Halkların Demokratik Partisi Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Kanun Hükmünde Kararname ile (KHK) ile 48 üniversiteden 330 akademisyen kamu görevinden ihraç edilmesine tepki gösterdi.

Akademisyen ihraçların sert bir dille eleştiren Önder, “Öğretim üyesi sizden olmayabilir, ne var bunda? Size çok karşı da olabilir. Siz bu ülkenin sahibi misiniz? Zillullahi fil âlem misiniz? Kendinizi Allah'ın yeryüzündeki gölgesi mi sayıyorsunuz? Nizamı mülk müsünüz, nesiniz siz, milletin ekmeğiyle bu kadar oynuyorsunuz” dedi.

Hülya Karabağlı’nın T24’teki haberine göre, Sırrı Süreyya Önder, TBMM Genel Kurulu’nda açıklamalarda bulundu.

Anayasa profesörü İbrahim Kaboğlu’nun ihracına dikkat çeken Önder, “İbrahim Kaboğlu'nu bu memlekete ne bölücü ne cemaatçi ne başka bir şeyci olarak yutturamazsınız” ifadelerini kullandı.

HDP’li Önder’in tutanaklara yansıyan genel kurul konuşması şöyle:

Sayın Bakan, hem bu ülkenin -gedikli mi denir- deneyimli savunma bakanlarındansınız hem Meclis Başkanlığı yaptınız, şimdi de Millî Eğitim size emanet. İyi kötü de bir mesaimiz var, şahsiyetiniz hakkında menfi olmayan fikirlere sahibiz. Bu akşam, bu ülkede 3 bine yakın öğretmen evinde yas var, bunu mutlaka biliyorsunuzdur. Bunun yarısından fazlası Eğitim-Sen üyesi. Bunların çocukları -benden duymuş olun, hepinizin vicdanına seslenmek istiyorum- bunların aileleri artık geleceksizleştirildiler, artık nana muhtaç hâldeler.

Kendine yeter birisi öğretmenlik gibi çok düşük gelirle yapılabilecek ve ancak idealist düşüncelerle yapılabilecek bir mesleği yapmazdı başka bir seçeneği olsaydı inanın. Siz bunların hepsini ekmeksiz, aşsız bıraktınız.

"Mazlumun ahı devirir şahı" demişler. Sadece bir an için ki hiç inanmıyorum, birçoğunu tanıyorum, kendi akrabalarım var, bir gün kapınıza gelmedik bunun için, bir çoğunu biliyorum bu kanun hükmünde kararnamenin kapsamına girmeyecek konumda insanlar, çocukları hepinize sabah akşam beddua ediyorlar. Eğer bu istihkakınız doluysa dönsün kendilerine çarpsın, ama değilse hepinizin akıbeti için ancak "veyl" diyebiliriz yani bundan kendinizi alıkoyun. En iktidar yanlısı kalemler bile kantarın ucunun kaçtığını düşünüyorlar.

İbrahim Kaboğlu'nu bu memlekete ne bölücü ne cemaatçi ne başka bir şeyci olarak yutturamazsınız. Dünyanın bütün gayretlerini bir araya getirseniz buna inanacak… Kendi Meclis grubunuzda bir kapalı oylama yapın eğer dörtte 1'ini inandırırsanız geri kalan hepsini dağıtın.

Bu ülkenin ziyası hamuş oluyor, ışığını söndürüyorsunuz. Öğretim üyesi sizden olmayabilir, ne var bunda? Size çok karşı da olabilir. Siz bu ülkenin sahibi misiniz? Zillullahi fil âlem misiniz? Kendinizi Allah'ın yeryüzündeki gölgesi mi sayıyorsunuz? Nizamı mülk müsünüz, nesiniz siz, milletin ekmeğiyle bu kadar oynuyorsunuz? Onların çoluk çocuklarının ne suçu var? Bir an için hepsini suçlu kabul etsek, onları rızıksız, nana muhtaç bir vaziyete nasıl getirirsiniz? Evinizde nasıl uyursunuz, çocuğunuzu nasıl seversiniz?

Bunun ahı size yeter, fazlaca bir şey söylemeye gerek yok.

İç barışa dönük bir şey söyledim, bölgeye ancak demokratik bir teklif sunarak, İran'da, Irak'ta, Suriye'de bölge halklarında bir saygınlığınız olması için şunu diyeceksiniz: “Bakın, kardeşim, biz, kendi Kürt'ümüzle, kendi Alevi'mizle, kendi Hristiyan’ımızla, Asuri'mizle, Süryani'mizle, Ermeni'mizle, Ezidi'mizle barış içinde bir arada yaşıyoruz ve haklarını teslim ediyoruz.”  Ama ağzınızdan dökülen kibir: "Biz ana malız, sermayeyiz, onlar da bizim faizimiz." En sevimli lafınız: "Onlar bizim zenginliğimiz." "Zenginlik" demek faizdir; yani, "Biz anaparayız, onlar da bizim faizimiz." Bununla gidilecek bir yer yok. Size denilecek olan sadece şudur, sarhoşlar için söylenir…

"Elleşmeyin, üç adım sonra yıkılacaklar" derler. Akıbetiniz bu kadar ah olduktan sonra inanın ki bundan farklı olmayacak.