BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, tartışılmayan tek hürriyetin teşebbüs, kar hürriyeti olduğunu belirterek yoksulun, işsizin, işçinin canına kast eden sistemi lanetlediğini söyledi.

 

BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, TBMM'de gerçekleştirdiği basın toplantısına, "Madımak mahkemesindeki polisin basın emekçilerini de kapsayan o fütursuz saldırısını kınayarak ve Esenyurt'taki - artık iş cinayeti bile demek az geliyor- cinayetin kurbanlarını anarak başlamak istiyorum" ifadesi ile giriş yaptı.

 

Bu ülkede sürekli yoksulun, işsizin, işçinin canına kasteden sistemi lanetleyerek sözlerime başlamak istiyorum diyen Önder bu ülkede tartışılmayan tek bir hürriyetin, teşebbüs hürriyeti, kâr hürriyeti olduğunu vurguladı.

 

"Söz konusu olan, bu neo liberal kâr hürriyeti olduğunda sistem kendisini hiçbir ahlaki, yasal hukuki evrensel, insani değere bağlı saymıyor. Akıbeti de iş cinayetleri olarak tezahür ediyor" diyen Önder sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Bugün sağlık çalışanlarını temsilen taşeron işçilerin temsilcisi arkadaşlara meclis kürsüsünü kullandırmak istedik. Düşünün ki bugün en haklı, en yasal ve hakları gasp edilmiş meselelerde bile polisin bu tür hak arayışlarına karşı tavrı yıldırma, bezdirme, dayak, bomba, gaz şeklindedir. Onun için bu meclisteki kürsümüzü aynı zamanda onların da sesi yapmak gibi bir yaklaşım içerisindeyiz.

 

Öncelikle sistem sadece temizlik, güvenlik, ulaştırma gibi alanlarda başlattığı taşeronlaşmaya bizatihi iş kanununda esas iş olarak tanımlanan laborant, hemşire, röntgen teknisyeni ve diğer sağlık elemanlarının da taşeronlaştırılması sürecine kadar getirdi. Bugün de bu arkadaşlar işten çıkarılıyorlar. Sağlık emekçileri arkadaşlarımız Çapa Tıp Fakültesi bahçesinde bir direniş çadırı kurdular. BDP Grup Vekilleri olarak oraya gittik, direnişlerini desteklediğimizi ve hakları taşeronlaştırılan ve köleleştirilen tüm emekçilerin yanında olduğumuzu belirttik. Bu arkadaşlarımızla birlikte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile görüştük bütün kamuyu da bundan haberdar etmek istiyoruz."

 

Taşeron İşçileri Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Güneş Cengiz ise, 1990’lı yıllardan itibaren İstanbul Üniversitesi'nde dernek vakıf gibi kurumlardan çalıştırılmaya 2006 yılı ile beraber ise taşeron şirketlerden çalıştırılmaya başladıklarını belirtti.

 

Denetime gelen iş müfettişlerinin Üniversitenin asıl işçileri olarak işlem görmeleri gerektiğine dair karar bildiren rapor hazırladığını söyleyen Cengiz bu raporun mahkeme kararı ile de kesinleştiğini vurguladı.

 

İstanbul Üniversitesi Hükümetten aldığı 4b kadroları ile işçilerin bir kısmını istihdam etmeye çalıştı ama sorunun tamamı çözülemedi diyen Cengiz şu anda işçi çıkarılmaya başlandığını, bu şekilde sömürülmeye ve süründürülmeye ve ekmeksiz bırakılma durumunda bırakıldıklarını iddia etti ve taleplerinin Çalışma Bakanlığının gerekli çalışmaları yürüterek Rektörlük ile birlikte bu soruna bir çözüm getirmeleri ve bunca insanın ekmeksiz kalmaması olduğunu söyledi.