Zaman yazarı Abdullah Aymaz, Fethullah Gülen cemaati mensuplarını Başbakan Tayyip Erdoğan’ı mahkemeye vermeye çağırdı. Aymaz, son dönemde Gülen ve cemaate yönelik sert ifadeler kullanan Erdoğan’ın ismine yer vermeden “Birileri kalkıp size çete ve gizli örgüt elemanı, sahte peygamberin ve âlim taslağının peşinde giden uyuşturulmuş ‘Haşhaşinler’ benzeri diyorsa, mutlaka bunun hesabını mahkeme huzurunda vermek zorundadır” dedi. Aymaz, “Bütün eğitime adanmış gönüllüler, teker teker bu iftiraları yapan ve bu can yakıcı yakıştırmaları alınlarına yapıştırmaya çalışanları mahkemeye vermelidirler” ifadesini kullandı.

Aymaz’ın Zaman’da “Neyin maşası?” başlığıyla bugün (23 Şubat 2014) yayımlanan yazısı şöyle: 

1963 senesinde Doğu Menzil eski Komutanı Korgeneral Faruk Güventürk, gazetelere beyanat vermiş “Nurcular yeşil komünisttir.

Rusya’dan para alıyorlar” demişti. Buna karşı Mustafa Birlik ve Ahmet Feyzi Kul da aleyhinde “Sen neyin paşasısın, neyin maşasısın?” diye yazılar yazmışlardı. Orduya hakaretten mahkemeye verildiler. Onlar da “Yazılarımıza dikkat edin, biz kahraman ordumuzu övüyoruz; ama bu iftiracı paşa aleyhine söz söylüyoruz. Yazımızda asla orduya hakaret yok.” diye cevap verdiler. Arkadan ayrıca “O paşa bize iftira etti.” diyerek mahkemeye verdiler. Hâkim “Sizin nurcu olduğunuzu nereden bilelim?” deyince, öbür celseye emniyetten delillerle geldiler. Ahmet Feyzi Ağabey de köylerinin muhtarını delil olarak getirdi. Hâkim muhtara “Sen bu Ahmet Feyzi Kul’un nurcu olduğuna şâhitlik yapar mısın?” diye sordu. Muhtar da “Hâkim Bey!.. Bu Ahmet Feyzi Efendi’nin nurcu olduğuna bütün Ege Ovası şahit, bir sen mi bilmiyorsun?” deyince salonda gülüşmeler oldu. Her şeye rağmen, o paşayı iftirasından dolayı mahkûm ettirdiler...

Düşünelim o 27 Mayıs ihtilalinden sonra, Başbakan ve bakanların askeri vesayet altında asılmalarının ardından oldu bu mesele… Evet Kayseri’de 6. Kolordu Doğu Menzil Komutanı Güventürk’ün o zaman astığı astık, kestiği kestik. Çünkü adam rahmetli Menderes’i vaktinden evvel asan üç kişiden birisi… Yani o vesayetin baskıları devam ederken İzmir’de mahkeme Doğu Menzil komutanı olan Paşa’yı mahkûm etti…”

Şimdi birileri kalkıp size çete ve gizli örgüt elemanı, dışarıdan beslenen ve idare edilen yıkıcı ve bölücü teşkilat, sahte peygamberin ve âlim taslağının peşinde giden uyuşturulmuş Haşhaşinler diyorsa, mutlaka bunun hesabını Mahkeme huzurunda vermek zorundadır. Onun için bütün eğitime adanmış gönüllüler, teker teker bu iftiraları yapan ve bu can yakıcı yakıştırmaları alınlarına yapıştırmaya çalışanları mahkemeye vermelidirler. Böylece tarihe not düşmek suretiyle bazılarını ifşa ve deşifre etmiş olacaklardır.

Bu hususta, yazdığı eserlerle çağımızı ve geleceği tenvir eden Bediüzzaman Hazretleri’ni rehber edinmeliyiz. Çünkü o aktif sabır içinde bulunmuş ama mutlaka her kanunsuzluğa karşı kanun dairesinde hakkı olan cevabı en güzel şekilde vermiştir.

Bu hususta Anayasa Hocası Prof. Dr. Servet Armağan Ağabeyimiz’in çok güzel bir eseri vardır. Prof. Dr. Lütfü Serdar mahlas ismiyle neşredilen kitabının ismi: “Hak Arama Hürriyeti ve Said Nursi”dir. Gündönümü Yayınları’nda 2005 tarihinde İstanbul’da basılmıştır. 432 sayfalık büyük bir kitapta Üstad Hazretleri’nin Hak Arama Hürriyeti için kimlere ve hangi makamlara nasıl dilekçeler verdiğini misallerle gösteren Anayasa Profesörü Servet Armağan Ağabeyimiz’in bu değerli eseri bizim için bir örnektir. Hiçbir şey gizli kalmasın ve unutulmasın. Bu mesele şahsî bir mesele değil ki, hakkımızı helâl edip geçelim. Bu bir neslin davasıdır. Bu umumî ve kudsî bir iman ve Kur’an davasının meselesidir; bunu boğmak, yok etmek isteyen kim olursa olsun, ona karşı bu umumî ve kudsî hizmet ve dâvayı korumak ve devam ettirmek ve önündeki engelleri kaldırmak için mutlaka kanun dairesinde kanunî haklarımızı korumak ve savunmak zorundayız… (T24)