HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, hakkında 40 yıla kadar hapis istemiyle açılan davada savunma yaptı.

Çözüm sürecinde yaşadıkları zorluklara değinen Önder, "Hayatımın en onurlu dönemi ve en anlamlı çabası sayıyorum onu. Sayın Öcalan'ın gerek ülkemiz, gerek bölgemiz için nasıl bir perspektife sahip olduğunu gördüm. Bu devlet bana 8 koruma tahsis etti. Defalarca suikast atlattık” diye kaydetti. 

HDP Ankara Milletvekili ve İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder hakkında 40 yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın 2. duruşması Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Önder'in Meclis Nöbetçi İdare Amiri olması nedeniyle yarın yapılması gereken duruşma bugüne alındı. Önder'in katıldığı duruşmada avukatı Reyhan Yalçındağ Baydemir hazır bulundu. HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım ise duruşmaya izleyici olarak katıldı. 

'BENİ BURADA YARGILAYACAK HUKUKİ BİR ZEMİN YOKTUR'

dihaber'de yer alan habere göre, yapılan yoklamanın ardından Önder savunma yaptı. Dokunulmazlıklarının Anayasa'ya aykırı bir şekilde kaldırıldığını belirten Önder savunmasına şöyle devam başladı: "Bu uygulamada böyle bir anayasa değişikliği yapılamayacağı için yasa zorlanarak, anayasa ruhuna alenen külle yapılarak bu durum kaldırılmış ve ortaya hukuk garabeti çıkmıştır. Bu bariyer kaldırılmış, bütün dosyalar bu tarafa geçirilmiş ve geçirildiği gün bu bariyer indirilmiştir. Karşınızda dokunulmazlığı olan bir milletvekili olarak bulunuyorum. Heyetin üyelerinden birine şu an bir hakarete tevessül etsem, ya da darp etsem, şu an beni yargılayacak hukuki bir zemin yoktur. Yapacağınız Adalet Bakanlığına fezleke yazmak ve bu konuda yargılanabilmem için yeniden tüm bu hususların işletilmesini sağlamak... Bizi geçmişe götürüp orada yargılama ancak bu yasanın ruhu ile mütenasip olacaktır. Bu da mümkün olmadığına göre, ortada hukuksal garabet söz konusu. Bu anlamda bu yargılamayı öncelikle reddetmenizi diliyorum, ya da Anayasa Mahkemesine bu hususta götürmenizi diliyorum" talebinde bulundu. 

'SİYASETEN BURADA OLDUĞUMU DÜŞÜNÜYORUM'

"Bizim mahkemelere icabet etmeme tutumumuz bu hukuksuzluğun ve bu çarpıklığı teşhir etme amaçlıdır" ifadesini kullanan Önder, "Bizim söylediğimiz fikirlerimiz, meclis kürsüsünden çok farklı değildir. Çünkü isnat edilen suçu biz suç olarak tanımlamıyoruz. Buradan başlayarak bir siyasi değerlendirme yapmak istiyorum, savunma demek istemiyorum. Bu tür ara dönemler, gelip geçtiğinde bu tür yargılamalar, gerek yargılama tarihine gerek demokrasi tarihine pek de hayırla geçmiyor. Bu kötü anılmadan sizi, hukuk sistemini alıkoymak istiyoruz. Sadece son dönem KCK burada ana isnat hususlarından birisi, 2009 ve 2011 yılları arasında 7 bin 983 gözaltı yapıldı. 3 bin 500'ün üzerinde tutuklama yapıldı. Sonra gözaltı sayısı 11 bine tutuklama da 4 binin üzerine çıktı. Bu sayılar ortada tırnak içinde bu kadar 'terörist' olamayacağına göre, bunun siyasal bir şey olduğuna delalet eder. Siyaseten burada olduğumu düşünüyorum. O nedenle yapacağım şeyin adı siyasi bir değerlendirme olabilir diye düşünüyorum. Hal böyle olunca buradaki iddianamenin tersine bir durum söz konusu olacak. 70-80 sayfa civarında bir iddianame var, tek sanıklı bir dava ve benimle ilgili kısmı 1 sayfa. Geri kalanı kopyala yapıştır usulü, bütün gördüğümüz bu tarz davaların hepsine girizgâh kabul edilerek konulan fiks metinlerdir. Bu yargılamaların adilliğinin başlı başına tartışmaya açan bir şeydir. Dolayısıyla benim siyasi değerlendirmem bunun tam tersi olacaktır. 75 sayfada 1 sayfa isnat edilen şeye ben muhtemelen 2-3 dakika ayıracağım, ancak diğer kısmı daha ağırlıklı yer tutacak" diye kaydetti. 

