Tutuklu yargılandığı davada sokağa çıkma yasakları dönemiyle ilgili çarpıcı bilgiler veren Selahattin Demirtaş, Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak, Yüksekova ve Silvan komutanlarının FETÖ’den tutuklu olduğunun altını çizerek, “Buralarda vahşet yaşandı. Hepsini tek tek anlatacağım. İnsan olduğunuza utanacaksınız” dedi. 

 Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) bir önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı davanın duruşmasına Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi.

Sincan Cezaevi Kampüsü’nde iki gündür süren duruşmada Demirtaş, yargılandığı 31 ayrı fezlekeden dosya kapsamındaki 3 nolu fezlekeye dair savunma yaptı.

Söz konusu fezlekede Demirtaş’ın sokağa çıkma yasakları dönemindeki açıklamaları ve konuşmalarını kapsadığı için Demirtaş, o günlere dair önemli kimi ayrıntılar paylaştı.

Demirtaş’ın söz konusu savunmasının ilgili bölümlerine ait satırbaşları şöyle:
 
'İLK HENDEKLER DİYALOGLA KAPATILDI’
 
“Türkiye’de hendek-barikat 2015 yılının sonbaharına doğru ortaya çıkmadı. İlk defa 2014 yılının sonuna doğru Cizre’de ve Diyarbakır-Bingöl karayolunda ortaya çıktı. Çözüm süreci devam ediyordu, Cizre’nin bazı mahallelerinde hendekler kazılmıştı. Diyarbakır-Lice yolunda o dönem orada hendek kazanlar, Cizre’de hendek kazanlar ‘İşte burada emniyet içerisindeki bazı gruplar hiçbir suçumuz yokken gece gündüz evimizi basıp bizi gözaltına alıyorlar. Emniyette karakolda günlerce tutuyorlar ve biz bu şekilde artık gözaltına alınmaktan bıktık’ şeklinde açıklamaları vardı.
 
Lice-Bingöl yolunda ise orada askeri bir büyük karakolun yapımına karşı çıkan köylüler, ‘Biz karakol yapılmasını istemiyoruz, barış sürecidir gerek de yok. Hem çözüm süreci ve barış süreci neden karakol yapılıyor’ diyordu. Onların da açıklamaları bu şekildeydi. Bu iki olayda da o dönem çözüm süreci heyetimizde bulunan İdris Baluken, Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle’nin çabası ve gayretiyle hiçbir operasyona, en küçük çatışmaya, askeri veya polisiye hiçbir tedbir almaya gerek kalmadan ikna yoluyla, diyalogla çözüldü. Bir yandan kaymakamla, bir yandan oradaki komutanla, diğer yandan valiyle ve İçişleri Bakanıyla, diğer yandan hendek ve barikatı kazan gençlerle, mahallelilerle ve insanlarla görüşülerek, ikna yoluyla kapatıldı.

Niye bu örnekleri veriyorum; çünkü bundan yaklaşık 7-8 ay sonra birçok ilçede ortaya çıkan hendek-barikat, silahlı grupların mahallelerde yol kapatmaları vs. bütün bunlarla ilgili de ilk etapta hükümetle, oradaki kamu yerel yöneticileriyle kurduğumuz temsil bu model üzerineydi. Biz hep birlikte diyalogla bu işi, ikna ile çözelim.
 
Ağustos-Eylül 2015’te bazı ilçelerde yeniden hendek ve barikatların kazıldığı haberi basına düşünce biz Genel Merkez’de ve Parlamento grubumuzla birlikte de Meclis’te iki kapalı toplantı yaptık. Bizim yerel teşkilatlarımızdan aldığımız ilk bilgiler bunun Cizre ve Lice’dekini aşan, ondan daha yaygın bir şey olduğu şeklindeydi...

Gerçekten ilk haberler geldiğinde bu kadar yaygın olduğunu, samimiyetimle ifade ediyorum ki bu aynı zamanda seçmenlerimize, partililerimize karşı bir özeleştiridir; bilmiyordum. Şunu da açık söyleyeyim; insanların büyük bir kısmı ‘Çözüm süreci bitirildi. Yeni bir parlamento oluştu, fakat seçimi tanımadılar seçimi yok saydılar, bizim irademizi, verdiğimiz oyları yok saydılar, dolayısıyla biz, bize yapılmış bu darbeyi kabul etmiyoruz’ diyordu.

Daha politikleşmiş talep ve anlayışla mahallede yaşayan sivil insanların büyük bir kısmının da desteklediği bilgileri geldi. İlk anda kapalı Meclis toplantısında, PM toplantısında, MYK toplantısında ne yapabilirizi tartıştık... Hendek-barikat olan tüm ilçeler, 12 ya da 14 ilçeydi, bu ilçelerin tamamında Eylül ayı ortasından itibaren her gün iki veya üç ilçede miting yapma kararı aldık.

