Arat Saadetyan - Andaç Akman / vivabesiktas

Futbolun olmadığı Katar’a Dünya Kupası düzenleme hakkının verilmesi, 2010 Dünya Kupası’nın Fas yerine Güney Afrika’ya verilmesi için FIFA Başkan Yardımcısı Jack Warner’a gönderilen 10 milyon dolarlık rüşvet iddiaları,  FIFA İcra Kurulu’nun eski üyesi Chuck Blazer’ın 1998 ve 2010 dünya kupalarının düzenleneceği ülkelerin belirlenmesi sürecinde rüşvet aldığını itiraf etmesi ve son olarak bu rüşvet iddialarının Sepp Blatter’e kadar uzanması…

FIFA 1970’lerden buyana yapısıyla, rüşvet, yolsuzluk ve kara para aklama iddialarıyla adı anılan, devasa bir bütçeye sahip olan ve bugüne kadar sorgulanmayan bir kurumdu. FİFA’nın kuruluşundan bugüne kadar yaşanan süreci Andaç Akman ile birlikte futbol üzerine yazılarıyla da tanıdığımız Evrensel Gazetesi Editörlerinden Mithat Fabian Sözmen ile konuştuk… “Her şey Oyunun iyiliği için miydi gerçekten?” Yoksa fena halde kandırılmış mıydık? Fabian cevap veriyor bunlara.

FIFA son dönemlerde yolsuzluk soruşturmalarıyla gündeme geliyor. Neler oluyor FIFA’da?

Sayısız mızrak var ve bunlar artık çuvala sığmıyor. ‘70’lerden bu yana oluşturulan çarpık sistem, binbir yolsuzluk doğurdu ve gelinen aşamada FIFA dünyanın en göz önündeki suç örgütü haline geldi. Bu kadar göz önünde ama aynı zamanda hakkında da çok az şey bilinen bir imparatorluk. Çünkü şeffaf değil. Az sayıda kişi devasa bir gücü elinde tutuyor. Blatter ‘98’den beri başkan ve 74’ten sonra 24 yıl başkanlık yapan Joao Havelange’ın kurduğu sistemi bugüne kadar sürdürdü. Yolsuzluk iddiaları da artarak devam etti. Zaten bugünkü soruşturmanın muhteviyatı da ‘90’lardan başlıyor.

FIFA hakkındaki yolsuzluklar hep konuşuluyordu ama neden bugün böyle güçlü bir şekilde gündeme geldi?

Artık daha fazla göz ardı edilemeyecek noktadayız. Dünyadaki tüm ülkeleri kapsayan bir futbol yolsuzluğu deryası var. FBI’ın başlattığı soruşturma direkt ABD ile bağlantılı. 2016’da Copa America’nın 100. yıl şenlikleri düzenlenecekti ve ABD’de düzenlenecek olan bu turnuvaya dair yüz milyon dolara yakın bir meblağlık yolsuzluk iddiası var. ABD ve onunla beraber çevresindeki ülkeleri kapsayan bu duruma FBI, el koydu. Zaten yolsuzluk iddialarını en başından itibaren gündeme getiren gazeteci Andrew Jennings’ti ve FBI da soruşturmayı başlatırken ilk onunla iletişime geçti.

ABD’nin olaya güçlü bir şekilde dahli söz konusu ve Batı ile Doğu kampının bir hegemonya savaşından da bahsediliyor aynı zamanda…

