Dr. Mustafa Peköz / Sendika.org

Ortadoğu’da güç dengeleri, stratejiler, taktik planlar neredeyse aylık olarak değişiyor. Uluslararası ve bölgesel güçlerin, kendi politik ve ekonomik çıkarlarını hesaba katarak süreci kendi lehlerine kullanmaya çalıştıkları biliniyor.

Suriye eksenli yürütülen rekabet ve çatışmada kimin kazandığı veya kimin kaybettiğini şimdiden kestirmek zor olsa da, rekabet ve uzlaşma politikaları yeniden şekilleniyor. Suriye’de politik dengeleri kendi lehine değiştirmek isteyen Rusya ve ABD eksenli çatışmanın, son üç aydır çok daha belirgin olarak bir uzlaşıya doğru kaydığı görülüyor.

Rusya’nın Suriye politikasının çok daha kabul gördüğü artık bütün uluslararası ve bölgesel güçlerin kabul ettiği bir realitedir. ABD, Rusya’nın Suriye politikasını kabul etmekle kalmadı, aynı zamanda İran politikasında da belirgin bir değişikliğe gitti. İran konusunda Rusya ve Çin ile belirli bir uzlaşı sağladı ve ‘yumuşak’ geçiş politikasını devreye koydu.

ORTADOĞU'NUN HARİTASI DEĞİŞİRKEN

Küresel güçlerin bölgesel çatışma ve rekabeti, devletlerin mevcut statükosunu da bozuyor. Bu onların doğrudan istediği ve planladığı bir durum olmamakla birlikte, çatışma ve rekabet bu tür ilişkileri zorunlu kılıyor. Bu değişikliğin en somut yansıması, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra çizilen sınırların değişmeye başlamasıdır.

Tam bu noktada ön plana çıkan ve özellikle bölgesel ilişkiler bakımından son derece önemli olan Kürdistan parçaları kendi tarihsel gerçekliği içerisinde artık yeni bir statü ve konumlanmayla Ortadoğu’nun dengelerini değiştirmeye başlamıştır.

Her devletin iç politik sorunu olarak görülen ‘Özerk Kürdistan’ların ortaya çıkışı, sadece İran, Türkiye, Irak ve Suriye gibi statükocu devletlerin değil, aynı zamanda ABD, AB, Rusya ve Çin gibi ülkelerin mevcut Ortadoğu politikalarını da yeniden şekillendirecektir. Bu bakımdan, özellikle bugünkü politik konjonktür içerisinde ortaya çıkan iki Kürdistan bulunuyor: Güney ve Batı Kürdistan.

Özellikle Suriye’nin iç politik dengeleri nedeniyle Kürtlerin kendi politik gücünü örgütlemesiyle Rojava olarak tanımlanan Batı Kürdistan’ın özgürleşmesi, artık kabul görüyor.

Ortaya çıkan iki Kürdistan’ın bölgesel yansımaları nasıl olacak? Kendi aralarındaki ilişki nasıl şekillenecek? Bölgesel güçler, nasıl birer Kürdistan istiyorlar? Uluslararası güçler, iki Kürdistan arasındaki politik dengeyi nasıl şekillendirecekler? Tersten iki Kürdistan’da yaşayan Kürt halkının yaklaşımı nasıl olacak? Bu sorulara verilecek yanıt, hem Ortadoğu’nun 21.yüzyılın ilk çeyreğinde nasıl dizayn edileceğine, hem de bütün Kürdistan coğrafyasının  jeopolitik geleceğine dair bize önemli ipuçları verecektir.

Suriye’de mevcut politik dengelerin nereye doğru evirileceğine dair belirli bir politika oluşmuş durumda. Bu politik dengeler içerisinde özellikle Kürtlerin pozisyonunun netleşmasi istenmiyor. Türkiye ve İran başta olmak üzere birçok güç ikinci bir özerk Kürdistan’dan yana değil. Ancak Rojava devriminin sarsıcı etkileri, uluslararası güçlerin Kürtleri üçüncü politik bir güç olarak görmek zorunda kaldığını ve Suriye’nin politik yapısının yeniden dizayn edilmesi sürecine katmak zorunda kaldıkları anlaşılıyor. Bu bakımdan Rojava’nın politik pozisyonu, çok olağanüstü gelişmeler olmadığı sürece, bugünkünden geriye düşmez, ama ileriye doğru gider.