'YARGI DEĞİL, SİYASET YARGISALLAŞMIŞTIR'

"Bu ülke zannedildiği gibi savaş meydanlarında değil, mahkemelerde kurulmuştur" diyen Önder, "İstiklal mahkemelerinden tutun, Dersim Mahkemesi, Şeyh Sait'in yargılandığı mahkeme, DGM ve adını unuttuğumuz değişik isimler altında, olağan üstü hukuk prensibi ile çalışan mahkemeler, bu ülkenin kuruluş felsefesini düzenlemiş ve bir form vermiştir. Bu benim bahse konu suçlamada yaptığım bir konuşma da tam bunu anlatmaktadır. Ve burada konuşmayı mealen değil, aynıyla birebir meclis kürsüsünde o tarihten çok önce, 2011 yılında, defalarca ve altını çizerek söylüyorum, mealen değil, cümle cümle yaptığımın tutanaklarını getirdim. Mahkemece bunun meclisten istenilmesini talep ediyorum. Herkes yargının siyasallaştığından bahseder, bu mevcut durumu açıklamıyor aslında. Siyaset yargısallaşmıştır. Siyasal yargısallaşmıştır, konuşmamın başında söyledim. Eğer binlerce kişinin yargılanması söz konusu ise, ortada kriminal bir durum yoktur. Yapılan iş siyaset, epeydir yargı eliyle yürütülmeye çalışıyor. Yargı ile siyaset çok farklı prensiplerle çalışan sistemdir. Yargı malumunuz iki sonuçludur, ya kazanırsınız, ya kaybedersiniz. Ya mahkum olursunuz ya beraat edersiniz. Oysa siyaset 3'üncü bir sonucu içerir. Nedir o, uzlaşırsınız. Yargının genel prensibi ile siyaset en başta burada ayrılır" diye belirtti. 

'BUNUN İSTİSNASI BARIŞ SÜRECİDİR'

Aralarında HDP Eş Genel Başkanlarının bulunduğu milletvekillerinin 4 Kasım'da eş zamanlı şekilde gözaltına alınmasına değinen Önder, "Davaların açılma biçimi, bizim organize ve koordinasyonlu bir şekilde gözaltına alınış biçimimiz, farklı mahkemelerin aynı günde bu kararlarının icra edilmesi, meseleye siyasi iradenin müdahil olduğu şeklindeki kuşkuları artırıcı mahiyettedir. Bu nedenle biz siyaset ve yargı denklemi arasındaki bu farkı belirterek konumumuzu açıklamak zorundayız. Bize bir şey itham edilirken de bunu gözetmek gerekir. Yasama dokunulmazlığı kaldırılabilen bir şeydir, ancak yasama sorumsuzluğu böyle bir şey değildir. Demokrasi tarihi ile özdeş, demokrasinin evrensel, genel en önemli müktesebatlarından birisidir. Gasp edilemez, herhangi bir vesile ile kesintiye uğratılamaz. Görmezlikten gelinemez. Bizi seçen halk iradesi, tam da orada tabiri caizse en aykırı düşünceleri bile dile getirebilmemiz gerekir. Bahse konu yargılamanın tümünü daha önce meclis kürsüsünden yaptığımı söylemiştim.

Kısacık değinmeler yapacağım. Sonra bunu mahkemeye sunacağım ve tüm bunları yazılı bir savunma olarak da daha derli toplu sunacağım. DTK kongresinde yaptığım konuşma tarih ve edebiyattan el alan bir konuşma. Bunun iddianame düzenlenirken doğru anlaşıldığını tahmin etmiyorum. Farkındaysanız bir tutarlığı var konuşmalarım. Baktığımızda ne görüyoruz, meclis kürsüsünde, miting alanlarında, yazılarımda, tümüyle aynı yaklaşımı tarihsel ve edebi referanslarla, neredeyse birbirinin aynı kelimelerle savunan bir halkın temsilcisi var karşınızda. Siyasetin yargısallaşması meselesi bunları duymak istemediğimiz zaman, yargı makamının muhatap olarak karşısına almasından kaynaklanıyor. Bunun istisnası barış sürecidir. Hakkımda örgüt üyeliği suçlaması bir tek bu dosyada var. Nereye gittiysek kolluk şöyle diyor. Aman sorumluluk bizden gitsin. Vallahi billahi tallahi, bizim vekillerin konuşma yapıp fezleke düzenlenmeyen bir tek toplantı yok. Çözüm süreci hariç. Onda da lazım olur diye bir kenarda tutulmuş" dedi. 

