Doğal olarak ve haklı olarak daha önceki kararnameler gibi hukuki meşruiyetten yoksun son Nazi kararnamelerinin en çok tek tip elbise dayatmasını getiren düzenleme ile, suç işleyen ve gelecekte de suç işleyecek AKP paramiliterlerine korsan af ve suç işleme özgürlüğü getiren düzenleme tartışıldı. Kuşkusuz her iki düzenleme de 'Düşmanla savaş hukuku' zihniyetinin ürünleridir. Tek tip elbise uygulaması 'Düşmanla Savaş Hukuku'nun infaz hukukuna yansımasıdır. Tek tip elbise tek merkezden denetleme ve gözetleme yani panapticon zihniyetinin ürünü olduğu gibi düşmanın kişiliğini, özelini, mahremini, onurunu da istiladır.

Anayasayı da ihlal anlamına gelen diğer düzenleme ise Carl Schmitt mantığıyla toplumu dost ve düşman diye ayırarak, dostlara her koşulda suç işleme serbestisi ve ceza dokunulmazlığı getirmektir. En çok bu iki maddenin tartışılması kaçınılmazdır. Lakin son kararnamelerde temel hak ve özgürlükler açısından çok tehlikeli başka saldırı düzenlemeleri de var.

Yapılan düzenlemelerle savunma hakkının son kırıntılarının köküne de dinamit konmaktadır. Şöyle ki:

CMK 104.maddeye yapılan ekle savcılara mahkemelerin verdiği tahliye kararlarına karşı itiraz yetkisi verilmektedir. Zaten son zamanlarda keyfi şekilde bu HDP milletvekillerine uygulanıyordu. Şimdi mevzuat tamamlanmış oluyor. İktidarın emrinde imparator savcılar çağı.

Bir başka düzenleme ile istinaf mahkemelerinin, gerekçesizlik ve savunma hakkı kısıtlamaları nedeniyle alt derece mahkemelerin verdiği kararları bozamayacağı hükmü düzenleniyor. Savunma hakkı ve anayasal haklar bir kez daha çiğneniyor. Oysa mahkeme kararlarının gerekçeli olması hem anayasanın hem yerleşik içtihatların amir hükmüdür.

Bir başka düzenleme ile adeta Yargıtay’da duruşmalı temyiz yolu kapatılıyor. Mevcut yasada 10 yıl ve üzeri cezalarda savunma talep ettiği takdirde temyizin duruşmalı yapılması amir hükümken, şimdi bu husus yargıtayın keyfine bırakılıyor. Yargıtay duruşma talebini reddedebilecek. Etkin savunma hakkının ruhuna el fatiha.

Bir başka düzenleme ile avukatsız karar ve yargılama tamamlanıyor. Daha önceki kararnamelerle mazeretsiz avukat yokluğunda hüküm verilebileceği düzenlenmişti. Şimdi mazeret olsa dahi avukat yokluğunda hüküm verilme yolu açılıyor. Segbis’le sanıksız yargılamalar, nihayet avukatsız yargılamalar. Osmanlı maarif nazırının dediği 'okullar olmasa maarifi ne güzel idare ederdim' anlayışı sözde yargıda hayata geçiyor.

Bir başka düzenlemede artık yargılamada dosyaya giren her türlü yazılı belge ve raporların, tutanakların tarafların huzurunda alenen okunması ve tartışılması kaldırılıyor. Yargıç keyfine göre gerekli gördüğü kısmı kendi anlayışıyla anlatacak. Böylelikle yargı diyalektiği son nefesini veriyor.

Bir başka düzenleme ile iletişimin denetlenmesi, teknik takip vs tekrar yasa ile değil yönetmelikle düzenlenecek. Danıştay daha önce temel hak ve özgürlükler açısından sakıncalı görerek yönetmeliği iptal etmişti.

Bir başka düzenleme ile hükümlüler açısından infaz hakimliğinin, tutuklular açısından yargı organının yetkisi cezaevi müdürü ve savcısına veriliyor. Tutuklu ve hükümlülerin yakınlarının ölümü veya ağır hastalığı halinde izin ziyaretini yargıç değil, cezaevi müdürünün uygun görmesiyle savcı karara bağlayacak.

Bir başka düzenleme ile yargının işgali ve fethi tamamlanmış oluyor. Yargıtay ve Danıştay üyeliği için birinci sınıf hakimlik ve savcılıkta 17 yıl çalışma şartı 3 yıla düşürülüyor. Böylelikle yandaşların yargıyı istilası tamamlanıyor.

Böylelikle zavallı ana muhalefet lideri Yunan adalarını istila hayalleri kurarken iktidar hak ve özgürlüklerin son kırıntılarını da tabuttan çıkarıp mezara koyuyor.

İnanıyoruz ki bu Nazi kararnamelerini imzalayanlar günün birinde hem 'insanlığa karşı suçtan' hem de 'anayasal temel hak ve özgürlükleri yok etmekten' yargılanacaklardır.