PYD'NİN İHMAL EDİLEMEZ BAŞARISI

PYD ve YPG’nin özellikle El Nusra ve IŞİD karşısında gösterdiği müthiş başarı, sadece Rojava için değil, aynı zamanda Suriye genelinde başarılı ve etkili politik ve askeri bir strateji izlediklerini ortaya koyuyor. Özellikle ABD ve Rusya bakımından ciddi bir sorun olan El Kaide destekli radikal İslamcı hareketlerin geriletilmesinde Kürt askeri güçlerinin oynadığı rol, politik denklemi kaçınılmaz olarak etkileyecektir.

Esad rejimi karşısında tek örgütlü ve inisiyatifli gücün Kürtler olduğunu ve kendi bölgelerinde kontrolü bir bütün olarak sağladığını gören küresel güçler, Batı Kürdistan’ı özerk bir bölge olarak kabul etmekten başka şansları bulunmadığını da görüyorlar. Rojava’nın statüsü resmileştirilmeden Suriye’de politik istikrar sağlanamayacağı anlaşılmış durumda. Bu bakımdan Suriye’nin yeni politik ilişkilerinde ve gelecekte hazırlanacak bir anayasada, Rojava/Batı Kürdistan tıpkı Güney Kürdistan gibi  resmi düzeyde kabul gören bir ‘Özerk Kürdistan’ olacaktır. Mevcut politik veriler bunu gösteriyor. Bu bakımdan, Ortadoğu iki Kürdistan ile birlikte yaşayacaktır.

Sorunun esası da bundan sonra başlıyor. İki Kürdistan arasındaki ilişkiler, Kürtlerin bölgesel çıkarları bakımından oldukça önemsenen bir sorundur. Bugün Güney Kürdistan Yönetiminin Rojava politikası, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası güçlerin genel eğilimini de yansıtıyor. Özellikle Rojava’ya yönelik izlenen tecrit politikası, sadece Barzani’lerin ailesel çıkarlarına göre belirlediği bir politika olmayıp, İran-Türkiye ve ABD-AB gibi  küresel güçlerin belirlediği bir stratejidir.

Rojava’da henüz somutlaşmamış ama fiilen var olan ‘özerk’ yönetimin mevcut güç dengeleri içerisindeki konumlanması, daha çok devrimin genel kazanımlarının kalıcılaşmasına göre şekillenecek gibi görünüyor. Bölgesel ve uluslararası güçler de, PYD’nin özellikle bölgesel politikalarının nasıl şekillendireceğinden emin olmadıklarından Rojava politikasını bütünlüklü olarak netleştirmiş değiller.

GÜNEY-BATI ÇELİŞKİSİ

KCK’nin genel politik stratejisi dikkate alındığında, uluslararası güçlerin istediği gibi bir Rojava Kürdistan’ı ortaya çıkmayacaktır. Tersine onlara alternatif bir sosyal-politik model ortaya çıkabilir. Ortadoğu’nun politik dengelerini halklar lehine dönüştürecek özerk bir yapının ortaya çıkması, özellikle bölgesel güçlerin stratejik çıkarlarıyla ters düşecektir. Bunu engellemek için çok yönlü bir politika izleyecekleri açıktır. Güney Yönetimi’nin pratikte uyguladığı ‘tecrit’ politikası da, bu güçlerin istemlerine göre şekilleniyor.

Yaşama geçirilmek istenen planın esası, Kürtler arasındaki stratejik ittifakın geliştirilmesini engellemek ve kutuplaştırmaktır. Bunun en somut hali, tek ülke, tek ulus ama birbirleriyle çatışmalı iki ‘özerk’ bölgenin oluşturulmasıdır. Güney ve Kuzey Kore modeline benzer bir yapılanma karşımıza çıkartılması söz konusu olabilir. ‘Zengin’ Güney Kore’nin uluslararası alandaki ekonomik gücü ile bir çekim merkezi haline getirilmesi, tersine ‘fakir’ Kuzey Kore’nin ise uluslararası alanda izole edilerek ‘yalnızlaştırılması’ politikası, yıllardır başarılı bir şekilde uygulanıyor.

Benzer bir şekilde ‘zengin’ Güney Kürdistan ile ‘fakir’ Batı/Rojava Kürdistan arasında oluşturulacak politik çatışma ve rekabet, özellikle Türkiye ve İran gibi ülkelerin çıkarları bakımından son derece önemlidir. Aynı şekilde Ortadoğu’ya hükmetmek isteyen küresel güçler de, iki kutuplu ve kendi aralarında çatışmalı Özerk Kürdistan bölgelerinin varlığını tercih etmeye oldukça yatkındırlar. Bu edenle Güney Kürdistan Yönetimini, Rojava ile gerilim politikasını süreklileştirmek için teşvik ediyorlar. PYD lideri ve Yüksek Kürt Konseyi üyesi Salih Müslim’in Güney Kürdistan’a girişinin engellenmesi, söz konusu gerilim yaratma politikasının bir sonucudur.

