HDP heyeti Diyarbakır'da Kobani eylemleri ve süreç hakkında bir basın toplantısı düzenledi.

Toplantıda konuşan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Kobani için HDP'nin yaptığı çağrıya değindi.

Demirtaş, "HDP'nin hatasıydı deyip dosyayı bu şekilde kapatanlar bütün bu olup bitenlerden bişey anlamamış demektir" dedi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan ile kısa bir mesaj bağlantısı kurduklarını da ifade eden Demirtaş, "Öcalan ile bu katliam tehlikesine karşı diyalog ve müzakereyi hızlandırma yöntemini bütün taraflara telkin ettiğini önerdiğini belirtmek istiyoruz" dedi.

Demirtaş'ın konuşmasından satır başları şöyle:

Dört günden bu yana bütün Türkiye’de yaşanan üzüntü verici olaylar son 25 gündür Kobani’de yaşanan görkemli direniş ve onun öncesindeki siyasal gelişmelere dair hem bilgilendirme yapmak hem kurumlar olarak ortak görüşümüzü kanaatimizi çağrılarımızı sizlerle bu basın toplantısında detaylarıyla paylaşmak istiyoruz.

Gösterilerde yaşamını kaybeden 23 yurttaşımıza Allahtan rahmet dileyerek başlamak istiyoruz. Yine yüzlerce insanın yaralandığını biliyoruz. Kim olursa olsun en kısa zamanda sağlığına kavuşur. Bütün bu şiddet süresince, yaşanan şiddetten zarar gören her kim varsa üzüntülerimizi belirtmek istiyoruz.

Bugün bu noktaya nasıl gelindiğini doğru analiz edemezsek ön yargılardan arınmış şekilde objektif şekilde tespit edemezsek yarın nereye gideceğimizi de doğru kestiremeyiz. Ortadoğu’nun bu kadar kaotik ortamında neredeyse son 30 yıldır yaşanan bütün bu iç savaşlar çatışmalar ve bunun Türkiye’ye yansımalarını basit bir HDP suçlamasıyla, HDP karalamasıyla tarif edip dosyayı kapatanlar hata yapmış olurlar. Bu kadar yüzeysel bir yaklaşımla HDP’nin çağrısının sonucuydu deyip dosyayı kapatanlar olup bitenlerden hiçbir şey anlamamış demektir.

İki yıla yakın bir süredir Öcalan’ın çağrısıyla başlayan bir barış süreci var. Türkiye’nin 81 vilayetinde yaşayan insanlar bu çözüm sürecini barışa kısa sürede ulaşabilmek adına canı gönülden desteklediler. Hızlı bir şekilde adım atılmasını beklediler.

KOBANİ'DE YAŞANANLAR BİZİM EVİMİZİN İÇİ MESELESİR

Suriye’de yaşanan iç savaşın neredeyse üçüncü yılı bitti artık, yaşandığı günden bu yana biz hükümetin suriye yaklaşımını eleştirdik, öneriler yaptık ve bunun Türkiye’de kırılmalara yol açtığını ifade ettik. Türkiye’nin Suriye politikasının, alevileri ötekileştirdiğini anlatmaya çalıştık. Suriye’deki bütün inançların hepsinin desteklenmesi gerektiğini yüzlerce defa açıklamalarımızda belirttik. Fakat hükümet orada yaşayan halkları partisine göre siyasi düşüncesine göre ayırarak yardım etti. PYD’li Kürt, PYD’li olmayan Kürt. Esad’dan yana olan Şii, olmayan Şii diye ayırarak yardım etti.

Bunların Türkiye’ye yansımaları oldu. dönemin başbakanı sayın Erdoğan, defaten yaptığı açıklamalarda Suriye bizim iç meselemizdir dedi. Biz suriye’de olup bitenleri dışımızda bir olay gibi değerlendiremeyiz dedi. Bugünün başbakanı sayın Davutoğlu, dış işleri bakanıyken, suriye’de yaşananlar bizim kayıtsız kalacağımız olaylar değildir, iç meselemizdir dedi defalarca. Ama mesele Kobani olunca, başka bir ülkede yaşanan meseleyi niye bizim iç meselemiz haline getiriyorsunuz dendi.

Suriye bizim oysa iç meselemizse, Kobani’de yaşananlar bizim evimizin içinin meselesidir. İşte bu ayrımcı söylemler tutumlar kırılmalara yol açtı. Artık aleni oldu, iddia odur ki 2 bin TIR’dan fazla silah gönderildi. Toplanan silahlar 2 bin TIR’dan fazla gönderildi. Bunların bir kısmının El Nusra, El Kaide bağlantılı çetelerin eline geçtiği, IŞİD’in kullandığı silahların Türkiye’den giden silahlar olduğu çok tartışıldı. Bu da toplumda kırılma yarattı.

