Amerikan diplomasisini ve düşünce kuruluşlarının açıklamalarını yakından takip eden gazeteci Mutlu Civiroğlu, Suriye'de varlığını daha belirginleştireceğini açıklayan Rusya'nın bölgedeki varlığına ve değişen denklemlere, yine bu durum karşısında ABD'nin alacağı tutuma ve Rojava'da beklenen gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Rusya'nın bölgedeki varlığının artmasının, ABD ve PYD ilişkilerini yakın gelecekte daha da yakınlaştıracağını savunan Çiviroğlu, "ABD için bölgede Kürtlerden daha ideal bir çözüm yolu gözükmüyor. Önümüzdeki dönemlerde Rojava Kürtleri ile ABD ilişkilerinin daha güçlenmesi kuvvetle muhtemel," dedi. Çiviroğlu, ABD ve Rojava Kürtlerinin ilişkilerine ilişkin olarak, "YPG ve PYD özelinde Rojava Kürtleri, Amerika’nın yeni şekillenmekte olan Suriye politikasında daha da önemli bir aktör olacağının sinyallerini görüyoruz. Yakın zamanda maddi, askeri ve teknik açıdan özellikle YPG’ye yapılacak yardımlar kuvvetli ihtimal. Son dönemlerde Washington’da YPG’ye silah yardımı yapılması, hatta 'eğit-donat' programının tamamen YPG’ye endekslenmesi de yüksek sesle dillendiriliyor," diye belirtti.

Çiviroğlu, Türkiye’nin İncirlik’i ABD‘ye açmasının altındaki en büyük nedenin ABD’nin Suriye Kürtleri ile gelişen ve sağlamlaşan ilişkisini yok etmek olduğunu da söylerken, "İncirlik kozu bile ABD ile YPG ve PYD ilişkisinin ilerlemesine engel olmadı," diye de belirtti.

PYD'nin 6. Kongresi'ne de değinen Çiviroğlu, kongreyi, "adeta birkaç yıldır toplanamayan Kürt Ulusal Konferansı’nın bir hazırlığı" olarak niteledi.

İşte Çiviroğlu'nun Jiyan.Org'dan Pınar Yiğitoğulları'nun sorularına verdiği yanıtlar:

ABD 4 parçadaki Kürtlerle ayrı siyaset uyguluyor, bunun nedeni ve sonuçları açısından değerlendirebilir misiniz. Bu farklı siyaset sonucunda ABD özellikle Türkiye parçasında gözden çıkarıyor diyebilir miyiz?

4 parçadaki Kürtlerin içinde bulunduğu koşulların farklı olması, ABD‘nin bu şekilde  farklı siyaset uygulamasındaki asıl neden. Her parçanın bulunduğu devletlerin durumları ve Kürtlerin bu devletlerle olan ilişkileri, hakları, yaşam koşulları birbirinden farklılık gösteriyor. Kürtlerin de kendi içlerinde bu anlamda tek tip bir siyasetleri oluşamıyor bu nedenle. Amerika konuya siyasi, ekonomik ve konjonktürel anlamda daha realist baktığı için durum izlediği siyaset de bu şekilde seyrediyor. Örneğin Türkiye’deki sorun ne Irak, ne Suriye, ne de İran gibi. Demokratik sistem çok daha farklı işliyor bu ülkelerin her birinde. Türkiye‘de her türlü eksikliğine rağmen parlamenter sistem var, demokrasi var, seçimler var, temsiliyet ve hak mücadelesi açısından belli araçlar mevcut. Ancak diğer üç ülkede bu imkânlar daha sınırlı ya da yok. Örneğin Irak’ta güneyi Şii, ortası Sünni, kuzeyi Kürtler diye coğrafik olarak ayrılmış. Ancak Türkiye‘de daha iç içe geçmiş. Amerika bu gerçeklik üzerinden hareket ediyor olmasına karşın, Kürtlerin birbirine olan yakınlığının da farkında. Kobane’de örneğin yüzlerce kuzeyli gencin savaştığını ve canını feda ettiğini görmüyor değil. Mesela HDP gibi bir partiyi düşünelim. Kürt sorunun merkezine koyan böylesi bir partinin Irak‘ta, Suriye‘de var olma şansı pek yok. Kısacası ABD de her parçanın kendi karakteristiğine uygun siyaset üretmeye çalışıyor.

