Ya Türkiye’yi tam bir kan banyosuna sürükleyerek, Türkiye tarihinin gördüğü en büyük vahşeti sergileyerek giriştikleri iç savaşı kazanacak ve Türkiye halkını teslim alacaklar, egemen güçleri kendilerine mecbur ve mahkum edecekler ya da savaşı kaybedecekler, yargılanacak ve cezalandırılacaklardır

Türkiye’nin rejim krizi bir kan banyosuyla derinleşiyor. Saray Cuntası’nın başlattığı kanlı süreç hızla bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Ankara Katliamı’yla birlikte, Saray Cuntası’nın Kürt halkına karşı açtığı savaş, Türkiye’nin bütününe yayılmıştır. Adlı adıyla bu, faşist bir iktidarın halkı teslim almak için giriştiği bir iç savaştır.

Anlaşılmaktadır ki, halkın büyük çoğunluğunu kaybeden ve karşısına alan Saray Cuntası, egemen güçlere bir uzlaşma planı da sunamamaktadır. Saray Cuntası’nın egemen sınıflara sunduğu tek alternatif, kan banyolarıyla teslim alınmış ve sindirilmiş bir toplum üzerinden kendi iktidarına mahkumiyettir. Ankara Katliamı Saray Cuntası’nın önünde yalnızca iki alternatifin kaldığını göstermektedir: Ya Türkiye’yi tam bir kan banyosuna sürükleyerek, Türkiye tarihinin gördüğü en büyük vahşeti sergileyerek giriştikleri iç savaşı kazanacak ve Türkiye halkını teslim alacaklar, egemen güçleri kendilerine mecbur ve mahkum edecekler ya da savaşı kaybedecekler, yargılanacak ve cezalandırılacaklardır.

Saray Cuntası’nın ölüm mangalarından, intihar komandolarından, kontrgerilla yargısından, havuz medyasından, troll sürülerinden, mafyöz sokak çetelerinden oluşturduğu “Özel Ordusu”yla giriştiği vahşi, kanlı, arsız, ahlaksız savaş halkı teslim almaya yetmemektedir. Kürt Halkı teslim olmamıştır ve her türlü vahşete karşı direnebileceğini göstermiştir. Saray Cuntası’nın ilk adımda teslim almayı hedeflediği Türk halkı da giderek daha güçlü bir direniş eğilimine girmektedir. İlerici emek ve halk örgütlerinin Ankara Katliamı’na karşı aldığı Genel Grev kararıyla birlikte, Saray Cuntası’na karşı halk direnişleri bütünleşme ve derinleşme yoluna girmiştir. Türkiye halkının Saray Cuntası’na teslim olmama iradesi, Cunta’nın tahmin ettiğinin çok çok ilerisinde, çok çok derinindedir.

Saray Cuntası’nın savaşı umutsuzdur. Cunta, umudunu yitirdikçe daha da hırçınlaşmakta, daha da saldırganlaşmaktadır. Cunta saldırganlaştıkça bir yandan halk direnişi derinleşmekte, diğer yandan ise Cunta’nın devlet aygıtı üzerindeki hakimiyeti zayıflamaktadır. Saray Cuntası giriştiği iç savaşı sürdüremeyecektir. Halk Direnişi sürdürülebilirse, Cuntanın “Özel Ordusu” mutlaka dağıtılacak, mutlaka tasfiye edilecektir.

Sorun, Cunta’nın “Özel Ordusu”nun kim tarafından, ne şekilde tasfiye edileceğidir. Halk direnecek, halkı teslim alamayan Saray Cuntası yenilecektir. Ancak eğer halk direnişi, halkçı ve demokratik bir iktidar alternatifine hayat veremezse, egemen güçlerin (ABD’nin, büyük sermayenin, faşist devlet bürokrasisinin) arkaladığı, otoriterliği ve neoliberal yıkıcılığı “kabul edilebilir” hale getirilmiş (muhtemelen askeri) bir darbe sürecinin muhatabı olacaktır.

Halk Direnişi kapılarını (dolaylı ya da dolaysız) bir “askeri darbe” alternatifine sıkı sıkıya kapatan halkçı ve demokratik bir iktidar alternatifini yaratarak ilerletilmelidir. Böyle bir alternatifin yaratılmasında Halk Direnişi’nin yumuşak karnı CHP’dir. CHP’nin mevcut kurmayının, CHP’yi ABD’ye, Gülen Cemaati‘ne, TÜSİAD’a endeksleyen “iktidar stratejisi”ni CHP tabanında mahkum etmek ve egemen güçlerin güdümündeki mevcut “CHP iradesi”ni CHP tabanının demokratik ve sol duyarlılıklarıyla kuşatmak, “darbe odaklı” süreci kader olmaktan çıkarabilir.

Bu yazı Sendika.Org'dan alınmıştır, gitmek için tıklayınız.