EL NUSRA ROJAVA'YA SALDIRIRKEN TÜRKİYE AÇIK BİR TAVIR KOYMADI

Kobani’ye, bir insanı yardım TIR’ının bile gönderilmesi için onlarca görüşme yapmak zorunda kaldık. Özgür Suriye ordusuna gönderilen tır’a hangi hukuk ön görüldüyse Kobani’ye de aynısı olsun dedik. Türkiye El Nusra çeteleri, son bir yılı aşkın süredir Rojava’ya saldırırken açık bir tavır koymadı. Bunları halk adım adım izledi.

Daha sonra Irak’ta kurulup Suriye’de gelişen IŞİD barbarlığı, dört saat içinde Musul’u işgal etti. Musul’da daha önceden IŞİD gelip el konsun diye konulduğu anlaşılan tanklara füzelere el koydu. Yüz yıldır çözülememiş musul sorunu 4 saatte IŞİD’e teslim ederek çözülmek istedi. Şengal’de on binlerce ezidiyi katletti, binlerce ezidi kürt kadının kaçırarak köle pazarlarında sattı, tecavüz etti. O görüntülerle medyada poz verdiler. On binlerce ezidi kardeşimiz dünyanın dört bir yanına savruldu.

Aynı tecavüz çetesi, Mahmur’a Kerkük’e yürüdü. Bütün bunlar yaşanırken ciddi bir yardım destek görmedi Kürtler, Süryaniler, Aleviler, Şiiler, Türkmenler. Bunların hepsi kırılma yarattı. IŞİD’e karşı açık bir tavır halklarımız görmedi. Bütün bu emperyalist oyunların, IŞİD tetikçiliği altında sahnelenirken yalnız olduğunu hissetti. Arkalarında güçlü devletlerin, Türkiye devletinin olmadığını hissetti. Bu kırılmayı yaratan biz değiliz.

En son bu tecavüz çetesi Kobani sınırlarına dayandı. 25 gündür evimizin içine girmeye çalışıyorlar. Dünyanın gözü önünde bizlerin çıplak gözle izleyeceği şekilde Kobani’ye girip oradaki insanların kellesini kesip, kadınlara tecavüz edip, köle pazarlarında satma çağrısı yapıyorlar. Kürtlerin kadınları bize helaldir diye fetva çıkartıyorlar.

25 YILDIR HALKIMIZI GAZLIYOR, COPLUYORLAR

Bedenlerini ateş topu yapıp tankların altına yatarak durdurmaya çalışıyorlar. Biz kendi hükümetimizden, vatandaşımız olduğu ülkeden görüşme yapıyoruz çağrı yapıyoruz. Fakat IŞİD’e karşı sert bir eleştiri bile yapmayanlar 25 yıldır halkımızı gazlıyor copluyor. İşte bunlar kırılma yaratıyor. Biz herşeye rağmen hükümetle defalarca temaslar kurduk. Başbakanla görüşme yaptık. Görüşmeden sonra umudu büyütmeye çalıştık. Ve sayın başbakana da bu süreçleri dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Halktaki kırılmayı anlatmaya çalıştık. Rica ettik, durumun kritik olduğunu, hassas olduğunu. Başbakan aynen şunu söyledi “Kürtlerin devleti yok diye mi bu kadar sahipsizler” sayın Davutoğlu’da “kürtlerin devleti var biziz” dedi.

O zaman lütfen kürtlerin devleti olduğunuzu pratikte gösterin dedik. sadece kınamakla yetinip 180 bin kişiyi de içeri aldık daha ne yapalım söylemi kırıcıdır dedik. kaldı ki çözüm sürecini doğrudan etkileyen bir meseledir. Gelecek yüz yılımızı etkileyecen bir mevzudur. Kobani’ye birlikte yardım edelim, IŞİD’e karşı 40 dünya ülkesiyle koalisyon yapabiliyorsunuz, kendi halkınızla yapın. Kobani’yi de birlikte kurtaralım, geleceğimizi de birlikte kurtaralım.

