Özgür Gündem yazarı Delil Karakoçan, Türkiye'nin temel çelişkisinin "Bir yandan çözüme odaklanırken öte yandan sömürgeci dil ve siyaseti sürdürüyor olması" ve "Değişim ve demokratikleşmeyi öngörürken, şiddet seçeneğini açık tutması" olduğunu belirtti. Gündem'deki yazısında, PKK lideri "Abdullah Öcalan ve PKK’nin devrim tezinin 'devlete' tekabül etmediğine ve 'ayrılık' içermediğine" dikkati çeken Karakoçan,  AKP için tek çözüm yolunun Kürt sorununun demokratik çözümü için Kürtlerle uzlaşması olduğunu söyledi.

İşte Delil Karakoçan'ın "Türkiye Kürtlerle uzlaşmazsa ne olur?" başlıklı yazısı:

Bir önceki yazımda Türkiye’nin yaşadığı “yalnızlığın” nedenlerine değinmiş, yazımı şu cümleyle bitirmiştim:

“Türkiye’nin bu yalnızlığı aşmasının bir tek yolu var: O da sömürgeci siyaset ve onun yeni biçimlerinden vazgeçmek; ayrılık içermeyen ve ayrı devleti öngörmeyen demokratik özerklik temelinde Kürtlerle uzlaşmak…

Uzlaşmazsa ne olur?

Onu da sonraki yazıma bırakayım…”

***

Evet, “uzlaşmazsa ne olur?”

Sorudan önce çok daha önemli bir mesele var. O da Türkiye’nin ulusal ve Bölgesel rol tanımını yaparken sömürgeci siyaset ve onun yeni biçimlerinden vazgeçip geçmeyeceği…

Kürt sorununun demokratik çözümünü gündemine almış, dahası, Öcalan ile ciddi bir “müzakere” başlatmış bir Türkiye’nin, bu girişime paralel sömürgeci siyasette ısrar etmesi,  çözüm hukukuyla bağdaşmaz, onay da görmez.

Kanımca Türkiye’nin temel çelişkisi de bu ikili karakter…

Bir yandan çözüme odaklanırken öte yandan sömürgeci dil ve siyaseti sürdürüyor olması…

Değişim ve demokratikleşmeyi öngörürken, şiddet seçeneğini açık tutması…

Yuvarlatılmış Dikdörtgen: “Aslında İmralı’da bir basın buluşmasıyla kamuoyunu doğrudan bilgilendirme imkanım olursa sürecin sağlıklı ilerlemesi hususunda ciddi katkılarım olabilir. Hükümetin bu tür basit adımlarla ilgili tereddütlü olmaması gerekir. Nihayetinde 50 bin insanımızın yaşamını yitirdiği 40 yıllık çatışmanın barışını inşaa etmeye çalışıyoruz…” (A. Öcalan) Bölgedeki Kürt hareketlenmesi karşısında “anti-Kürt” bir politika izlemesi…

İran, Suriye, Irak zemininde gelişen ve giderek toplumsallaşan, temsil şansı bulan demokratik Kürt güçlerine karşı Bölge gericiliğini desteklemesi…

***

Burada bir parantez açıyorum. Meseleye daha genel bakıldığında şu görülür: Öcalan ve PKK’nin devrim tezi “devlete” tekabül etmeyen “ayrılık” içermeyen “Ortak vatan”a dayanan “birlikçi” bir tezdir.

Öcalan ve PKK bu yapısıyla diğerlerinden ayrılır ve bu da Türkiye açısından zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı bir unsurdur.

Bu unsur çözüm zeminini, çözüm dilini, çözüm arayışını, çözüm adımını zayıflatmaz; aksine güçlendirir.

Türkiye’nin aleyhine değil, lehinedir.

Bana göre Türkiye’nin birliği, üniter devlet yapısı tartışılmıyorsa-ki tartışılmıyor- gerisi “teferruattır.” Gerisi birlik içinde çözüm arama, yol bulma, yol alma gayretidir. Bu da demokrasinin, demokratikleşme adımının gereğidir.

Parantezi kapıyor ve ana konuya dönüyorum.

***

Kürtlerin bu yapıcı tutumuna, “içeriden, aileden biri” konumuna rağmen Türkiye çözüme yanaşmaz, uzlaşmazsa ne olur?

Felaket olur!

Ortadoğu problemine/savaşına yeni bir unsur daha eklenir. Türkiye, Kürtlerle sınırlı olmayan yeni bir savaşa sürüklenir.

Bu da, daha çok insan kaybına, kaynak kaybına, zaman kaybına yol açar. Değişim ve demokratikleşme sürecine ket vurur. Türkiye’yi yeni bir Mısır, Sudan, Libya ya da Suriye yapar!

Tarafları kaybedeni olan ancak galibi olmayan bir savaşın, kaosun içine çeker.

Böylece Türkiye; yoksullaşmak ve yoksun kalmakla kalmaz, çok daha gerilere gider. Dış müdahalelere çok daha açık hale gelir, bu müdahalelerin daha çok esiri olur.

Savaşın şiddetin galibi olmadığı gibi zengini de olmaz. Böylece çok daha muhtaç duruma düşer.

***

Öyleyse geriye tek yol kalıyor: Sömürgeci siyasetten vazgeçmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümü için Kürtlerle uzlaşması…

Çağın gereği de bu…