'SİLAH ZORUYLA UÇAĞA BİNDİRİLDİM'

İmralı Heyeti Sözcüsü olduğunu, dönemin bakanları ve iktidar sahiplerinin de kendisinden bu sıfatla bahsettiklerini hatırlatan Önder, "O günkü hükümetin cumhurbaşkanından, başbakanından, bakanlarına varana dek hepsiyle bu hüviyet ile görüşme yaptım. Çözüm süreci, barış süreci için inisiyatif alanlar için hukuki bir güvence oluşturuyordu. Çünkü ben barışa sevdalı bir insanım, bütün hayatım bunun başlı başına açık delilidir. Siyasete girmemin temel gerekçesidir. Bu uğurda başıma gelecek cezai ya da fiziksel hiç bir yaptırımın benim nazarımda bir kötülük değeri yoktur. Onun için bunu sadece olgusal olarak bilmenizi isterim. Bundan dolayı bir şeyden vareste tutulmaktan haya ederim. Ben ulvi bir iş yaptım, 3 sene bu uğurda emek sarf ettim. Sizin huzurunuza zorla getirilirken ki gece hariç. Uçak kullanmayan bir insanım, silah zoruyla uçağa bindim. Sadece İmralı'ya kadar kendim tek başıma araç kullanmışım bu görüşmeyi yürütmüşüm. Usul şöyleydi, İmralı'ya gidilir, daha sonra Kandil'e nasıl gidilir. Bu görünürde suç.

Çözüm çerçeve yasası çıkana kadar MGK'nın kriz yönetmeliği ışığında ben ve heyet üyesi arkadaşlarım Kandil'e gidip KCK yöneticileri ile PKK komutanları ile toplantı yapıyorduk. Devletin ve Sayın Öcalan'ın taleplerini, öneri ve ricalarını iletiyorduk. Onlardan da öneri itiraz ve eleştiri alıyor ve getiriyorduk. Geldiğimiz her hafta kabinenin Adalet Bakanlığı, Müsteşarlık ve ilgili kişilerin nezaretinde gelinen durumu değerlendiriyorduk. Ben PKK'nin bütün yöneticileri ile 180'i aşkın toplantı yapmışım. Kimi günlerce sürmüştür. Bir barış müzakerecisiyim. 

'BU DEVLETİN BAKANLARIYLA AYNI KOLTUK HİZASINDA OTURDUM'

Bunu öyle bir aşamaya getirmişiz ki, bu devletin İçişleri Bakanlı, Başbakan yardımcısı, AKP grup başkan vekili ve kamu güvenliği müsteşarıyla Dolmabahçe Sarayı’nda Dolmabahçe Deklarasyonu dediğimiz metni okumuşuz. Bu kadar meşru iken, tekraren söylüyorum. Ben 17 yaşında cezaevine atıldım ve 12 yıl hüküm giydim. Hakkımda herhangi bir suçlama olmadan. Faşist cuntaya karşı direnme hakkımı kullanmışım. Yargılanma tecrübem çok, 12 yıl hapse mahkum edilmiştim. Bütün savunmalarımı kendim yazdım. 2 kez askeri yargıtay esastan bana verilen hükmü bozdu. Bu şahıs, örgüt üyeliğinden yargılanamaz dedi. Dolayısıyla adalet sisteminden bir anlamda alacaklı olduğumu düşünüyorum Siyasal tarihim benim, çok açık net ve birbirini tekzip etmeyen bir tutarlılık içerisindedir. Şiddeti bir araç olarak reddeden ve toplumsal barışı önceleyen, ortak vatanı önceleyen, bunun için çaba sarf eden bir yerde durmuşum. Biz tarihsel olarak o 3 senenin emeğinin karşılığını Dolmabahçe deklarasyonunda aldık. Bu devletin bakanıyla, aynı koltuk hizasında oturdum. Bir krize dönüştüğü için bunu özel olarak belirtmek istiyorum. Biz taraf gibi olmamalıyız. Biz yan yana olmalıyız dedik. Bu 12 maddelik Dolmabahçe Deklarasyonu barış sürecinin taçlandığı bir aşamaydı. 