KOBANİ'NİN YANINDA OLUN DEDİK

IŞİD, Türk’e de Türkmen’e de Araba da Alevi’ye Sünni’ye de tehdittir. Halen bu noktada olduğumuzu önceki gün Suruç’ta yaptığımız açıklamalarda belirttik. Ve biz halkların demokratik partisi olarak olağanüstü merkez kurulu toplantısı yaptığımız saatlerde, akşam saatlerinde Kobani’den acil telefon geldi ve Mürşitpınar sınır kapısını ele geçirmek olduğunu söylediler. Bütün gücüyle IŞİD sınır kapısına yüklenmiş durumda, sınır kapısı IŞİD’in eline geçebilir dediler. Bu ne demektir? Birazdan katliamlar başlayacak, tecavüz, kelle kesme haberlerini göreceğiz dedik. bu durumda her siyasi partinin yapması gereken onurlu tutumu sergiledik. Halkımızı eyleme çağırdık. Kobani’nin yanında olun dedik. birazdan yaşanacaklar tahmin ettiğimiz gibi gelişecekse artık biz bölgedeki gelişmeleri ele alamayız dedik.

Kritik hamleyi yaptık, halkımızı göreve eyleme çağırdık. Bizim yaptığımız budur. Bizi o noktaya getiren süreç işte tam olarak budur. Ve değerli arkadaşlar gerek bizim çağrımız üzerine gerekse kendini sorumlu hissederek insanlar sokağa çıkmaya başladılar. Hiçbir yerde şiddet kullanılmadı. Hopa’da da hareketlilik vardı, İstanbul’da da. Ama hiçbir yerde şiddet kullanılmadı.

Biz yaptığımız çağrıda şiddet kullanılması çağrısı yapmadık. Silaha şiddete davet etmedik. Çağrımız insani bir çağrı. Ve binlerce kez teşekkür ediyoruz halkamıza ki duyarlı davrandılar. Gece sabaha kadar bütün dünyayı ayağa kaldıran eylem ve etkinliklerle Avrupa’dan ABD’ye Kobani’nin sesi duyuldu. Birkaç saat içerisinde Kobani’deki gidişat kısmen değişti ve mürşitpınar sınır kapısını ele geçiremediler. Ertesi gün yürüyüşler devam etti ve Varto’dan bir ölüm haberi aldık.

GÖRKEMLİ HALK DURUŞUNU YERE ÇEKMEYE ÇALIŞTILAR

O saate kadar ciddi bir şiddet eylemi olmamıştı. Batman’da sivil kişilerin silahla göstericilere ateş ettiği haberi geldi ve film koptu. Arkasından şiddetti tırmandıran açıklamaları hükümetten duymaya başladık. Provakatörler bazı yerde devreye girerek şiddet eylemini yönlendiren kişiler oldular. Yağma olayları, bazı öldürme olayları, büst yakma bayrak yakma etrafında, Kobani’deki görkemli halk duruşunu başka bir yere çekmeye çalıştılar.

Biz ısrarla halkın bu onurlu duruşunun doğru yöne kanalize edilmesine uğraştık. Şiddeti büyüten, tahrik edenleri bulmak hükümetin görevidir. Gösterilerin başladığı saatte, sayın Erdoğan Kobani düştü düşecek diyerek insanların öfkesinin katlanmasına yol açtı. Beklediğimiz Kobani’nin düşmeyeceğini, yanında olduğu mesajını vermekti. Halkın duymak istediği oydu. Sayın başbakan başka bir şey söylüyordu, ülkenin cumhurbaşkanı kobani düştü, düşecek diyordu.

SUSUN DEMEK HATALI BİR POLİTİKADIR

Şiddet olayları başladığında ülkenin bakanları misliyle cevap vereceklerini açıklıyordu. Biz taleplerini anladık, şiddet kullanmayın demek yerine misliyle cevap vereceğiz diyerek, şiddetin normal olduğunu bir bakanın ağzından duyduk. HDP silah kullanın şiddet kullanın demedi. Biz sınıra gidip oradan hükümetle el ele vermeye hazırız dedik.

Ve yine silahlandırılmış sivil kişilerin toplum içerisine nasıl girdiklerini nasıl yönlendirildiklerini HDP’den sormasınlar. HDP bir siyasal parti DBP bir siyasal partidir. Kullandıkları yöntemler budur. Hükümet merak ediyorsa bütün bunları araştırıp bulması kolaydır.

Çözüm süreci ayrı kobani ayrı denmesi, iki yıldır adım bekleyen yurttaşlarımızda bir öfkeye neden oldu. Kobani tecavüzle katliamla karşı karşıya olsun, ama siz burada süreç bozulmasın diye susun demek hatalı bir politikadır. Bizler bu sürece böyle geldik. Şimdi çıkıp HDP suçludur, HDP’nin çağrısı vesilesiyle HDP’yi suçlayalım demek, çözümü gerçekleştirmez. Çözümü sağlamaz. Nedenler özetle aktarmaya çalıştığım şekilde. Toplumu bu noktaya getiren gerekçeler bunlardır. Eksiği vardır fazlası yoktur.