FAKİR BATI'YA KARŞI ZENGİN GÜNEY

Güney’in ekonomik gücünden dolayı uluslararası alanda artabilecek olan etkisiyle bir bakıma Kürtlere bir model olarak sunulması hedefleniyor. Güney bölgesinin muazzam enerji kaynaklarına sahip olması ve bunu Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara pazarlaması, ekonomik gücünü arttırmaktadır.

Tersten Türkiye’nin Güney ile bu düzeyde bir ilişki içerisine girmesinin en önemli nedenlerinden biri, esasen Rojava’nın Kürdistan coğrafyasında artan politik etkisinin kırılması veya sınırlandırılmasıdır. Böylelikle etrafı kuşatılmış ve izole edilmiş bir Rojava, ne ekonomik ne de politik olarak bir etki yaratabilir. Bu tarz politikaların yaşama geçirilmesiyle, Rojava’nın Kürt toplumu için alternatif bir model olmaktan çıkarılarak, etkisiz bir güç haline getirilmesi hedefleniyor.

Ancak, iki ‘özerk’ Kürdistan’a yönelik belirlenen bu tür politikaların başarılı olması pek olanaklı görünmüyor. Kürdistan gerçeğine uymayan olası bu tür politikaların yaşam bulmasının nesnel koşulları bulunmuyor. Güney ve Batı Kürdistan’ın kendi iç gerçeklikleri dikkate alındığında bunu çok daha somut olarak analiz edebiliriz.

GÜNEY'İN ELİ NE KADAR GÜÇLÜ

Birincisi Güney Kürdistan’daki mevcut hükümetin, toplum üzerindeki etki gücü sanıldığı gibi yüksek değil. Ülkenin muazzam zenginlikleri esasen bölgesel ve uluslararası şirketlere akıyor. Türkiye kökenli şirketlerin Güney Kürdistan’daki çok kapsamlı ve çok yönlü yatırımları bunun somut bir örneğidir. Ayrıca ülkenin zenginliklerinin toplumun hizmetine sunulmadığı, yönetici elite ve onların çevresindeki gruplara aktarıldığı biliniyor. Bu bakımdan Güney Kürdistan halkının mevcut iktidar gücünden rahatsız olduğu, son seçimlerden görüldü.

İkincisi, Rojava/Batı Kürdistan’ın özellikle bölgesel ilişkilerde izole edilmesi politikası da tutmaz. Suriye’nin sahip olduğu enerji yataklarının çok önemli bir kısmı Rojava’dadır. Aynı şekilde, zengin tarımsal alanların büyük bir çoğunluğu da PYD’nin denetim altında tuttuğu bölgelerde bulunuyor. Bu bakımdan, Rojava, ciddi bir ekonomik güce ve potansiyele sahip bulunuyor. Bugünkü savaş koşulları nedeniyle bunun görülmemesi yanıltıcıdır. İç politik istikrarını koruyan ve Suriye’nin dengelerinde güç olan, Cenevre-2 görüşmelerine dahil olan bir Rojava izole edilemez.

GÜNEY BATI'YA MESAFELİ DURURSA KAYBEDER

Bölgesel ve uluslararası güçlerin, kendi çıkarları için belirlediği  politikalardan çok, iki Kürdistan arasındaki stratejik ilişkiler çok daha önemlidir. Bunlar arasındaki tarihsel, politik, ekonomik ve kültürel bağlar, ‘özerk’ Kürdistanların birleşmesinin önemli bir halkasıdır. Dört parçaya bölünmüş bir ülkenin, iki özerk bölgesinin birleştirilmesi son derece stratejiktir. İki kutuplu ve çatışmalı Kürdistan(lar) yerine, birleştirilmiş Kürdistan, Ortadoğu’da oluşturulacak bütün stratejik dengeleri değiştirecektir.

Bu noktada özellikle Güney Kürdistan, Türkiye eksenli politikaları terk etmeli ve Kürtler arasındaki ilişkiye çok daha stratejik yaklaşmalıdır. Ekonomik çıkarları nedeniyle Rojava devriminin karşısında durmak uzun vadede kendisine kaybettirecektir. Rojava devrimini aktif olarak desteklemek ise bütün Kürt coğrafyasında, politik saygınlığının artmasını sağlar. Bütünleşmiş ve ortak hareket eden Kürtler, hem Kürtlerin özgürleşmesi, hem de Ortadoğu halkları için tarihsel bir rol oynayabilirler. Güney bunu oynamak istemezse de, yalnızlaştırılmaya çalıştırılan Rojava, böylesi bir tarihsel rolü oynamaya adaydır.