'PKK YÖNETİCİLERİYLE 180 TOPLANTI YAPTIM'

Çözüm sürecinde bir inisiyatif alarak çalışmalar yaptığını vurgulayan Önder, "İddianame karine olarak, illiyet bağı olarak benim DTK kongresinde konuşma yapmış olmamı örgüt üyeliği ile bağlantılandırmış. Burası hukukun dışına çıkan bir yetersizlik içeriyor. Ben kendim söylüyorum, ben PKK'nin bütün yöneticilerini barışa ikna etmek için 180'in üzerine toplantı yaptım. Gazeteler ve televizyon haber bültenleri İmralı Heyeti Kandil'e gitti haberleriyle doluydu. Gidiş dönüşlerimizde açıklamalar yapar ve bunları değerlendirirdik. Ben PKK'nin kurucu önderiyle 3 sene diz dize çalıştım. Hayatımın en onurlu dönemi ve en anlamlı çabası sayıyorum onu. Sayın Öcalan'ın gerek ülkemiz, gerek bölgemiz için nasıl bir perspektife sahip olduğunu gördüm. Bunu sadece ben değil, Bülent Arınç'tan Sadullah Ergin'e Bekir Bozdağ'dan Yalçın Akdoğan'a kadar bunu kamusal alanda Sayın Öcalan’ın barış konusundaki çabasını açıkça övdüler. Bunu özetlersek, ben bütün yöneticileri ile kimi zaman günler süren toplantılarımızı bilirim. Onlarla aynı sığınaklarda kaldım, aynı mağaralarda yaşadım. İlk gidişimize F16 bombardımanına maruz kaldık. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in araya girmesiyle bombardıman durduruldu. Bu konuda ihtiyaç duyulursa Sayın Ergin tanık olarak çağrılabilir. Bu konuda söylediklerimin bir santimini tekzip ederlerse ben bütün suçlamaları kabul edeceğim. Savunma hakkımdan feragat edeceğim. Bunlarla böyle bir mesai yürüttüm. 

'BU ONURU YAŞAYAN İNSANLARIN ARASINDA OLACAĞIM'

PKK'nin kurucu önderiyle birlikte 3 yıl çalışmışım. Mektuplarını birlikte kaleme almışız, tutanakları sızdırılmış, orada birçok açıklayıcı şeyler var. Sonra da örgüt üyesi olmak için DTK'nin kongresinden karine oluşturulacak. Böyle bir şey hukuku çok zorlayacak bir şeydir. Onun için reddediyorum. Bu çabaların tümünü nasıl bir onurla sahiplendiğimi ve bunun bana doğuracağı kişisel yaptırımları şerefle taşıyacağımı söyleyerek reddediyorum. 3 yıl biz bu ülkede kimsenin burnunu kanatmadık. Analar askerdeki evlatlarından yalnızca hayırlı haberler bekledi. Bölge şenlendi, bölgeye nefes alma molası, barışın kıymeti gibi şeyler geldi. Çatışma sonrası çözüm süreçleri üzerine arama tarama inceleme yapmışız. Hepsinde dünyanın bütün coğrafyalarında ne olmuşsa burada da öyle olmuştur. Barışa elinizi uzatsanız uzanacak mesafeye geldiğinde provokasyonlar nedeniyle bundan uzaklaşılmıştır. Literatürde buna barış korkusu diyorlar. Barış Çerçeve Yasası ile ilgili yaptığım konuşma bunlara ilişkin ayrıntılı tespitler içerir. Sonsuza kadar sürmüş bir savaş yoktur. Kolombiya örneğinde, İRA örneğinde olduğu gibi bu müzakereleri yürüten, bu onuru yaşayan insanların arasında olacağım. Hayattaysanız sizler bu tarz siyasi davalar önünüze geldiğinde meselenin hukuki boyutunun yanında, diğer boyutlarla ele alan yargıçların tümü hukuk tarihinde yerini alacaktır. Ortada bir siyasal gerçeklik var.”

