Yıldırım Türker Özgür Gündem’de Selahattin Demirtaş’ı yazdı. Türker, “Selahattin Demirtaş, bana kara kamunun önünde ilk söz aldığı andan itibaren Hrant’ın kumaşından olduğunu hissettirdi” diyor.

İşte o yazı:

DEMİRTAŞ İLE GELECEK

Selahattin Demirtaş, Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin tarihini okuyabilmek için yolumuzu aydınlatacak işaret fişeğidir. Kendisi bizatihi bu hareketin önemli bir sonucudur. Nitekim İrfan Aktan, mükemmel Demirtaş portresi ile onu bu destansı tarihteki yerine oturtuyor. Demirtaş’ı, Kürt Siyasi Tarihi’nin önemli bir dönemeci olarak konumlandırıyor.

Yıllarca yazılı-görsel basında gazeteci-anchor kisvesi altında iş tutan yüzlerce hakem müsveddesi tarafından bize bir şov, bir gözdağı olarak önümüzde hırpalanmış Kürt siyasetçileri kuşağından sonra Demirtaş, Kışanak, Tuncel kişiliğinde kimlik bulan yeni Kürt siyasetçisi, ufkumuzu genişletiyor.

Aktan, Demirtaş’ın siyasi kimliğinin oluşmasında hayati önem taşıyan ilkgençlik isyanını aktarıyor: Bir sohbetimiz sırasında Demirtaş, öğrenci yurdunun kantininde bu tür programların siyasete atılmasında ne kadar etkili olduğunu söylemiş ve devam etmişti: ‘Televizyonlardaki o sahneleri gördükçe, arkadaşlarımızın o hallerini izledikçe dizlerime vuruyordum. Biz son derece meşru bir mücadele verdiğimiz halde, neden kendimizi gayrimeşru görüyorduk?’

Selahattin Demirtaş, mücadelesinin meşruiyetini asla iktidar hakemlerinin tartısına bırakmayan kuşaktan. Kendisine ana dilini yasak edenlerin dilini onlardan daha iyi öğrenip kendi kişisel gelişimini dünyayla tartarak gerçekleştirmiş bir sosyalist o. Antlarla, bayraklarla, linçlerle, coplarla, hakaretlerle üstüne kalkan şehirlerde Kürt Özgürlük Mücadelecisi olarak varolabilmenin onurlu yordamını bulmuş bir siyasetçi. Hiçbir zaman stüdyoların çiğ ışığı altında itirafa zorlanmayı sigaya çekerek mahçup bir gülümsemeyle lafı dolandırmıyor. Ne de bizimki gibi öfkeden tarazlanmış çıkıyor sesi.

Gençliğine rağmen bir an olsun bizi mahçup etmeyen duruşuyla sevdik onu.

Kibirsiz. Ama ciddi. Siyaseti bir şov sahnesi değil, bir dürüstlük ve içtenlik meydanı olarak gören halini sevdik.

Hiçbir soru karşısında kaçamak cevap vermeyişini; devletsever, ırkıbütün rakiplerini sükuneti ve aklıyla hizaya getirişini.

Karşımızda kimseyle düşman olmayı kabul etmeyen, en gözü kanlı niyeti bozukları bile “hiçbirinizle dövüşemem” tavrıyla hizaya getirebilen bir fikir insanı var çünkü.

Siyasetçiden öte bir aydın. Bir siyasetçinin hedef duygusuna sahip ama bir aydının tenezzülsüz hakikat aşkı onun için her şeye galebe çalıyor. Bunun kitleler tarafından derinden hissedildiğine inanıyorum. İnanmak istiyorum.

İstek bu ya; ben bu milletin; orta sınıfıyla emekçisiyle, Türk’üyle, Kürt’üyle, dindarıyla dinsiziyle, Demirtaş’ın kıymetini değerlendirebileceği bir dönemeçte soluklandığına inanmak istiyorum.

Hayatımızı dağların dağdağasından düzlüğe indireceksek, Demirtaş’a ihtiyacımız var. 

O, bize duruşuyla, bütün dünyayı merak ve saygıyla kucaklayışıyla, adalet ve vicdanı bayraklaştırma yordamıyla yepyeni bir dünya öneriyor.

Son olarak da hüzünlü bir not düşmek isterim. Alabildiğine şahsi bir not: Selahattin Demirtaş, bana kara kamunun önünde ilk söz aldığı andan itibaren Hrant’ın kumaşından olduğunu hissettirdi. Karşısındakileri derin bir merakla anlamaya yeminli, onları akıl, sağduyu ve sevgiyle tembih eden bir barış mücadelecisi. Sabrı, dünyayı tahammülüyle ölçen vahşilerin bütün ezberini bozuyor. Demirtaş’ın karşısında onları çırılçıplak bir ışık altında görebiliyoruz. 

Selahattin Demirtaş, bize onurlu bir gelecekten haber taşıyor. Bu toplumun onun sözlerine kulak vermesi, geleceğe sahip çıkması anlamı taşıyacaktır.