Sorunun diğer parçasına gelecek olursak, ben ABD’nin Kürtleri gözden çıkardığına, ya da sıkça kullanılan tabirle ‘sattığına’ inanmıyorum. Bu Türkiye‘de, özellikle de hükümetin yaratmaya çalıştı çalıştığı bir algı ve aslında ABD‘de bir karşılığı yok. Türkiye PKK’ye yaptığı bombardımanlarla ilgili olarak başlangıçta, “biz bu saldırıları ABD ile beraber yapıyoruz” şeklinde bir algı yaratmaya, izlediği siyasetin ardında bir destek varmış izlenimi yaratmaya çalıştı ki bu kesinlikle doğru değil. Zaten Washington da birçok defa bu konuda açıklama yaptı. Ankara’nın özellikle İncirlik üssünü açtıktan hemen sonra PKK saflarına ağır bombardıman yapmasını bir şekilde meşrulaştırma çabası içinde olduğu anlaşılıyor. Ancak ABD’nin önemli gazeteleri, düşünce kuruluşları ve yazarlar bu saldırıların endişe verici olduğunu belirttiklerini görüyoruz. Yine, hükümetten de orantısız güç kullanılmasının durdurulması ve her iki tarafın barış sürecine dönmesi yönünde çağrılar var.

Eğer Amerika Türkiye’yi desteklemiyorsa neden daha sert bir tutum sergilemiyor öyleyse?

Türkiye‘ye jeopolitik, stratejik konumu itibariyle daha sert bir yaptırım uygulanamadığından, Türkiye biraz dünyanın şımarık çocuğu gibi davranıyor. Obama yönetiminin tavrı müttefikleriyle olan sorunları dışarıya yansıtmadan, daha sessizce halletmeye çalışmak. O nedenle de pek göremezsiniz bir müttefikin açıktan, sertçe eleştirilmesini. Ama yine de yıllık raporlarda ve Obama ve diğer üst düzey yöneticilerin açıklamalarına Türkiye’nin IŞİD vb. radikal örgütlere karşı daha etkin mücadele içinde olması gerektiği çokça dillendirildi. Aynı şekilde düşümce özgürlüğü ve basına yönelik baskılar konusunda gittikçe kötüleşen duruma sıkça vurgular yapılmakta.

Bir de tabi ABD’nin Demokratları ve Cumhuriyetçileri arasındaki fark burada kendini belli ediyor. Demokratlar dış siyasette sorunları daha çok diyalogla çözmek ister ve bunda ısrar ederler. Cumhuriyetçiler bu anlamda daha sert ve silahlı yöntemleri kullanmakta daha rahatlar.

İncirlik’ten bahsediyordunuz. Biraz açar mısınız?

Türkiye’nin bunca zamandan sonra İncirlik’i ABD‘ye açmasının altındaki en büyük neden, ABD’nin Suriye Kürtleri ile gelişen ve sağlamlaşan ilişkisini yok etmek. IŞİD’e karşı bölgede en güçlü ve tutarlı direnişi yapan YPG ile ABD ve Batı arasında gelişen diplomasi, YPG’nin uluslararası alanda kazandığı takdir ve sempatinin, hükümette oldukça ciddi rahatsızlığa yol açtığı, özellikle de YPG’nin Girespi’yi (Tilabyad) ele geçirmesinin bu rahatsızlığın doruk noktası olduğu görülüyor. Burada var olan algı hükümetin bu gelişmekte olan ilişkileri durdurmak, mümkünse yok etmek için İncirlik‘i bir taktik olarak ABD’ye açtığı. Türkiye’nin İncirlik kozunu oynamadan evvel YPG‘yi itibarsızlaştırmak için yoğun bir kampanya yürüttüğü, özellikle de ‘etnik katliam yapıyorlar‘ şeklinde propaganda yürüttüğü ama bunun uluslararası alanda pek de de kabul görmediği görülüyor. Zaten böylesi bir iddia doğru olsaydı, sayfalarca belge ve saatlerce haber olurdu medyada. Netice olarak İncirlik kozu bile ABD ile YPG ve PYD ilişkisinin ilerlemesine engel olmadı. ABD hiçbir zaman Türkiye’nin istediği gibi YPG‘yi PKK ile aynı statüde görüp değerlendirmeyeceğini net şekilde belirtti, ‘güvenli bölge’ talebine de aynı netlikte olumsuz karşılık verdi. Türkiye sürekli kendi gündemini, siyasetini ve çıkarlarını elde edebilmek için diretse de, savaşın başından beri ABD kesinlikle tavrını değiştirmedi. Hatta geçenlerde General Austin açıkça senatoda YPG’yi bir kez daha övdü ve bölgede IŞİD ile mücadeledeki önemine vurgu yaptı. Güvenli bölge konusunda da Türkiye iç siyasette benzer bir kamuoyu oluşturma ve ABD’nin bu konuda onay verdiği izlenimi yaratmaya çalıştı defalarca. Ancak her seferinde ABD yetkililerinden son derece net ve aksi durum belirten karşılık gördü.

