HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Meclis’te devam eden 2018 bütçe görüşmelerinde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesi üzerine söz aldı.

15 Temmuz sonrasında 40 üyenin TÜBA'dan sessiz sedasız çıkarıldığını kaydeden Kürkçü, "Ne oldu da çıkartıldılar, bilimsel değerlendirme ölçütlerinde ne gibi bir değişiklik oldu? Besbelli bu, siyasi duruşları dolayısıyla TÜBA dışına atıldılar" dedi.

Beyin göçüne de dikkat çeken Kürkçü, "Türkiye’den göç eden bilim insanı sayısı tarihin en yüksek oranlarına, mutlak sayılarına vardı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Nazi Almanyası’ndan Türkiye’ye bilim insanları göç ederlerdi. Türkiye üniversitesini aslında bir bakıma onlar yeniden kurdular. Şimdi, Türkiye, aynı şekilde, siyasi sebeplerle, Türkiye’den kaçan yani 15 Temmuz sonrasında gerçekleşen, 20 Temmuz olağanüstü hâliyle birlikte, üniversitede barındırılmayan insanların Avrupa’ya ihraç edildiği bir ülke oldu" diye konuştu

Kürkçü'nün Meclis'teki konuşmasından satırbaşları şöyle:

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının ufkunda olan bütün işlerin gerçekleşebilmesi, bilimsel araştırma, çalışma, üretme kapasitesinin varlığına bağlı. Bunlar yoksa ne anlamlı bir sınai faaliyet ne bilimsel üretim ne teknolojik gelişme olabilir. Bunun temel ham maddesi insani sermaye, bu da bilim insanları. Fakat olağanüstü hâl ilanından sonra Türkiye Bilimler Akademisinin faaliyet alanında apansız bir değişiklik oldu. 15 Temmuz sonrasında 40 üye, üyelikten sessiz sedasız çıkartıldı. Ne oldu da çıkartıldılar, bilimsel değerlendirme ölçütlerinde ne gibi bir değişiklik oldu? Besbelli bu, siyasi duruşları dolayısıyla TÜBA dışına atıldılar. 

TÜRKİYE BİLİM İNSANI VE SANATÇI HİCRETİNE SEBEP OLDU

İnsani sermaye, bu insan kaynağının yaratılması kadar korunması da hem çok zorlu bir şey hem de çok fazla kaynak ve imkân gerektiriyor. Ama, sizler de çok iyi biliyorsunuz, 15 Temmuz sonrasında, 4224 bilim insanı görevlerinden uzaklaştırıldı ve bunların 2341’i ihraç edildiler meslekten. Türkiye gibi bir ülke için, yani bilim insanının kolay yetişmediği ve kolay muhafaza edilemediği bir ülke için, çok büyük bir insan gücü israfı. 

Türkiye’den göç eden bilim insanı sayısı tarihin en yüksek oranlarına, mutlak sayılarına vardı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Nazi Almanyası’ndan Türkiye’ye bilim insanları göç ederlerdi. Türkiye üniversitesini aslında bir bakıma onlar yeniden kurdular. Şimdi, Türkiye, aynı şekilde, siyasi sebeplerle, Türkiye’den kaçan yani 15 Temmuz sonrasında gerçekleşen, 20 Temmuz olağanüstü hâliyle birlikte, üniversitede barındırılmayan insanların Avrupa’ya ihraç edildiği bir ülke oldu. Hepsi orada kendilerine çalışacak yer buldular ve üretmeye devam ediyorlar. İbni Sina demiş ki, “Bilim ve sanat istenmediği yerden hicret eder.” Hakikaten Türkiye, çok büyük bir bilim insanı ve sanatçı hicretine sebep oldu. 

TÜBİTAK VE TÜBA NELERE KAYNAK AYIRDI?

Türkiye Bilimler Akademisinin bütçesi 16 milyar 575 milyon lira, ancak mal ve hizmet giderlerine, cari transferlere ve sermaye giderlerine ayrılan karşılık, neredeyse 13-14 milyar lira. Demek ki dışarıya çok fazla para veriyor. Aynı şey, TÜBİTAK için de geçerli. Bütçesinin üçte 2’sini dışarıya aktarmış ya da mal ve hizmet üretimi ve sair işler için harcamış. Yani, bu iki kurum, kendi içlerine değil, kendi dışlarına kaynak aktarıyorlar ve bir şeyler yapıyorlar.

Peki, TÜBİTAK’ın ve TÜBA’nın gerçekleştirdikleri işlerin hem uluslararası bilim alanında hem Türkiye’deki özgülendikleri alanlarda gerçek katkıları neler? Tartışmalı projeleri biliyoruz. Örneğin, TÜBİTAK, gökyüzünün neden mavi olduğunun araştırılmasına kaynak ayırmış, Tillo evliyalarına kaynak ayırmış. Fasulyelere çevre gürültüsü, müzik ve Kur’an-ı Kerim dinletilmiş; Kur’an-ı Kerim’den 2 kat fazla verim alınmış. Bunlara kaynak aktarılmış. O zaman, bunun gibi başka nelere kaynak aktarıldığı ister istemez bir soru işareti oluyor. 

Bilim ve eğitim dünyasına son on yılda damgasını vuran çok önemli bir tartışma TÜBİTAK’a da damgasını vurdu ve evrim düşüncesi TÜBİTAK’ın değerler skalasından dışlandı. Bunun üzerine çalışma yapılmıyor, bunun üzerine yapılan araştırmalar değerlendirilmiyor. Evrim, inanç dünyasında bile bu kadar kategorik bir ayrıma tabi tutulmuyordu.

Maddi varlıklarla bitkilerin alt türlerinin, bitkilerin alt türleriyle bitkilerin üst türlerinin, bitkilerin üst türleriyle hayvanlar dünyasının alt türlerinin ve onların üst türleriyle insanlar arasında bir geçişlilik olduğu İbni Haldun’un bilim dünyasına daha 14’üncü yüzyılda kattığı bir bilgiydi. Bu bilgiyi TÜBİTAK, eğer Türkiye’den, Türkiye’nin insanlığından saklayacak olursa, bu “B” harfinin ne TÜBA’da ne TÜBİTAK’ta bir kıymeti kalmaz. Geri kalanı, teknolojilerin ödünç alınarak yeniden adapte edilmesinden ibaret olur ki bunu bütün organize sanayi bölgelerinde, sanayi sitelerinde ustabaşları yapıyor. Bunun için hakikaten bu kurumlara hiç ihtiyaç yok. 

Demokrat Haber