Kılıçdaroğlu, “Şimdi roller tamamen değişti. Değişimi dönüşümü isteyen biziz. Statükonun temel aktörü ise AKP” görüşünü ortaya koydu. CHP lideri, Kürt sorunu konusunda ise, “Yeni cenazeler gelmemeli. Bir oy da gelmesin ama bir cenaze de gelmesin. Bu mümkün” dedi.

 

Kılıçdaroğlu Milliyet'ten Meriç Tofalar'ın sorularını yanıtladı. İşte o söyleşi:

 

Kurultay bitti, CHP’de ne değişti, ne değişecek?

Akademi’de Hamza Eroğlu’nun Devrim Tarihi adlı kitabı vardır. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya yerle bir edilmiş, ABD’li general, Alman generale diyor ki; ‘Almanya’da taş taş üstünde kalmadı. Almanya uzun süre toparlanamaz.’ Alman generalin verdiği yanıt çok ilginç: ‘Evet, Almanya’da taş taş üstünde kalmadı ama Almanya’nın üniversiteleri ayakta.’ Geldiğimiz noktada Alman generalinin dediği haklı çıkıyor. AKP bazen vatandaşın ağzına bir parmak bal sürülüyor. Geçmiş 2 yıla bakınca CHP’de çok şey değişti. Yüzde 10 seçim barajını hiçbir zaman seslendirmezdik. Darbe yasalarını sistemimizden tümüyle temizleyelim diyoruz. Karşımıza çıkan tek engel var; AKP. Uludere’ye biz gittik. Beraber gidelim dedim. Başbakan gidemiyor. Yani roller değişti. CHP’nin batıdaki imajı şöyleydi; ‘AKP değişim ve dönüşüm yapmak istiyor ama CHP muhafazakar, tutucu. AKP’nin dinamizmini engelliyor.’ Şimdi roller tamamen değişti. Değişimi dönüşümü isteyen biziz. Statükonun temel aktörü ise AKP.

 

AKP, 2000’li yılların başında solun boşalttığı alana daha çok girdi. Şimdi ise daha muhafazakâr bir yol izliyor. CHP, onun boşalttığı, daha özgürlükçü, daha sivil alanı mı hedefliyor?

Aynen öyle. Daha sivil, daha demokrat, daha özgürlükçü, daha sosyal, insana dokunan, insanın sorunlarını çözmeye odaklı, inançlarını ve etnik kimliğini sömürmeyen.

 

Kurultay konuşmanızda muhafazakar kesime hiç seslenmediniz. AKP’nin oturduğu bir muhafazakar İslamcı alan var. Oraya dönük bir projeniz olacak mı?

Toplumun bizim mütedeyyin dediğimiz kesimine hep saygı duyduk. İhsan Özkes “Atatürk, CHP ve Din” adlı bir kitap yazdı. Bu kitabı binlerce bastık, dağıttık CHP’yi bilsinler diye. Belki kurultayda bunlar söylenebilirdi ama biz bu genel çerçeveye bağlı kalarak yürüyeceğiz. Bizim bir program çalışmamız da var. Ne kadar değişim diyorsak, bunu bir de yazılı hale getirmemiz lazım. En son, Hollande’ın hem seçim stratejisini getirttik. Bu çalışmayı taslak olarak hazırlayacağız. Daha sonra bu çalışma bütün illerde, ilçelerde tartışılacak. Aynı anda aydınların da tartışmasına açacağız. Sonra olgunlaştırıp, bir program yapacağız. Somut hedefleri olacak, kısa, öz. O yine bir kurultay gerektirecek ancak seçime yetişmeyebilir.

 

Ahmet Altan bir yorum yaptı; “Blair, ‘Thatcher’ın yaptığını daha iyi yaparım’ diye geldi. AKP de ‘şunları yaparız’ dedi. Şimdi CHP de bunlara muhalif olmak yerine ‘ben ondan daha iyi yaparım demesi lazım” diye bir yorum. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? “Kılıçdaroğlu’nda böyle bir cesaret var mı?” diye sordu.

Evet. Cesaretin ötesinde, böyle bir güvenimiz var bizim. Güven olmadan cesaret olmaz. Kendimize güvenimiz var. AKP’den daha iyi yapacağımıza dair güvenimiz var. Daha demokratik Türkiye, daha özgürlükçü Türkiye, artı AKP’nin hiç ağzına almadığı, üreten bir Türkiye. Biz CHP olarak doğrudan doğruya sorunu yaşayanlarla temasın yollarını arıyoruz.

