma şoförlerine, doktorlardan polislere varan bir birleşme sözkonusu. İstediklerini de aldılar.