Türkiye’nin IŞİD‘e sınır geçişini kolaylaştırma ve silah yardımı yaptığı yolunda kuvvetli iddia ve veriler var. Bu konuda ABD neden çekimser kalıyor olabilir?

ABD başından beri Türkiye ‘ye, bu savaşta koalisyon tarafında ve daha aktif rol alması için baskı yapıyor. CNN gibi önemli bir yayın kuruluşu bile Türkiye için ‘Jihadist highway ‘ (Jihatçıların otoyolu ) tabirini kullandı, Hatay ‘dan jihatçıların nasıl kolaylıkla sınırı geçtiklerine dair defalarca haber yapıldı. Bunlar ABD ve dünyanın başka ülkeleri tarafından bilinen gerçekler, ancak daha önce de söylediğim gibi, ABD özelinde bu tarz siyaset yani diyalogla çözüme ulaşma yöntemi demokratlara has bir tutum. Seçimlerden hemen sonra Obama‘nın bu konuda bir uyarısı da oldu ve ‘Türkiye daha çok adımlar atmalı ’dedi. Bütün bunlar Türkiye’nin bu savaşta aldığı gönülsüz pozisyonun iyi görüldüğü anlamına geliyordu ve İncirliğin bir anlamı da buydu. Deyim yerindeyse uluslararası alanda zedelene itibarı ve sertçe eleştirilere maruz kalan durumun içinden çıkmak için verildi İncirlik.

Amerika için öncelik Türkiye’nin yaptıklarından ötürü cezalandırılması, rencide edilmesi değil, asıl onun fiilen harekete geçirilmesi. Amerikan basını ve düşünce kuruluşları Türkiye’nin IŞİD‘e olan desteğini sürekli gündeme getiriyorlar. Ancak daha önce de dediğim gibi jeopolitik konum ve önemi dolayısıyla, yaptırımlar da son derece sınırlı ve bu durumun sağladığı avantajı sonuna kadar kullanıyor Türkiye. Bu arada ABD son zamanlarda sıklıkla hem Türkiye‘ye hem PKK‘ye çatışmalara son verip tekrar müzakerelere dönülmesi çağrısını tekrarlıyor. Şunun da çok farkında ki, Rojava Kürtleri Türkiye‘de yaşanan savaştan dolayı olumsuz etkileniyor ve moral kaybediyorlar. Bu moralsizlik hali, IŞİD‘le savaşan YPG güçlerinden belirgin şekilde anlaşılıyor. ABD bunun farkında, tüm Kürtlerin bir elin farklı parmakları gibi dağılmış olsa da aslında aynı elin uzantısı olduğunu, bu nedenle birbirinden fazlasıyla etkilendiğini görüyor. Türkiye-PKK arasında olacak müzakereler için son günlerde gözlemci olmayı bile önerenler oluyor.

John Kirby’nin geçtiğimiz günlerde basın açıklaması içinde geçen AKP dışında farklı bir hükümet ile de çalışırız söylemini nasıl değerlendirmek gerekir?

Hatırladığımız gibi AKP iktidara gelmeden evvel ve ilk yıllarında ılımlı ve reformcu bir tutum izliyordu ve ABD için bu olumlu bir durumdu. Kürtlerle sağlanacak barış girişimleri ABD tarafından olumlu karşılanıp destek görüyor. Bunun tersi ise ne ABD ne de Avrupa ülkeleri açısından olumlu değerlendirilmez, öyle olduğunu da görüyoruz. Bugün 5000 tane korucu alınacağına dair açıklama yapıyor hükümet. Bu 30 yıldır denenmiş ve başarılı olmamış bir uygulama. Bunlar kaygı verici gelişmeler. Burada söylenen şey, seçimler yakın ve Türkiye hem NATO üyesi ülke olması, hem de konumu itibariyle mevcut ilişkileri benzer çizgide ABD ile götürecektir, iktidarda hangi parti veya koalisyon olursa olsun.

Rusya’nın Suriye ‘ye vereceğini açıkladığı yardım bölgedeki dengeleri nasıl şekillendirebilir?