 

Genelkurmay Başkanı ile Başbakan Dolmabahçe’de görüşüyor. Bir de Türk jetinin düşürülmesi meselesi var. Siz iktidara hep taşeronluk suçlaması yapıyorsunuz. Oradaki kastınız nedir?

Batıdan, egemen güçlerden gelen bir telefonunun gereğini yerine getirmek gibi bir görev üstlendik. Onlar ateşi elleriyle tutmak istemezler ama bunu yapacak bir maşayı her zaman tercih ederler. Biz o maşa görevini üstlenmeyelim.

 

Telefon derken Beyaz Saray’ı mı kastediyorsunuz?

Neyi kast ettiğimi herkes biliyor.

 

Suriye ve düşen uçak meselesi ile ilgili olarak askerlere yönelik eleştirileriniz de oldu.

İlk kez böyle garip, doğru olmayan ve sonunda alay konusu olduğu bir sürecin içine girdi hükümet ve Genelkurmay. Biz sorduk; “Açıklamaları niye Genelkurmay yapıyor”. Niye, çünkü ona yaptırıyorlar. Yıpransın diye yaptırıyorlar. Başka ne olabilir.

 

Kurultay konuşmanızda cinayet hükümlüsü ülkücülerin tahliye edilmesine değinmemeniz eleştirildi.

İlla hapiste kalsın diye negatif bir söylemle toplumun önüne çıkmak çok doğru olmazdı diye düşünüyorum.

 

Peki CHP artık Güneydoğu’ya daha iyi mi sesleniyor, ne tür tepkiler alıyorsunuz?

Olumlu yankılar alıyoruz. Bunlar ne kadar sandığa yansır bilmiyorum. Ama bu sandığı aşan bir sorun. Bu oy kaygısıyla çözülmesi istenen bir sorunun çok üstünde. Bu insanların karşılığı canlarıyla ödedikleri bir sorun. Oy kaygısıyla yola çıkmak doğru değil. Ortada cenaze var derken hep kalkan cenazeler var. Toprağa gömüyoruz ama yenisi geliyor. Ve toprağa gömen baba düşünebiliyor musunuz? Evlat acısı dediğiniz bir olay var. Eş, çocuk, anne baba... Bunu durdurmamız lazım. Yeni cenazeler gelmemeli. Bir oy da gelmesin ama bir cenaze de gelmesin. Bu iklim yaratılabilir. Ben umutsuz değilim.

 

Kurultay konuşmanızda aydınlara seslendiğiniz bölüm çok dikkati çekti

Aydın topluma karşı sorumluluğu olan kişidir. Bütün siyasi partileri yeri gelirse en sert şekilde eleştirir. Eğer bir ülkede demokrasi askıya alınmış, özgürlükler kısıtlanmışsa ilk tepkiyi gösterecek kişi aydındır. Toplum aydından şunu bekler; “Bir çıkış yolu göster bana”. Aydına sitemim biraz da aydını yüreklendirmek için. Cesur olsunlar. Bir sanatçının bir cümlesi bazen milyonları harekete geçirebiliyor. Aydına diyorum ki, konuşun. Toplum sizden çok şey bekliyor. Çünkü siyasetçinin konuşmasına toplum her zaman bir marj koyar. Bu politikacıdır der. Ama bağımsız düşünen bir aydına marj koymaz. Ben aydınların vicdanına sesleniyorum.

 

'UYGUN BİR İKLİM YARATABİLİRİZ'

Kurultay konuşmanızda da Kürt sorununa değinirken cenazeyi kaldırmak gerektiğini söylediniz. Bu konudaki yaklaşımınızı biraz açar mısınız? Sol vizyon çerçevesinde bu sorunun çözümünü nereye yerleştiriyorsunuz?

Bu sorunun çözümünün kolay olmadığını herkes biliyor. Sorunun çözümünde ana tema toplumsal bir uzlaşmanın sağlanmasıdır. Bu desteği sağlamanın bir yolu var.

Buna uygun bir iklimin yaratılması. Olumsuzluk sayın Başbakan’ın hemen ertesi gün MHP ve BDP ile ilgili sert söylemleri idi. İklimin yaratılmasına katkı vermek söylemi yumuşatmaktan geçiyor. Bizim bazı ifadelerimizi MHP eleştiriyor. Mesela sayın Cemil Çiçek daha uygun bir dil kullandı. Ben, hala çok olumsuz değilim ısrarcı olacağım. Bu iklim yaratılabilirse emin olun biz masaya gelip konuşabiliriz.