Avrupa Parlamentosu'nda konuşan Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, Kürt sorununun çözümü için Türkiye'nin AB'nin evrensel kriterlerine geri dönmesine ve bu konuda Türkiye'nin önünün açılmasının gerektiğinin altını çizerek, AB sürecinin canlanmasının çok önemli olduğunu söyledi.

 

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ile görüşmesinin ardından 'Türkiye'de İfade Özgürlüğü ve Kadın Hakları' konulu panelde Avrupalı Parlamenterlerin sorularını cevaplayan Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, konuşmasında Türkiye'deki hapishanelerde çok ileri düzeyde insan hakları ihlalleri olduğunu, taş atan çocuklara tecavüzlerin meydana geldiğini, Öcalan'ın hapiste olmasının Türk ve Kürt halkalarının gururunu incittiğini ifade etti.

 

Faili meçhullerin aydınlatılmasının, Türkiye'nin yakın tarihi ile yüzleşmesi bakımından kritik bir eşik olduğunu dile getiren Zana, 'Türkiye, bu eşikten geçme noktasında ileri ve samimi adımlar atmalıdır' diye konuştu.

 

'Tarih bize kanıtlamıştır ki, hiçbir savaş sonsuza kadar süremez. Taraf olan halkların kazanımlarına imkan veren çözümler tartışılmalı' diyen Zana, şu ifadeleri kullandı: 'Ancak bunun için sürdürülebilir diyalog ve müzakere zemini yaratılmalıdır. Türkiye'nin kendi gerçekliği ve iç dinamikleri, sorunları çözüme kavuşturamıyor. Türkiye'nin AB'nin evrensel kriterlerine geri dönmesine ve bu konuda Türkiye'nin önünün açılmasına ihtiyaç olduğunu belirtmek isterim. Birliğin ekonomik katkılarından çok, Türkiye'nin ihtiyacı olan demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve nihai olarak kalıcı barış temelinde tanımlıyoruz. Buna katkı sunmuş olan ve sunması beklenen AB'ye giriş süreci faaliyetlerinin tekrar canlı bir biçimde ihtiyaç duyulmaktadır.'

 

AB'nin, Öcalan'ın müzakere muhatabı olmasında rol alması gerektiğini belirten Zana, Uludere'de yaşanan olaylar için AB'nin gözlemci heyeti göndermesini isteyerek, AB sürecinin canlanmasının çok önemli olduğunun altını çizdi.

 

Kürtçe'nin seçmeli ders olması ve Başbakan ile yaptığı özel görüşme konularında ise Zana şunları söyledi:

 

'Çok iyi hatırlıyorum sabahın 7'sinde cezaevi kapısına gittiğimizde akşam 7'ye kadar bir dakikalık görüşme için beklerdik. Bu bir dakikalık görüşme süresince kesinlikle Kürtçe konuşulmayacak uyarısı ile girerdik ve ben o zaman tek kelime Türkçe bilmiyordum. Az çok anlıyordum ama konuşamıyordum. Cezaevi koşulları süresince Türkçe'yi öğrendim. Bir halkın dilinin inkarı insan hakları ihlalidir. Dünyanın herhangi bir yerinde bir halka 'çocuklarını kursa gönder, cebindeki ekmek paranı kendi dilini öğrenmek için harca' denilememiştir. Evet, kurslar açıldı ama Kürtler buna korkunç bir reaksiyon göstererek 'biz kendi dilimizi parayla öğrenemeyiz' dediler ve kurslar kapandı. Burada yapılması gereken seçmeli bir ders değil çünkü biz herhangi bir ülkeye gitmiş orada yaşayan bir halk değiliz. Kendi toprağımızda tarihsel olarak varız. Türkiye'de Kürtler azınlık da değil. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren her aşamada katkı sunmuş bir halkız. Bir dilin Kürtlere çok görülmemesi gerektiği inancı var Kürtlerde.

 

Seçmeli dil hakkının verilmesine karşı değilim, belki batıda Türk kardeşlerimiz de Kürtçe öğrenmek isteyecektir. Onların da hakkıdır. Seçmeli dille birlikte Kürtçe'nin bir eğitim dili olması gerektiği inancını belirtmek istiyorum. Evet Türkiye'de küçük çaplı değişiklikler oluyor ama Türkiye'nin sorunlarına baktığımızda artık büyük adımların atılması gerektiği inancını belirtmek istiyorum.'

 

Başbakan ile yaptığı görüşmeye de değinen Zana, Türkiye'de mahkemelerde savcılar karşısında ve Brüksel'de parlamenterler karşısında neler söylüyorsa onları söylediğini anlatarak Erdoğan'ın kendisini büyük bir sabırla dinlediğini ve kendisine 'Çok karanlık bir tablo çiziyorsunuz' dediğini aktardı. Zana sözlerine şöyle devam etti:

 

'Öyle deyince ben de 'etrafınızdakiler yeterince pembe bir tablo çiziyor, bana düşen olumsuzlukları çıplak biçimiyle size aktarmak sizinle paylaşmak çünkü birinci derecede siyasi sorumlu sizsiniz bu ülkede. Olumlu taraflar sizin olsun ama olumsuzları da ortadan kaldırmak için herkesin çaba sarf etmesi gerekiyor' dedim. Çok nazik bir biçimde karşıladı beni. Şiddetin ve terörün ortadan kalkmasının zaten yegane yolu demokrasi ve özgürlüklerdir yoksa korku toplumuna doğru evrilir bir ülke. Biz bunu halen yaşıyoruz maalesef.'

 

Bir parlamenterin 'PKK'nin terör örgütü olduğunu neden söylemiyorsunuz?' şeklindeki sorusuna ise Zana, bunu hiçbir zaman söylemediğini çünkü neden sonuç ilişkilerine bakıldığı zaman şiddetin tarihsel süreç içerisinde meşru olarak kullanılmış olduğunu anlattı.