Rusya bu savaşın içinde her zaman vardı. Şimdi varlığını daha güçlendireceğini açıklıyor aslında. Radikal İslama karşı en büyük çarenin Esad olduğu iddiasıyla Rusya bu savaşta Esad‘ı desteklediğini söylüyor. Hatta Moskova Avrupa‘ya da geçenlerde mülteci krizinin en büyük nedeninin bu radikal İslami terör olduğunu ve buna karşı Avrupa’nın da Esad‘ı desteklemesi gerektiğini ifade etti. Hem istihbaratını güçlendirdiği, hem de Lazkiye civarında üs kurduğuna yönelik bilgiler var. Tabi bütün bunlar ABD açısından Suriye‘de Rusya‘ya karşı bir pozisyon alma yolunda hamle yapmaya itiyor. Suriye ABD için Rusya ‘ya bırakılmayacak kadar önemli bir ülke. Burada Akdeniz, Türkiye ve tüm Ortadoğu söz konusu. Durum böyleyken de Rusya‘nın bu alandaki her adımı ABD‘yi oldukça ilgilendirir ve adımlarını da belirler. Bu nedenle bölgede hem IŞİD’le mücadelede diğer muhalif gruplardan farklı olarak, başından beri değişmeyen tutumları, hem rejime karşı değişmeyen istikrarlı duruşu anlamında, ABD’nin en güvenli şekilde iş birliği yapacağı kesim Kürtler. Rusya‘nın bölgedeki varlığının artması, ABD ve PYD ilişkilerini yakın gelecekte daha da yakınlaştıracak bu nedenle. Bütün bunlarla beraber ABD artık Kürtlerin laik, farklı etnik kökenlerin ve inançların eşit şekilde birlikte yaşayabildiği, kadına önem ve yaşamın her alanında yer veren karakterini çok yakından tanıdı. Bunların hepsi toplandığında ABD için bölgede Kürtlerden daha ideal bir çözüm yolu gözükmüyor. Önümüzdeki dönemlerde Rojava Kürtleri ile ABD ilişkilerinin daha güçlenmesi kuvvetle muhtemel. Kürtlerin kanton sistemi tüm Suriye için ideal bir sistem olarak görünmeye ve dillendirilmeye başladı.

Son 2 aydır YPG Amerika‘nın Suriye siyasetinde baş aktör konumuna geçti. En üst düzeydeki yetkililerce de dillendirilmeye başlandı bu durum. Kobane ve Tel Abyad zaferlerinin, Savunma Bakanı Ashton Carter, General Dampsey,  CENTCOM Komutanı General Austin tarafından olumlu olarak değerlendirildiğini izliyoruz. Diplomatik anlamda da Suriye Kürtleri en üst düzeyde diyalog halinde Amerika ile. Birkaç gün önce Avrupa’da bir görüşme oldu Amerika ile PYD arasında. Yine koalisyonun önemli ismi Brett McGurk’un kamuoyuna duyurduğu gibi, Hewler’de de Mesud Barzani ve Salih Müslüm arasında önemli bir görüşme oldu ve bu görüşme Washington’un PYD’ye verdiği önemin görülmesi açısında oldukça önemli. Yani Washington uluslararası kamuoyuna PYD’nin siyaseten Suriye’deki en önemli müttefiki olduğunu ifade ederken, KDP’ye de ilişkilerini düzelt mesajı veriyor. Zaten KDP heyetinin de PYD’nin 6. Kongresine üst düzeyde katılması ve Barzani’nin sıcak mesajı da gelişmekte olan ilişkileri gösteriyor.

Bu kongre ne anlattı size?

Öncelikle PYD’nin Kürt kamuoyunda kazandığı itibarın görülmesi açısından oldukça önemli. HDP, KDP, YNK, Goran ve hem Kürdistan Bölgesi hem de diğer parçalardan birçok partinin kongrede hazır bulunması, PKK’nin mesaj yollaması göze çarpan şeyler. YPG’nin Kobane’de IŞİD’i bozguna uğratması ile başlayan sürecin Kürtlerin kolektif bilincinde yarattığı müthiş etki ile Rojava’nın Kürtleri birleştirici rolünün görülmesi açısından da enteresan bir tablo oluştu bu kongreyle. Adeta birkaç yıldır toplanamayan Kürt Ulusal Konferansı’nın bir hazırlığıydı kongre. Yine, görev süresi dolmasına rağmen, delegelerin ısrarıyla yeniden eş başkanlığa seçilen Salih Müslüm’ün de hem iç, hem de dış kamuoyunda gördüğü kabulün de tasdik edilmesi açısından önemli oldu bu kongre.

Kısaca belirtirsek yakın zamanda ne bekliyor Rojava’yı?

YPG ve PYD özelinde Rojava Kürtleri, Amerika’nın yeni şekillenmekte olan Suriye politikasında daha da önemli bir aktör olacağının sinyallerini görüyoruz. Yakın zamanda maddi, askeri ve teknik açıdan özellikle YPG’ye yapılacak yardımlar kuvvetli ihtimal. Son dönemlerde Washington’da YPG’ye silah yardımı yapılması, hata ‘eğit-donat’ programının tamamen YPG’ye endekslenmesi de yüksek sesle dillendiriliyor. Ayrıca, Rojavalı siyasetçilerin ve diğer önemli şahsiyetlerin yakın zamanda Amerika’ya sıkça ziyarette bulunacakları da uzak ihtimal değil.