Rusya tarafı bu iddiayı öne sürüyor. Şu anki konjonktürde Sepp Blatter’in arası AB ve ABD ile açık. Rusya, Arap ülkeleri, Afrika, Asya ve Güney Amerika ülkeleri ise Blatter’i destekliyor. Bu durumun sebebi de ‘70’lerde Joao Havelange’ın kurduğu sistem. Sistem şöyle işliyor ki, her ülkenin bir delegesi ve onun aracılığıyla oy hakkı var. Örneğin Afrika ülkelerinin desteğini bir şekilde ele geçirirseniz, 54 ülkelik bir bloktan yani oydan bahsediyoruz ki bu başkanlık seçimini kazanmak için kilit bir rakamdır. Bu durum ve ‘70’lerden itibaren FIFA’nın futbolu dünyanın her köşesinde pazarlama arzusu Afrika, Asya, Karayipler, Latin Amerika gibi bakir bölgelere özel bir önem gösterilmesine neden oldu. Önemden kastım, X ülkesinin delegesini almak için çevrilecek çeşitli atraksiyonlar. Bunlar genellikle söz konusu ülkenin futbolunu kalkındıran altyapı yatırımlarından çok kaçınılmaz olarak yolsuzluk içeren yoğun para aktarımı, pazarlama hakları vs. şeklinde oluyor. Her ülkeden iletişime geçilen elit bir tabakaya mensup ‘spor yöneticisi’ bulmak mümkün. Örneğin Trinidad Tobago’da bu isim, FIFA soruşturmasının da belkemiğini oluşturan isimlerden Jack Warner’dı. Warner, devasa yolsuzluklara imza attı ve aynı oranda büyük paralarla oynadı. Uzun süre FIFA’da önemli rol oynayan Chuck Blazer gibi isimler de bölgedeki müttefiklerindendi. Blazer şu anda tutuklu ve itirafçı konumunda. Çok sayıda yolsuzluğun üzerindeki sis perdesi de böyle kalktı. Bu çark ile Dünya Kupası’nı dağıtırken de yine bu güç ilişkilerine dayanıyorsunuz elbette. Doğru dürüst futbolun, futbolseverin olmadığı Katar’a dünya kupası böyle verildi. Ya da Rusya’ya dünya kupası verilirken dönen rüşvet iddialarının bu kadar yoğun olması bunun sonucuydu. Batılı çevreler şu an kendileri dışında bir ekiple bu kadar sıkı iş tutulmasından rahatsız. Normalde FIFA gibi kurumlarda Batı hegemonyasının hakim olmasını bekleriz ama dediğim gibi kurumun iç işleyişi orada daha özgün bir denge oluşturmuş durumda. Ancak meseleyi dünya siyasetindeki iki ayrı kampın güç savaşı şeklinde açıklamak FIFA’yı, Sepp Blatter’i aklamak olur. ABD ve çevresinin bu soruşturmalarla niyetinin ne olduğu başka bir konu ama FIFA’nın ve Blatter’in sonuna kadar kirli olduğunu iyi biliyoruz. Dolayısıyla “İşin arkasında Amerika var” diyerek Blatter yanlısı bir tutum belirlemek ya da yaşananları görmezden gelmek bizi yanlışa götürür. Blatter bile artık “Ben suçsuzum” diyemiyor.

Anlaşmazlığın merkezinde dönen paranın paylaşımı var sanki…

FBI soruşturması ABD’deki 2016 Copa America’ya dair ve para da oraya akacak aslında. Tek tek turnuvalarda dönen paranın paylaşımının ötesinde bir sorun var. ABD ya da Rusya’nın ötesinde ortada FIFA’ya dair ciddi, yapısal bir sorun var. İki ülkenin atışmasından öte bunun tartışılması gerekiyor. Şeffaflık sıfır, denetim sıfır. FIFA, ilişkide olduğu isimlerle büyük bir güç ve nüfuz alanı sağlıyor. FIFA sistemindeki bu şahıslar da bu ayrıcalıklarını paylaşmak istemiyor. İşin aslı bugün Blatter’e muhalif görünenler de bunu dert etmiyor. Sıkıntı Blatter’in şahsıyla alakalı değil, çok daha derinde. Soruşturmalarda adı geçenlerin hepsi küçük birer Blatter.

‘DAHA AZ DEMOKRASİ DAHA İYİ DÜNYA KUPASI’

2022 Dünya Kupası Katar’da düzenlenecek. Futbolla pek de alakası olmayan bir ülke. Bu tercihlerde neler rol oynuyor? Örneğin meşhur “Daha az demokrasi daha iyi bir dünya kupası için elverişli koşullar sağlıyor” sözü mü?

FIFA’nın görevden alınan Genel Sekreteri Jerome Valcke’nin sözü bu ve FIFA’nın nasıl bir zihniyetle yönetildiğini açıklayacak daha iyi bir cümle olamaz. Dünya Kupası’nı futbola uzak ülkelerde düzenlemek, dünyanın her tarafına futbolu yaymak vs. İlk başta kulağa hoş geliyor. Ama FIFA’nın örneğin Güney Afrika’ya Dünya Kupası verirken niyeti Afrika’daki futbolu kökten geliştirecek bir altyapı hamlesi değil. Halk daha çok spor yapsın diye değil futbol endüstrisini dünyanın her yerine yaymak, sponsorları dünyanın her köşesinde para kazanabilir hale getirmek için yapılıyor bu. Yoksa elbette Güney Afrika’da Dünya Kupası düzenlemek iyidir ama FIFA mantığıyla değil. Güney Afrika halkı Dünya Kupası uğruna büyük bedeller ödemek zorunda kaldı. Kulüp takımının 5 bin kişiye oynadığı kente siz sırf Dünya Kupası sırasında televizyonda güzel gözüksün diye halkın parasıyla 60 bin kişilik stadyum yaptırırsanız bugünkü gibi o stadyumlar, 1 ay sonra sefilleri oynamaya başlar ve ‘Beyaz Fil’lere yani çok pahalı ama hiçbir şeye derman olmayan israf yuvalarına dönüşür. Bugünkü spor düzeninin ürünü maalesef bu.