Parti Genel Merkezinde aldığımız karar şuydu: Gittiğimiz her ilçede halka diyeceğiz ki; ‘Siz bize oy verdiniz, 7 Haziran’da biz seçildik. Evet, siyaset sıkıntılı, siyasette gerilim var ama bu gerilim siyasette kalmalıdır. Hendek, barikat, çatışma, silah yoluyla asla hiçbir gencimiz böyle bir girişimde bulunmamalıdır. Bir bedel ödenecekse de siyaseten biz bedel ödeyeceğiz!” Dolayısıyla hendek barikatların kapatılması konusunda çağrı yapmak üzere bütün bu ilçelere seri bir gezi düzenleyip miting yapma kararı aldık...
 
AÇIKLAMALARIMIZ GÖRMEZDEN GELİNDİ
 
Gittiğimiz her yerde sadece miting konuşması da yapmıyorduk, hakla toplantılar, partimizin bu konudaki yaklaşımları, beklentileri, daha doğrusu halkın bu konudaki önerileri karşılıklı, doğrudan temas da kuruluyordu. Ya burada bir ateş alevlenmek üzere, biz bir damla su taşımaya çalışıyoruz, sırf HDP’ye basın ambargosu uygulama ve hendek-barikat olaylarını HDP’ye mal etmek, 6-8 Ekim’de olduğu gibi özellikle bana mal etmek için bütün bu açıklamalarımızı görmezden geldiler.
 
Hendek-barikat ilk ortaya çıktığında da, hükümet daha ne yapacağını bilmeden, ben ve partim bütün bu yerleri gezerek ikna etmeye çalıştık ve kamuoyuna açık çağrı yaptık. Kapalı toplantılarda, parti teşkilatlarımız da orada, ne yapılması gerektiğini tartıştık. İkna edilecek, kendiliğinden kapatılabiliyorsa kendiliğinden kapatılma yolu, çok da uzamadan. Çünkü Türkiye yeni bir seçime gidiyor, yeni bir siyasi umut doğuyor.
 
KONUŞMALARIM CIMBIZLANMIŞ
 
Kasıt değilse benim fikirlerimi tümden heyetin önüne sunalım, heyet takdir etsin, 9 tane konuşmamız fezlekeye dönüştürmüş peş peşe ama ben sadece 9 konuşma yapmamışım ki. 9 değil belki 200 konuşma yapmışım o aralıkta. Peki, 9’u niye seçilmiş? Niye bunlar cımbızlanmış? Daha sunacağım çok sayıda konuşmamla birlikte değerlendirildiğinde ne demek istediğim anlaşılıyor. Başka türlü anlayamazsınız. Savcılık bunu, özellikle fezlekeyi hazırlayan kolluk, bunun altına imza atan savcılık tamamıyla çarpıtmıştır.
 
Biz, sokağa çıkma yasağı kaldırılsın, hendek-barikat kaldırılsın diye bir direniş başlattık. Bunu o kadar çok yerde anlattım ki. Ben o günlerde ‘Biz direneceğiz’ dediğimde beni dinleyen halk anlıyor ne demek istediğimi herkes biliyor. Neyi başlattığımızı biliyor. Çünkü daha Eylül’ün ortasında başlattık biz o süreci. Sokağa çıkma yasakları başlayınca da sürekli bir faaliyete dönüştürdük. Sokağa çıkma yasakları sırasında ağır hak ihlalleri yaşanıyor, insanlar ölüyor, diyalog kurmamız da imkansız hale geliyor. Kimseyi ikna etme şansınız yok, çünkü giremiyorsunuz. Dolayısıyla her yerde kapsamlı sivil itaatsizlik başlattık ve biz bunun adına ‘Direniş’ dedik. Aslında açıklamanın kendisinde de böyle izah etmişim de, ‘Demirtaş’ın hendek-barikattaki terör faaliyetini direniş olarak adlandırdığı ve destekler mahiyette konuşmalar yaptığı’ bu şekilde çarpıtılmış.
 
HÜKÜMET ÖZERKLİKTEN VAZGEÇMEMİZİ İSTİYORDU
 
Hükümetin o dönemde yapmaya çalıştığı şuydu; bizden, özerklikten vazgeçmemizi istiyorlardı. ‘İşte özerklik budur. Bak, özerklik hendek-barikattır, siz de çıkıp bunu lanetleyeceksiniz.’ Biz özerkliği savunuyoruz, biz hendek-barikata karşıyız, durdurmaya çalışıyoruz ama hükümet, 10-11 yıldır istikrarla savunduğumuz bir siyasi projeyi, bu gerekçeyle ‘Çıkacaksın lanetleyeceksin’ diye siyasi baskı yapıyordu. Biz de kendimizi anlatmaya çalışıyorduk. Kusura bakmasınlar, hendek-barikat var diye yıllardır istikrarla savunduğum demokratik özerklikten niye vazgeçiyormuşum? Ben hendek-barikatı eleştiririm. Kendi partimin programından vazgeçmemi bana nasıl dayatırsınız? Hükümetin yaptığı kurnazlık buydu. Basının, yandaş medyanın yaptığı kurnazlık buydu; hendek-barikat eşittir özerklik. Dolayısıyla ‘HDP’nin özerklik projesi budur’ dediler.
 
