[...]İncirlik ABD uçaklarına açıldı. Anlaşılan PYD’ye karşı husumet sebebiyle IŞİD karşıtı koalisyona aktif olarak katılınmamasının ABD ilişkilerini daha fazla zehirlemesinden çekinildiği için uzlaşmaya varıldı. Bu meyanda YPG’nin Cerablus ötesine yapacağı olası bir harekâta Amerikan desteğinin engellenmesi mutlaka ABD’lilerle görüşülmüş ve güvence alınmıştır.

Erhan Keleşoğlu / Başlangıç Dergi

Dün önce Elbeyli’nin karşısında Er-Rai yakınlarında meydana gelen olayda TSK ile IŞİD çatıştı. Ardından TSK, savaş uçakları ile IŞİD mevzilerini bombaladı. Karşılıklı kayıpların olduğu çatışma akıllara “neden şimdi, acaba Türkiye Suriye’ye mi giriyor?” sorularını getirdi.

Öncelikle IŞİD ve Türkiye arasındaki ilişkinin mahiyetini anlatarak analize girişelim. İlkin sanıldığının aksine IŞİD Suriye’de stratejik ittifak kurulan bir unsur değildi. Tersine doğrudan her türlü destek verilen diğer İslamcı gruplarla çatıştığı için hasım sayılmaktaydı. Ancak hasım sayılan bu örgüt, aynı zamanda Irak’tan Suriye’ye uzanan bölgede Türkiye açısından önemli stratejik işlevler görmekteydi. Birincisi IŞİD kontrol altında tuttuğu bölgelerle İran, Şii Irak hükümeti, Lübnan Hizbullahı ve Esad rejimi arasında bir duvar işlevini üslenmekte ve bölgesel rekabet içerisinde bulunulan İran’ın nüfuzunu kısıtlamaktaydı.  İkincisi ve AKP hükümeti açısından belki de en önemlisi I.Dünya Savaşı’ndan sonraki emperyalist paylaşım sonrasında devletsiz kalması öngörülen Kürtlerin denetimi meselesiydi. Suriye’nin bir devlet olma işlevini yitirmesi ve Rojava’da aynen Irak’ta olduğu gibi otonom bir Kürt yönetiminin ortaya çıkması en büyük tehdit olarak görüldü.

Bu tehdidin ortadan kaldırılması için Türkiye’nin doğrudan müdahale araçları kısıtlıydı; dahası uluslararası ve ulusal siyasal konjonktür de hiç elverişli değildi. Bu şartlar altında hasım kabul edilen IŞİD Suriye’deki PYD güçlerinin zayıflatılması, bir kurumsallaşmanın önünün alınması için ehven-i şer, “düşmanın düşmanı dost” unsur sayıldı. Bu bağlamda da sınır kapılarının açık tutulması, dışarıdan gelen cihatçıların geçişine izin verilmesi, yaralıların tedavi edilmesi, Kürt güçleri ile çatışmalar sırasında hareket kolaylığı sağlanması, yurt içindeki faaliyetlerinin baskı altına alınmaması gibi edimlerle örtülü destek verildi. Bu örtülü destek, Türkiye istihbaratının CIA ve Körfez ülkeleri ile ortaklaşa yürüttüğü operasyonlarla muhaliflere silah ve her türlü lojistik destek sağlanmasıyla karıştırılmamalıdır; çok farklı bir mahiyete sahiptir. Bu yüzden de bir koalisyon oluşturarak IŞİD’i vuran ABD yönetimi ile AKP’nin Suriye politikası konusunda ciddi bir ihtilaf ortaya çıktı. Erdoğan, Kobani’nin düşeceğini muştularken Obama yönetiminin IŞİD’e karşı bölgedeki en etkin unsur olarak gördüğü YPG’ye havadan silah yardımı yapması ilişkilerde gerilimin tavan yapmasına neden oldu. Ayrıca İncirlik’in IŞİD’e karşı yürütülen operasyonlarda kullanılmasına izin verilmemesi (Amerikan uçakları Basra Körfezi’ndeki üslerden kalkıp uzun bir mesafe kat ederek Suriye ve Irak’taki hedefleri vuruyorlar), yukarıda sözü edilen örtülü destekle birleştiğinde ABD’nin Ankara’ya kızgınlığının artması saklanamaz hale geldi. Son Suruç saldırısının ardından Davutoğlu’nun mahcup şekilde IŞİD’le bir alakalarının olmadığını, kendilerinin bu örgütü terörist saydıklarını söylemek zorunda kalması AKP üzerindeki iç ve dış baskının dayanılamaz bir hal aldığını ortaya koydu. Ayrıca PKK’nin de hükümeti IŞİD’i kontra örgüt olarak kendisine karşı kullanmakla suçlayarak misilleme eylemlerine girişmesi AKP’nin işleri bu şekilde yönetemeyeceğini aşikâr kıldı.