Katar daha korkunç Katar’da futbol yok, futbolsever yok. Nüfusun çoğu zaten stadyumları inşa eden göçmen işçiler. Üstelik FIFA kölece çalıştırılan bu işçiler için gerekli önlemleri de almıyor. Brezilya ve Güney Afrika için de aynı şey geçerliydi. FIFA’nın Dünya Kupası düzenleyeceği ülkeye her şeyi diktatörce dayatması, ev sahibi ülkenin gık diyemeyerek tüm egemenlik haklarını FIFA’ya deyim yerindeyse kiralaması da şiddetlice eleştirilmesi gereken bir şey. “Daha az demokrasi, daha iyi Dünya Kupası” dedikleri şey tam da bu. Ancak işte Brezilya’daki protestoları gördük. Bugün Brezilya’da tribünlerin doluluk oranı ABD’nin dahi aşağısında. Futbol ülkesi Brezilya’da, Dünya Kupası’nın futbola yararı yoksa ne işe yarar bu Dünya Kupası? Futbolun, Dünya Kupası’nın Dave Zirin’in deyimiyle neoliberal truva atı şeklinde olan gerçekliğinin değişmesi gerekiyor. Afrika’ya futbol yatırımı yapılacaksa bu 60 bin kişilik ultra lüks stadyumlarla değil halkın spora erişimini kolaylaştıracak politikalarla olur. FIFA’nın futbola yardım ettiğini söylediği ülkelerde hiçbir gelişme göremememiz yeterince açıklayıcı.

1970’lerde bir ayakkabı firması olan Adidas’ın sahibi Horst Dassler’in FIFA Başkanı Havelange’ı desteklemesiyle başlayan bir dönem var. Bu dönem sponsorların etkinliğinin de çokça arttığı bir dönem herhalde…

‘70’lere gelene kadar FIFA yine epey gizli ve büyük bir imparatorluk ancak tabii o yıllarda paralar bu kadar büyük değil. Havelange, ‘74’te “Ben bu futbol ürününü pazarlamaya geliyorum” diyerek göreve geliyor ve sadece futbol değil IOC de aynı durumda. Her iki kurumun da dönüşümü aynı döneme denk gelir ki bu, aynı zamanda neoliberal politikaların başladığı dönemdir. Artık mesele “ürün”den nasıl daha fazla para kazanırız meselesi olmaya başlar. Futbol da Olimpiyatlar da büyür ama bugünkü sorunların temeli de böylece atılır.

Sloganları hep “oyunun iyiliği için”. Fena halde kandırılıyoruz galiba?

Yani FIFA’nın, IOC’nin sponsorlarına bakmak yeterli. Coca Cola’nın, McDonald’s’ın sağlıklı yaşamla, sporla ne ilgisi olabilir. Fena halde kandırıldığımız kesin.

1978’de cunta yönetimindeki Arjantin’de Dünya Kupası düzenlendi. Cuntanın o kupayı kullanma biçimi de epey şaibeliydi, öyle değil mi?

Tabii, futbol gibi sevilen bir spor baskıcı rejimler için de bir propaganda aracı. Her ülke için geçerli bu. Kanlı cunta, Dünya Kupası’nın Arjantin toplumuna kendisini şirin göstermek için kullandı. Türkiye neden Olimpiyat düzenleme konusunda bu kadar ısrarcıydı? Bu sorunun yanıtı da bunda gizli. Keza Rusya… Soçi Kış Olimpiyatları, Dünya Kupası.. Azerbaycan’da düzenlenen Avrupa Oyunları. Jerome Valcke’nin itirafıyla çok iyi özetlenen meselenin dışavurumu.

FIFA’yı bu kadar sorgulanmaz kılan nedir?

