Hrant Kasparyan / Demokrat Haber

Kamuoyunda, “iç güvenlik ve yeni yargı paketi” olarak bilinen, tartışmalara ve sert eleştirilere neden olan kanun teklifinin TBMM Genel Kurulu’nda yapılan oylamada kabul edilmesinin ardından kamuoyundan gelen tepkiler, muhalefeti harekete geçirdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni yargı paketini Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götüreceklerini söyledi. MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural, iç güvenlik ve yargı paketinin “diktatörlüğe sıçrama yasaları” olduğunu ifade etti. AKP’nin kendi derin devletini daha da derinleştirdiğini belirten Vural, “İç Güvenlik Yasası ve diğerleri diktatörlüğe sıçrama yasalarıdır. Maalesef demokrasimiz, hukuk devletimiz ve özgürlüklerimiz büyük yara almıştır” ifadelerini kullandı.

Malatya Barosu Başkanı Enver Han, “Yeni değişiklikle birlikte, ‘makul suç şüphesi’ ibaresi neye göre kullanılacak? Endişeliyiz” dedi.

HDP Milletvekili Erol Dora ise, polis devletinin yasalaştığını belirterek,  “Hükümet Türkiye’yi demokratik yörüngeden uzaklaştırdı” dedi.

“ÖZGÜRLÜKLERİ YOK ETME PAKETİ”

Muhalefet tarafından “diktatörlüğe geçiş yasası” olarak tanımlanan kanun hakkında bir bildiri yayımlayan Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi (ADÖG) TBMM’den geçen ve önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayına sunulacak olan yasayı “Sınırlı hakları ve özgürlükleri de yok etme paketi” olarak nitelendirdi.

ADÖG bildirisinde, yeni kanuni düzenlemeler tasarısı içeren paketin, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı, birey özgürlüğü ve güvenliği hakkı konusunda polis devleti varlığının daha belirginleşmesine, büyümesine neden olacak düzenlemeler içerdiğine dikkat çekti.

“İNSAN HAKLARI YERİNE POLİS DEVLETİ KABUL EDİLEMEZ”

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı başta olmak üzere, temel insan haklarının kullanımına yönelik polisiye “tedbirlerle” ciddi kısıtlamalar getirildiği vurgulanan bildiride, demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları sıfatlarının layıkıyla taşınmasının, bu hakların kullanımına bağlı olduğu gözetilmeden yasal düzenleme yapıldığı ifade edildi.

Ülke tarihinde yaşanan acı tecrübelerden sonra hâlâ polisiye “tedbirlerin”, temel insan haklarının kullanımına tercih edilmesinin kabul edilemez olduğu vurgulanan bildiride, kamuoyuna çağrıda bulunarak şu ifadelere yer verildi:

“İnsan onurunun korunmasının, geliştirilmesinin esas olduğu insan hakları kavramı kaynak alınarak türetilen hukuk normlarına uygun davranan devletin, hukuk devleti olma yolunda ilerlediğini, çaba gösterdiğini, bu çabasında samimi olduğunu söyleyebiliriz. Temel insan hakları kavramı içerisinde önemli yerler teşkil eden yaşam hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı vb. haklar asıl olarak insan onurunu korumaya, insan onuruna uygun yaşamaya yönelik çabaların ürünleridir. Bu hakların geliştirilerek yaşama geçirilmesi, keyfi sınırlamalara tabii tutulmaması çabası ancak hukuk devletinin sağlıklı işlemesiyle mümkün olacaktır.

İnsanlık tarihinde yaşanan pratikler, insan haklarını esas alan hukuk devletinin asıl düşmanının, bu hakları kullanan insanlar/vatandaşlar değil, bu haklardan ve bu hakların kullanımından rahatsız olanların zihniyeti, yani polis devleti zihniyetidir. Dolayısıyla ülke pratiğinde bu hakların kullanımında karşılaşılan en büyük sorun da, bu hakların kullanımının karşısına çıkarılan asayiş anlayışıdır. Bu anlayışın beraberinde tahammülsüzlük getirmesi de doğaldır.