Bu bağlamda IŞİD ile kurulan ilkesiz, taktik bir ittifak üzerine bina edilmiş, gerilimle yüklü ilişkinin (Niğde saldırısı unutulmamalı!) eskisi gibi sürdürülemeyeceği birkaç aydır iyice açığa çıkmış durumdaydı. Tel Abyad’ın kaybedilmesiyle birlikte IŞİD’in YPG’ye karşı kullanışlı bir araç olma işlevi de iyice ortadan kalkmıştı. Özellikle İran ile Batılı devletlerin anlaşmasıyla oluşan atmosferde Türkiye’nin pozisyonu sürdürülemez bir hal almıştı. Bir diğer yandan IŞİD’in esas stratejik müttefik görülen diğer İslamcı unsurların elindeki Azaz sınır kapısına doğru hareketlenmesi, TSK’nın askeri yığınağının Cerablus ile Azaz arasına yapılmasının bir nedeniydi. AncakYPG’nin Fırat’ı geçerek Afrin’e yönelme olasılığı belki de bu yığınağın en başat sebebiydi. Dicle’den Hatay’a kadar uzanan hat üzerinde Kürt egemenliği TSK’nın en önemli korkusuydu. Özellikle de bunun ABD desteğinde gerçekleştirilebilir olması ciddi bir kâbustu. Tam da bu yüzden İncirlik ABD uçaklarına açıldı. Anlaşılan PYD’ye karşı husumet sebebiyle IŞİD karşıtı koalisyona aktif olarak katılınmamasının ABD ilişkilerini daha fazla zehirlemesinden çekinildiği için uzlaşmaya varıldı. Bu meyanda YPG’nin Cerablus ötesine yapacağı olası bir harekâta Amerikan desteğinin engellenmesi mutlaka ABD’lilerle görüşülmüş ve güvence alınmıştır.

Söz konusu arka planda dünkü çatışma patlak verdi. IŞİD ile incelen ipler sonunda koptu. Bundan sonra sınırda IŞİD eskisi gibi rahat edemeyecek. Ayrıca bugünkü operasyonların da belli ettiği üzere eski müsamahakâr tutum sürmeyecek.

Ancak AKP’nin orduyu karadan Azaz-Cerablus arasında IŞİD kontrolündeki bölgeye sokmasının önünde bir kaç büyük engel var. Birincisi hala Türkiye kamuoyu böyle bir müdahaleye ikna edilebilmiş değil, anketlere göre AKP destekçileri arasında bile buna taraftar insan yüzdesi az. İkincisi Türkiye ekonomisi ciddi bir kırılganlığa sahip; süresinin ve siyasi hedeflerinin belirsizliğiyle böylesine askeri bir operasyon dış borçlara dayalı bir sermaye birikim rejiminin keyfini süren burjuvaziye çok pahalıya patlayabilir. Üçüncüsü Kürt meselesinde çatışmalı sürece dönülmesi ihtimali iki ayrı cephede savaşı dayatabilir. Dördüncüsü esas müttefik görülen yerel unsurların kapsamlı bir kara harekâtında destek unsuru olarak yeterince güvenilir bulunmaması. Eğit-donat programındaki fiyasko bunun ispatı.

Kanaatimiz AKP hükümetinin ABD desteği ile Cerablus-Afrin arasındaki bölgede hava desteğiyle güvence altına alınacak bir güvenli bölge oluşturulmasını planladığıdır. Böylece AKP hükümeti ABD’ye İncirlik Üssü’nü açmasıyla birlikte üstündeki uluslararası baskıyı hafifletmiş, IŞİD’e karşı yurt içerisinde daha fazla hoşgörü gösterilmemesiyle iç gerginliği azaltmış; operasyonun risklerini de minimize etmiş olacaktır.Bir diğer yandan son operasyonlarda IŞİD sempatizanları ile birlikte, PKK ve sol örgütlere de güç gösterilmektedir. AKP otoriteryanizmi, 7 Haziran seçimlerinden sonra hissettiği iktidar yitimi hissinden güvenlikçi politikaları yükselterek kurtulmaya çalışsa daIŞİD’in olası sansasyonel eylemleri ve Kürt hareketinin hamleleri de hesaba katılmalıdır.

IŞİD ile mesafelenme neticesinde oluşan bu ortam ironik biçimde PKK ve Öcalan ile kopan diyalogun tazelenmesi açısından da yeni bir imkân anlamına gelebilir. Ancak olası erken seçim arifesinde AKP ve Erdoğan’ın kullandığı söyleme bakıldığında kitleselleşerek güç kazanan HDP’yi yıpratmak için çatışmalı bir sürecin zorlanması ihtimali akıldan çıkarılmamalıdır.

Bu büyük güç mücadelesi içerisinde geçtiğimiz günlerde oluşturulan Barış Bloku, kilit önemde bir misyona sahiptir. Türkiye’de ve bölgede barışın sağlanması adına içinden geçtiğimiz uğrak barış savunucularına ağır bir sorumluluk yüklemektedir.

Bu yazı baslangicdergi.org'dan alınmıştır; gitmek için tıklayınız