Friedrich Ebert Vakfı'nın davetlisi olarak Berlin'e gelen CHP İstanbul Milletvekili ve NATO Parlamenter Asamblesi Üyesi Şafak Pavey referandum tartışmalarını, ülkede ve uluslararası ilişkilerde yaşanan gerilimi DW Türkçe'ye değerlendirdi.

Türk bakanların ve milletvekillerinin Almanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki referandum etkinliklerinin yasaklanması konusunda ne düşünüyorsunuz? Hafta sonu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan'ın Hollanda'dan sınır dışı edilmesi gerginliği iyice tırmandırdı...

Genel bir değerlendirme yapmak isterim. Çünkü bu bağlamda yaşanan gelişmelerin tamamının iç siyasete yönelik, kısa vadede işlemesi hesaplanan bir propaganda olduğunu düşünüyorum. Rejim değişikliğine yönelik bir referandum, AKP tarafından adeta bir parti seçimine dönüştürülmeye çalışılıyor. Bunun için de uluslararası gerilimlerden faydalanarak Türkiye'ye yönelik bir tehdit algısı yaratılıyor. Ama bunun da ötesinde iktidar, kendi koyduğu yasaları çiğniyor. Çünkü bizim kanunumuzda yurt dışı temsilciliklerinde ve gümrük kapılarında her türlü propaganda yasaklanmıştır, hatta bu,

2008 yılında AKP'nin getirdiği bir kanundur. Bunun altında yatan düşünce ise Türkiye'deki siyasi tartışmaların yurt dışındaki tartışmalara yansımamasıdır.

Fakat şu an itibariyle bunun tam tersi cereyan ediyor. Yaşanalar Türkiye'ye, Türk diplomasisine itibar kaybettiriyor. Özellikle hükümetin yurt dışında demokrasiye yönelik yaptığı açıklamalar, Türkiye'de yaşanan demokrasi ihlalleri gözönünde tutulduğunda, dünya kamuoyunda bir tutarsızlık, bir çifte standart olarak algılanıyor. Eğer demokrasi dersi vermek istiyorsak ve samimi isek iğneyi kendimize çuvaldızı başkalarına batırmak durumundayız.

CHP çarşamba günü Türkiye'de referandum kampanyasını başlatıyor. Partiniz, nasıl bir kampanya yürütecek? Sizin ajandanızda yurt dışında mitingler ya da toplantılar var mı?

Öncelikle biz CHP olarak yurt dışında miting yapmayı planlamıyoruz. Belirttiğim gibi zaten bu, yasamızda yasaklı. Dolayısıyla böyle bir hazırlık içinde değiliz. Zira bu, yasa çiğnemek anlamına geliyor ve bu konuda ısrar etmek de diplomatik kriz yaratmak demektir. Önümüzde duran referandum aslında bir seçim değil, çünkü bu bir parti seçimi değil. Yani iktidarda olanlar zaten iktidarda kalmaya devam edecekler. O zaman bizim sorumuz da şu: "Size yetmeyen ne? Bu değişiklik talebi, her hangi bir tabandan ya da halktan gelmedi. Zaten iktidardasınız, bu ihtiras niye?" Bizim kampanyamız işte bu ayrıntılar üzerine kurulacak.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Hollanda'da yaşananlara sert tepki gösterdi. Ancak Kılıçdaroğlu'nun bu yaklaşımını hükümete destek olarak algılayanlar da oldu. CHP'nin yeterli muhalefet yapmadığı yönünde eleştiriler var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben bir CHP milletvekili olarak yurtdışında referandum kampanyaları ile ilgili düşüncemi zaten dile getirdim. Kimse yurt dışında bakanların mağdur olmasını ve Türkiye'nin itibar kaybetmesini istemez. Bu bağlamda buna tepki göstermek de son derece normaldir, ancak biz parti olarak yurt dışında mitingleri desteklemiyoruz. Ülkedeki siyasi tartışmaların yurt dışına taşınarak uluslararası bir krize dönüştürülmesini istemiyoruz. Yeterince muhalefet yapmadığımız eleştirisini ise bir haksızlık olarak değerlendiriyorum. Referandumdan "Evet" çıkması halinde olabilecekleri en çok anlatan, vurgulayan parti biziz. Belki de tek partiyiz ve herkesi kucaklamak adına partizanlıktan sakınan, partimizi bir kenara koyarak meselenin bir varoluş meselesi olduğunu anlatmaya çalışan yurtseverleriz.

Yurt dışında mitingler yapmayacaksınız. Peki, yurt dışındaki Türk vatandaşlarına nasıl ulaşmayı planlıyorsunuz?

Yurt dışında teşkilatlarımız mevcut. Örneğin Almanya'da son derece faal çalışan bir teşkilatımız var. Buradaki üyelerimiz aynı zamanda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını yakından biliyorlar ve referandum sonuçlarının onların hayatlarına nasıl yansıyabileceğini biliyorlar. Dolayısıyla vatandaşlarımızla sokakta buluşuyorlar, bildiri dağıtıyorlar, bilgilendirici toplantılar düzenliyorlar, özellikle sandık güvenliği konusunda ne yapabilirler, nasıl görev alabilirler bunlarla ilgili dört koldan çalışıyorlar.

Türkiye ve Avrupa ilişkilerinde gergin bir dönem yaşanıyor. Bu ilişkilerde tansiyonun yakın zamanda düşeceğini düşünüyor musunuz?

Açıkçası bu gerginliğin Erdoğan'ın ve AKP'nin umrunda olduğunu düşünmüyorum. Onlar kısa vadeli, pragmatik hesapların peşinde ancak yarattıkları sıkıntılar uzun vadede Türkiye'nin yakasını bırakmayacak. Özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız  bundan bire bir etkilenecek, onları gözetmeden yaratılan bu gereksiz siyasi kriz aşırı sağın elini güçlendirecek, yabancı düşmanlığını tetikleyecek ve vatandaşlarımızın yurtdışındaki haklarına zarar verecek. Almanya'da çifte vatandaşlık tartışmaları yeniden alevlendi, halbuki bu onların yıllardır kazanması gereken bir hak ve siyasi iktidar bu hakkın arkasında durmak bir yana buna ciddi zararlar veriyor.

Ayrıca Türkiye Cumhuriyetinin, diplomasisinin yıllardır özenle, emekle ördüğü itibarı yaratılan bu diplomatik krizle yerle bir edilmiştir. Beraberinde yaşananlar yurt dışındaki temsiliyetlerimizin gücünün düşmesi anlamına da geliyor. Ve biliyoruz ki, uluslararası itibar ve güven bir kere zedelendimi yeniden inşası çok uzun yıllar alır. Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" sözünün ne kadar doğru olduğunu ne yazık ki yaşayarak öğrenmek zorunda kalacağız.