EL ELE VERMEK ZORUNDAYIZ

Şimdi bütün bu ifade ettiklerimizin ışığında, şu saatten itibaren bizler bütün bu Ortadoğu kaosunda yönümüzü doğru bir şekilde bulmak istiyorsak el ele vermek zorundayız. Bütün halklar olarak el ele vermek zorundayız. Kürt, Alevi, Arap Ermenin bu ülkenin düşmanı değildir. Birbirimize düşman gözüyle bakacak, halklar arası çatışmaya sürükleyecek bir yaklaşımdan herkes hızla uzaklaşmalıdır. Bundan daha tehlikelisi olamaz. Başımıza gelebilecek en büyük felaket halklar arası bir savaşın gerçekleşmesidir. Türkiye suriyelileşsin diye uğraşanlar var biz onlardan değiliz. Biz türkiye gerçek bir demokrasi barış ve kardeşlik ülkesi olsun diye uğraşanlardanız.

Halen aynı noktada olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. Kobani halen kritik saatler yaşanıyor. Halklarımız her yerde Kobani’yle dayanışmasını ortaya koymalıdır. Tek bir şiddet eylemine kimse yönlenmemelidir. Protesto hakkını kullanırken şiddet uygulamamalı, herkes bu konuda dikkatli davranmalıdır. Bugün işçiler memurlar emekçiler grevleriyle kobani’ye destek oluyorsa, farklı etnik kimliğe sahip insanlar kobani’ye desteği ortaya koyuyorsa bu en büyük dayanışmadır.

ÖCALAN İLE KISA BİR MESAJ BAĞLANTISI KURDUK

Bizler de çözüm sürecini doğru bir rotaya oturtmak için diyaloğa tartışmaya müzakereye hazır olduk, hazır olmaya devam edecek. Arkadaşlarımız sayın Yalçın Akdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdiler. Kobani sahiplenme eylem ve etkinliklerine hiçbir yerde müdahale yapılmamalıdır. Şiddet şu saatten itibaren durmalıdır. Bunu önleyebilmenin yolu işte iradeyle disiplinle hareket etmekten geçer. Arkadaşlarımız kurumlarımızın ortak yaklaşımını dikkate almalıdır. Şunu da altını çizerek belirtmek istiyorum, dün gece itibariyle bizler sayın Öcalan ile kısa bir mesaj bağlantısı kurma imkanı bulduk. Kendisiyle bu katliam tehlikesine karşı diyalog ve müzakereyi hızlandırma yöntemini bütün taraflara telkin ettiğini önerdiğini belirtmek istiyoruz.

Bütün bu gösteriler sırasında başka parti mensuplarıyla ciddi çatışmalar yaşandı. Bütün partilere, partilerin sempatizanlarına dikkatli olma çağrısı yapıyoruz. DTK bu konuda sorunları çözmek için diyaloglarını temaslarını yoğunlaştıracaktır.

HAKARET DİLİNİ KULLANMAMALIDIR

Uluslararası topluma biz de seslenmek istiyoruz. Kobani’de katliam yapılırsa sorumlusu sizler olacaksınız. IŞİD’i bu halklara bela eden de sizlersiniz sorumluluğunuz var. Ne Kobani’de Kürtleri, ne Telaferi Türkmenleri ne Arapları ne de Türkleri asla bu katliam karşısında yalnız bırakamazsınız. Sorumluluk sizdedir. Hükümet de bu çağrılarımızın, sorunları çözme irademizin karşılık bulmasıyla adım atmalıdır. Medya mensupları da HDP’ye göstericilere yönelik hakaret dilini kullanmamalıdır.

Birbirini suçlayarak hakaret tehdit ederek duygu kırılmasını hiç kimse derinleştirmemelidir. Kobani Türkiye için tehdit değildir. Kobani’yi birlikte kurtaralım ki geleceğimizi birlikte kuralım. Türkmeni de Arabı da Kürdü de kardeşimiz diyorsak

Günlerdir her yerde büyük fedakarlıkla kobani suruç sınırı başta olmak üzere dayanışma gösteren bütün halkımıza teşekkürlerimizi sunmak istiyoruz. Kobani’de direnen halkımızın evlatlarına Allah yardım etsin diyoruz.