Başbakan olduğu günden beri konuşmalarına az – çok bakıyorum. Vasatın altı desem kağıt kalemin hatırı kalır. Zaten dinlemeyi hepten bıraktım. 

Davutoğlu rüyalarında Hegel ile konuştuğunu, tartıştığını söylüyordu. Kitap düşmanı bu ülkenin çıtasını yüksekten görmek istediğinden işi rüyalara havale etmişti. Tinin fenomenolojisinden bahsederken onu tinden imandan edip fırlattılar köşeye… Binali henüz kiminle aşık tuttuğunu söylemedi. Rüyalarında inşaat ihaleleri görmekten sıra Descartes’e gelir mi? Hiç sanmam…

İlk konuşmasını hatırlarsanız, son cümlesini “terörün kökünü kazımaktan” bağladı. Bu ülkede en çok iş gören en fazla suç işleme fırsatı veren cümle budur. Kendisi de direk atladı bunun üzerine…

Sonra ne oldu?

Allah çarptı… sesi kısıldı! Ööö böö rrr zzz deyip durdu. Bu halini bile alkışladı yandaşlar. Ne dediğini kimse anlamadı Binali’nin. Zaten ne dediğinin önemi yok.

İkinci atraksiyonu gecikmedi!

O kadar yapay ve sahte bir duruşu var ki, işaretler beklendiği gibi gelişti. Sabah – akşam Erdoğan demeye başladı… Katıldığı miting, açılış türü ne olursa olsun sözü Erdoğan’a getirdi. Bahsetmese ölecekmiş gibi. Sürekli özür dileyen Çehov karakterinin kanepede ölmesine benzer bir durum. İçten içe bir titreme, korku, terleme. Bu o kadar açık ki. Çünkü bu koltuğa kiralık olarak oturduğunu biliyor. En ufak sadakatsizlikte kira pahalı olacak! Adını sorsan Erdoğan, günaydın desen Tayyip diyor. Gerçekten patolojik bir durum… Mekke’de satın alınan kore malı sahte radyonun çıkardığı sesle yarışabilecek sese sahip olma başarısı dışında bir başarısı olmayan bu non – politik kişilik, şimdi yeni bir kelimeyi kullanmaktan başka bir şey yapmaz oldu. Son dönemlerde dilinden düşürmez oldu. 

Bu kelime: fitil…

Bir fitil aşkıdır almış başını gidiyor. Madem Osmanlı hayalleri bol ve kendilerini yeni Osmanlılar olarak görüyorlar, o halde “fitilci başı” diye çağıralım onu. Sevinir bu unvana herhalde. Hak ediyor kanımca… 

Fitil fitil burunlarından getireceğiz diyor. Fitil gibi bilmem ne edeceğiz diyor. Peki bunları kime diyor? Kime olacak, Kürtlere elbette…

Neymiş belediyeler yardım ediyormuş, halk destekliyormuş, operasyonlara karşı geliniyormuş, devlete karşı direniliyormuş, yazıp çiziliyormuş… İşte tüm bunlardan ötürü Kürtlerin burunlarından fitil fitil getirilecekmiş.

Adeta bir erkeklik gösterisi, histerik – yaralı bir bilinçaltı patlaması. Güç bende, vuracam kırbacı diyor. Oysa bu cümleleri ve maçoluğu Freud görse anında derdi “bırak bu komik feodal gururları, kibirli böbürlenmeyi. Kişisel sorunlarını bu yolla örtbas edemezsin”…

Evet korku, başarısızlıklardır bunları söyleten.

Nefretle sulanmış bir beyin ve fütursuzca yok etme hatta bu topraklardan silme isteği… Dağın öteki yüzü ise ortada. Her gün bir yere yalvarma halleri, her gün bir yere mektup göndermeler. Putin aşıkken bile bu kadar mektup alıp göndermemiştir. Külhanbeyliği safsataları ve her dakika yalanıp yutulan tükürük... Birkaç haftaya Almanya’dan da özür dilerler. Soykırımı tanıyın elbet, zaten AKP döneminde olmadı ki… vs. vs…

Peki aslında olan ne?

Toparlarsak, özetle ve tek kelime ile olan şu: Başta Binali ve Erdoğan olmak üzere, burunlarından fitil fitil geliyor, getiriliyor. 

İçeriden genişleyen toplumsal birliktelik ve hınçtan, dışarıda patlayan ve her biri bir trajediye dönüşen politikalardan, Cizre, Nisêbîn (Nusaybin), Sûr, Gever’de (Yüksekova) yenilen darbelerden, çözülen faşizm faaliyetlerinden burunları sürtüyor. Olan budur, gerçek budur… 

Ne diyordu Brecht?

Bir gün gelecek ve avaz avaz durun diyecekler ama kimse durmayacak…

Burunlarından fitil fitil gelecek…