BİRİ AKP’YE BAŞKANLIK SİSTEMİNİ SAVUNMA BASKISI YAPARSA...
 
Birileri çıkıp AKP’ye ‘Başkanlık sistemini savunma’ diye baskı yaptığında geri adım atar mı? İnanıyorsa atmaması lazım. Biz de atmayacağız dedik. Demokratik özerkliği savunmaya devam edeceğiz dedik. Ama hendek-barikata da karşı çıkmaya ve kapatmak için uğraşmaya devam edeceğiz. Yapacağımız üçüncü şey de; siviller katlediliyor, ağır insan hakları ihlalleri yaşatılıyor, sivil yerleşim yerleri yakılıp yıkılıyor ve biz halkımıza, seçmenimize sahip çıkacağız. Hükümet de bu ağır insanlık suçundan dolayı teşhir edeceğiz.
 
Yüzlerce sivil katledildi, hepsi dosyalarda olduğu için tek tek burada okuyacağım, anlatacağım. Bebekler de katledildi. Yaşlı kadınlar da katledildi. Cenazeleri de günlerce çürüyene kadar sokaklarda bekletildi. Cenazenin alınmasına izin verilmedi. Keskin nişancı kurşunuyla katledilmiş bir kadının cenazesi 8 gün boyunca sokakta kaldı. Damadı ikinci gün, cenazeyi almak için evden çıktı, sokağa yürüdü, damadını vurdular, orada öldü. O cenaze de orada kaldı. Sekizinci gün, bizler Ankara’da girişimde bulunup Bakanlık, Başbakanlık, Meclis nezdinde kıyameti koparmamıza rağmen cenaze sekizinci gün oradan alınabildi. Bunun hendek-barikatla, özerkliği savunmakla, birilerinin eline silah almasıyla ne gibi bir alakası olabilir? Yaşlı, 76 yaşında bir kadın. Hepsini belgeleriyle ortaya koyacağım. Benim partim buna karşı nasıl sessiz kalabilir?  
 
İNSANLIK SUÇU İŞLENDİ
 
O kadar acı şeyler yaşandı ki. Hiçbirinizin bunlardan haberi olmadığından eminim, çünkü okuduğunuz gazetelerde ve izlediğiniz gazetelerde yoktu. Bizler ancak tutuğumuz arşivle bunları belgeledik. Hem ulusal mahkemelerde hem de uluslararası mahkemelerde bunun yargılaması devam ediyor. AİHM tahmin ediyorum ki yakın zamanda bununla ilgili çok ciddi bir karar verecek. Karar ne yönde olacak? Göreceğiz, ama ağırlıkla ihlal kararı olacağından şüphem yok. İnsanlık suçu dediğimiz şeyler işlendi.
 
VAHŞET YAŞANIYORDU
 
Bunlar Türk devlet yetkilerini kullandılar. Tamamı tutuklu, tamamı. Cizre komutanı, Sur, Silvan dahil olmak üzere, oradaki şehir operasyonlarını yöneten Adem Huduti dahil Yüksekova komutanı, Nusaybin komutanı, Şırnak  komutanı. Tek tek, isimleriyle birlikte görevleriyle birlikte size anlatacağım. Hepsi darbeden tutuklu. Emniyet amirleri, hepsi açığa alınmış tutuklu. Aralarında kaymakamlar var. FETÖ’cü olarak tutuklu. Bunlar, hendek-barikat bahanesiyle bizim sorunu diyalogla çözmemizi engellerken içeride de bir vahşet yaşanıyordu.

Bosna gibi bir katliam yapıyorlardı. Abarttığımı düşünmeyin. Hepsini burada tek tek anlatacağım. Madem dava açıldı bana, madem ben hükümet yetkilileri ve devlet görevlileri demek suretiyle ‘örgüt propagandası’ yapmışım, o halde anlatayım. Başka türlü içinden çıkamayız. Ne vahşetler yaşandığını göreceksiniz. Bu ülkede hakim olduğunuza utanacaksınız. İnsan olduğunuza utanacaksınız. Ben utandım. İnsanlık vicdanı, ahlakı taşıyan herkes utanır.”
 
Demirtaş’ın duruşması yarın avukatların da savunmalarıyla devam edecek. Duruşma sonrasında mahkeme heyeti taleplere ve tutukluluk durumuna dair kararını verecek.