Fırtına bulutları toplanıyor. Türkiye’nin geleceği karanlık. Bunun sorumluluğu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da. İzlediği politikalar Türkiye’yi daha güvensiz, daha dengesiz ve daha rahatsız bir ülke kıldı. Erdoğan Türkiye’nin kuyusunu kazıyor. Düştüğü çukurdan çıkmak yerine daha derin kazmaya, hakaretler savurmaya ve Türkiye’nin problemleri için başkalarını suçlamaya devam ediyor.

24 Temmuz’da ABD ile Türkiye, İncirlik Hava Üssünü Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı kullanıma açmak konusunda anlaşmaya vardıklarını ilân ettiler. Erdoğan bu anlaşmayı Irak Kürdistanındaki PKK mevzilerini bombalamak için fırsat bildi.

Batı için terörle mücadele IŞİD ile savaşmak anlamına geliyor. Erdoğan için ise bu Kürtleri öldürmek demek. Erdoğan koalisyon ile işbirliği yapıyormuş numarasına yatarak gerçek niyetlerini gizleyemez.

Erdoğan PKK tarafından iki polis memurunun öldürülmesini gerekçe göstererek hava saldırılarını meşrulaştırıyor. PKK ise söz konusu polislerin IŞİD ile işbirliği yaparak geçen hafta Suruç’ta 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan Gençlik Merkezinin bombalanmasına göz yumduklarını iddia ediyor. Türkiye, IŞİD’in can damarı durumundadır. Cihatçılar Suriye’ye Türkiye üzerinden geçiyor. Türkiye IŞİD militanlarına lojistik destek, para, silah ve tıbbî yardım sağlıyor.

Erdoğan Suruç’un ardından ortaya bir yem attı ve PKK de bu yemi yuttu. Şimdiyse şiddet denetimden çıkacak şekilde yayılıyor.

Erdoğan bombardıman kampanyasının belirsiz bur süre devam edeceğini söylüyor. Hiçbir şeyi umursamadan Türkiye’yi daimî bir savaş durumuna sürüklüyor. Richard Holbrook, [eski Sırp lideri] Miloseviç için “Bir problemi daha büyüğünü yaratarak çözmeye yeltendi” demişti. Erdoğan da aynı şeyi yapıyor.

Savaşın tırmandırılması Erdoğan’ın meşruiyetinin azaldığı bir zamana denk geliyor. Topal ördek durumundaki bir partinin sembolik lideri olarak savaş yürütüyor. Partisi AKP 7 Haziran seçimlerinde meclis çoğunluğunu ve manevî otoritesini yitirmiş bulunuyor.

PKK’yi tahrik etmek kriz yaratmak için girişilmiş utanmazca bir oyun. Erdoğan PKK’yi şeytanlaştırarak ve sayıları 20 milyonu bulan Türkiye’deki Kürtleri marjinalleştirerek milliyetçileri ayartmaya çalışıyor. 30 Temmuz’da Türkiye 350’den fazla Kürt toplumsal aktivistini tutuklamış bulunuyor.

Erdoğan seçimlerin yenilenmesi için oyun kuruyor gibi görünüyor. Seçimlerde oyların yüzde 13,1’ini alan ve parti olarak ilk kez Meclise giren Kürt yanlısı Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) gözden düşürmeye çalışıyor. HDP’nin gösterdiği güçlü performans ile AKP’yi anayasayı değiştirecek ve güçlü yetkilere sahip bir başkanlık sistemi kuracak çoğunluktan mahrum bırakması Erdoğan’ı çileden çıkardı. Misilleme olarak HDP’li vekillerin milletvekili dokunulmazlığını kaldırmakla tehdit ediyor. Hatta PKK’yi desteklediği gerekçesiyle HDP’nin kapatılmasından dem vuruyor.

PKK’ye saldırmak barış sürecini fiilen baltaladı. PKK iki yıl önce tek taraflı ateşkes ilân etmiş ve daha büyük kültürel ve siyasal haklar karşılığında silahlı mücadelesinden vazgeçmek üzere müzakere yolu aramıştı. Türkiye’deki siyasal bölünmeler yakın hafızanın hatırladığı  her zamandan daha kötüleşmiş durumda. İç savaşın yeniden alevlenmesi riski giderek artıyor.

Savaş çığırtkanlığının ekonomik maliyeti de var. Türkiye’nin aşırı ısınmış ekonomisi büyük ölçüde borçla dönüyor. Erdoğan’ın yakın çevresinde yolsuzluk almış yürümüş. Erdoğan yeni seçilmiş Meclis’in AKP ve liderliğini hedef alarak yolsuzluk ve suiistimal dosyalarını açmasından korkuyor.

Erdoğan, seçmenleri manipüle etme korkusunu kullanarak içteki ve dıştaki düşmanlarının gözünü perdeliyor. Dinci Gülen Hareketini paralel bir yönetim kurmak ve hükümetini yıkmaya çalışmak ile suçluyor. Gülen ile bağlantılı yüzlerce kamu yöneticisi, yargıç ve polis yetkilisini tutuklattı.

Erdoğan, Türklerin ülkenin sorunları için başkalarını suçlamasını istiyor. Ne var ki, Türklerin Türkiye’yi yanlış yönettiği, güvenliğini tehlikeye attığı ve dostları ile ailesinin suç işleyerek ceplerini doldurmasını görmezden geldiği için Erdoğan’ı suçlayacakları bir kırılma ânı olacak.

Türkler çalışkan ve konukseverdir. Soylu bir halktır. Erdoğan sapkın bir güç arayışı içinde Türk halkının güvenini kötüye kullandı. Türkiye’yi karanlık bir gelecek bekliyor

David L. Phillips, Columbia Üniversitesi’ndeki İnsan Hakları Araştırmaları Enstitüsü (Institute for the Study of Human Rights) bünyesindeki Peace-building and Rights Programının Direktörüdür.  ABD Dışişileri Bakanlığında dış ilişkiler uzmanı ve Baş Danışman olarak görev yapmıştır. Son kitabı The Kurdish Spring: A New Map for the Middle East yakınlarda yayımlandı.

* Sendika.Org'dan alınan bu makaleyi, The Huffington Post internet sitesindeki İngilizce orijinalinden A. Ercüment Özkaya çevirdi