Sorgulanmaz değiller artık. Başta da söylediğimiz gibi o kadar çok kirli iş döndü ki, mızraklar çuvala sığmıyor. Ama uzun süre kendilerini dış baskıdan korumayı başardılar. Bu, biraz da “Kapitalizm hala nasıl ayakta kalıyor” sorusunun cevabıyla alakalı. Gücü elinde tutanlar ellerindeki imkanlarla birçok şeyi susturabiliyor. Haklının itirazını duyulmaz kılabiliyor, ya da geniş kesimleri kandırabiliyor. İngiltere’de 2012 Olimpiyatları’nda “Bunlar bizim ulusumuz için karnavaldır. Kimse çatlak ses çıkarmasın” diyordu örneğin muhalefetteki İşçi Partisi’nin lideri Ed Miliband. Bu şekilde Dünya Kupası için, Olimpiyatlar için işlenen suçlar da unutturuluyor. Stadyumlarda yaşanan işçi ölümlerini, turnuvalar bahanesiyle gerçekleştirilen vahşi kentsel dönüşüm uygulamalarını görmezden gelmemiz bekleniyor. Biraz da sporun büyüleyici yanına güveniyorlar ama özellikle 2000’lerden bu yana çok ciddi sorgulamalar var hem entelektüel alanda hem de halk nezdinde.

Sponsorlar ne diyor olan biten için?

Sponsorlar da Blatter’den bıkmış durumda. Onlar da ellerindeki malzemenin temizlenmesini istiyor. Elbette köklü bir demokratikleşmeyi kabul etmeyeceklerdir çünkü bu durumda onların avantajları da ortadan kalkar. Eduardo Galeano’nun 60’larda yazdığı bir yazısında geçer: “Futbolcular yürüyen reklam panolarına döndü” diye. O dönemden itibaren başlayan süreç katlanarak büyüdü. Sponsorlar olmadan bir futbol turnuvasının düzenlenebileceğini hayal edemez hale gelmiş durumdayız.

Tüm bunlar nasıl değişebilir?

Sadece futbol içerisindeki bir mücadelenin bu sorunu çözebileceğini bekleyemeyiz. Çünkü futbolu bu hale getiren şey, futbolun çok ötesinde dinamiklerle içli dışlı.

Şu anki futboldan keyif alıyor musun?

Alıyorum. Dünyanın her yerinden keyif alacak bir maç bulmak mümkün. Özellikle Avrupa’dan. Futbolcuların yeteneklerine büyük saygı duyuyorum ve saha dışında dönen işler onların ürettiği güzellikleri izlememize engel değil. “Eskiden futbol daha güzeldi” gibi laflara da çok itibar etmiyorum. Sahadaki futbol her zaman ileriye doğru gider. Bu, kitle desteği olan her spor için geçerlidir. Taktiklerden yeteneklere önemli bir ilerleme içinde futbol. Bir dönem hücumu öne alan sistemler atılım yapıyor, sonra doğal olarak defansif sistemlerin karşılığı geliyor. Bu diyalektik, güzel işler çıkarıyor. Bunu sağlayanın da FIFA ya da sponsorlar olduğunu düşünmüyorum. Kitle desteği, halkın ilgisi ve sahadaki sanatçılardır asıl aktörler.

Şike tartışmaları da her zaman futbolun içerisinde. Bu konuda ne dersin?

Bu kadar paranın döndüğü bir alandan şikeyi, yolsuzluğu ya da başka türlü bir aldatmayı çıkarmak mümkün değil. Bugünkü düzende bu kadar para dönecek de bahis oynanmayacak ondan sonra da bahis çeteleri, mafyalar oluşmayacak. Mümkün değil. Futbol içerisinde de bu tip yapılanmaların ya da zengin şahısların düdüğü çaldığını görüyoruz. Yönetici profili dünyanın her yerinde aynı. Örneğin Yıldırım Demirören neden futbol dünyasının içinde? Çok para sahibi olmak futbol yöneticisi olmak için yeterli. Yaptığı her işte başarısız bir adamın ülke futbolunu yönetiyor olması kadar saçma bir şey olamaz.

Demirören’in garip bir aurası var herhalde?

Vallahi babası işleri batırmasın diye ona oyuncak olarak futbolu vermiş bence ve şimdi herkese musallat olmuş durumda adam. Türkiye örneğindeki gibi her federasyon mini bir FIFA. Her ülkenin delegesi de mini bir Blatter. Blatter’in kendisinden sonraki dönem için düşündüğü Katarlı Şeyh Ahmed el Sabah’ın futbolla uzaktan yakından alakası yok. Böyle bir adamın “futbol daha güzel olsun” diye bir derdi niye olsun ki. “Futbolu kendi işlerimiz için nasıl daha iyi kullanırız”ı dert edinir o adam ve o iş de ekonomik iştigalleridir.