TBMM’ye sunulan ve kamuoyunda “iç güvenlik paketi” olarak bilinen yeni kanuni düzenlemeler tasarısı içeren paket, özellikle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı ve kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı konusunda polis devleti varlığının daha belirginleşmesine, büyümesine neden olacak düzenlemeler içermektedir. Asıl olarak, vatandaşların hakların kullanımına yönelik istemlerinin karşısına çıkarılan anti demokratik tavır ve uygulamaların neden olduğu istisnai bir takım “olumsuz” olaylar gerekçe gösterilerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı başta olmak üzere, bir takım temel insan haklarının kullanımına yönelik polisiye tedbirlerle ciddi kısıtlamalar getirilmektedir. Bu hakların kullanımının yasal güvenceye kavuşturulması, demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları sıfatlarının layıkıyla taşınmasının bu hakların kullanımına bağlı olduğu gözetilmeden yasal düzenleme yapılmaktadır.

Bu yasal düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğunu belirten tasarının genel gerekçesinde ve madde gerekçelerinde, sık sık asayiş, polisiye tedbirler ihtiyacı vurgulanmaktadır. Bu gerekçelerden de anlaşılacağı üzere, kolluk kuvvetlerinin taleplerinin bu yasal düzenlemeye kaynaklık ettiği çok açıktır. Yasal düzenlemeye konu temel insan haklarının kullanım alanının genişlemesinden öte bu haklar itibarsızlaştırılmakta, asayişsizliğin kaynağı olarak görülmektedir. Kısacası temel insan hakları, polis devleti penceresinin sınırlarına hapsedilmektedir.

Bu düzenlemenin yasalaşması halinde, vali ve kaymakamlar, adli makamlarda olan yetkilerin bir kısmını kullanabilecektir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok sayılarak yargının yetkisinde olması gereken bir takım hususlar emniyet teşkilatına doğrudan verilmektedir. Mahkeme kararı veya savcılık izni olmadan vali ve kaymakamlar kolluk kuvvetlerine verecekleri emirlerle;

•Arama ve suçun aydınlatılması amacı ile delil toplanmasını isteyebilecekler,

•Kötü niyetli kullanıma açık, temel insan haklarının kullanımının keyfi sınırlanmasına imkân verecek bir takım gerekçelerle kişilerin üstü, eşyası, arabası polis tarafından aranabilecek. Bu uygulamalar için polis devleti olmanın en önemli göstergelerinden olan “makul şüphe” yeterli olacak.

•Mülki amirlere ve bu amirlerin belirleyeceği kolluk amirlerine 24 saatten 48 saate kadar gözaltına alınma kararı verme yetkisi getirilmektedir.

Polislerin yaptığı bu uygulamaların denetimi, yargı kurumlarından öte bağlı bulundukları idari müdürlük ve bakanlık teftiş elemanlarına yani polislerin hukuka aykırı uygulamalarının denetimi hukuk kurumlarından öte idari kurumlara verilmiştir. Polis yapıp polis denetleyecektir!

Yaşadıklarımız göstermiştir ki, temel insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi, kolluk kuvvetlerine teslim edilmeyecek kadar yaşamsaldır. Ülke tarihinde yaşanan onca acı tecrübeden sonra hâlâ polisiye tedbirlerin, temel insan haklarının kullanımına tercih edilmesi kabul edilemezdir.

Biz aşağıda imzası bulunanlar, bu saldırıyı şiddetle protesto ediyoruz. Daha geç olmadan herkesi yurttaş bilinciyle hareket edip, bu saldırıyı püskürtmeye davet ediyoruz.

Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Dr. İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya, Doğan Özgüden, İnci Tuğsavul, Sibel Özbudun, Pınar Ömeroğlu, Gül Gökbulut, Nalan Temeltaş, Sennur Baybuğa, Nadya Uygun, Temel Demirer, İbrahim Seven, Sait Çetinoğlu, Recep Maraşlı, Ceyhan Suvari, Tamer Çilingir, Abud Can, Serdar Koçman, Ramazan Gezgin, Mahmut Konuk, Bülent Tekin, Attila Tuygan, Muzaffer Erdoğdu, Celal İnal, Necdet Kılıç, Ertuğrul Gümüş, Eflan Topaloğlu, Levent Kanat, Hasan Doğan Çelik, Murad Mıhcı.”