'DÖNEMİN İÇİŞLERİ BAKANI ALA GECE SAAT 01.00'DE BİZİ DAVET ETTİ'

İddianamede, hendeklere destek verdiği yönündeki suçlamaya tepki gösteren Önder, "Hendek terörünü övmek' gibi bir takım suçlamalar var. Bu memlekette ilk hendek meselesi Lice ve Bingöl karayolunda başlamıştı. İki uzman çavuş da rehin alınmıştı. Bununla ilgili Efkan Ala'nın tanıklığına müracaat edebilirsiniz. Anlatacaklarımın bir santimini herhangi bir şekilde burası eksik derse bütün savunma hakkımdan feragat edeceğim.

Sayın Öcalan bize 'bu hendekleri kapatmalısınız, ama buna yol açan sorunu da yok etmelisiniz' dedi. Bizim döndüğümüz günden bir sonraki gün MGK toplantısı vardı. Efkan Ala bizi makamına davet etti, gece saat 0l.00'de gittik. Öcalan'ın söylediklerini burada dedik. Bu meseleyi nasıl çözeriz dedik. Ben 01,30'da araçla yola çıktım ve sabah Diyarbakır'a geldim. Piran Dağları’na gittik, onu alıkoyanlara ulaşmaya çalıştık. 2-2,5 gün orada geçti. Meseleyi tespit ettik, içişleri bakanlığıyla bölge valisiyle, güvenlik görevlileriyle meseleyi tartıştık. Bütün mesele yoğun tutuklamalar ve kalekol yapımıydı. Lice'de kalekol yapımı için 6,5 milyon TL para ayrılmıştı. Bu kalekol yapıldığı zaman, Lice için söz verilen konutların yapımı yarım kalmıştı, bu kalekolun maliyetinin dörtte biriyle bu konutlar tamamlanabilirdi. Bunları dinleyip konuştuk. O karakol inşaatı durduruldu, biz gittik, ikisi de nişanlanmak üzere evlenecek olan iki uzman çavuşu aldık, bir işkence görüp görmediklerini orada sorduk, teyidini aldık, onurlarını haysiyetlerini rencide edecek bir şey görüp görmediklerini sorduk. Getirdik komutanlığa teslim ettik. 1 hafta içerisinde de bölgede bir tane hendek kalmadı. Devlet yaygın gözaltıları durdurdu" şeklinde konuştu. 

'BARIŞI TUTUKLANAN HDP MİLLETVEKİLERİ GETİRECEK'

Önder savunmasının devamında, "Bugün ortaya çıkıyor ki dönemin sahadaki güvenlik görevlilerinin tümü darbe sanığı olarak yargılanıyorlar. Bunu canlı olarak gözlemledik. Gelip boynumuza sarılan insanlar vardı. Pusu kuranları da gördük. Başımızın üstünden ateş edenleri de gördük. Bu devlet bana 8 koruma tahsis etti. Defalarca suikast atlattık ancak hiç birini kamuoyuna paylaşmadık. Böyle inisiyatifler almışız ve bu meseleyi tartışarak ve ortaklaşa çözebilmenin pratiğini Silvan'da da, Habur'da da, Silopi'de de göstermişiz ve netice almışız. Ne oldu, bölgedeki denklem değişti. Buna dair anlatılacak çok şey var, fakat bir müzakereci olarak konuşmam gerekir. Çok onurlu şeyler yaptık, bu ülkeye barış getirecekse yine bugün tutuklanan HDP Milletvekilleri, DTK üyeleri, partinin siyasi kadroları barışı getirecektir. Her türlü ithamlarla gözaltına alınan, ama bir şiddet eylemiyle küçücük bir illiyet bağı bulunmayan kişiler gözaltına alınmamalıdır. Son olarak; bu iddianamenin ele alınış mantığını da kabul etmediğimi beyan ediyorum. İnsanlığın başına ne gelirse haktandır, geliş sebebi haktan ayrılmaktandır. Buna inanıyorum, sizler için de bunu diliyorum. Bu bir talep değildir, bütün insanlığın böyle alınmasını istiyorum" dedi.

'O ZAMAN BU FEZLEKENİN ABESLİĞİ ORTAYA ÇIKACAKTIR'

Önder'in sözlerini tamamlamasının ardından mahkeme başkanı "DTK'ye üye misiniz" şeklindeki sorusuna Önder, "Ben DTK üyesi değilim. DTK sivil bir platformdur. Eş başkanının talebi üzerine İmralı müzakere heyetine dahil edilmiştir. Yapılan görüşmelerin birçoğuna DTK eşbaşkanı sıfatıyla Hatip Dicle de katılmıştır. Ufak bir google araştırmasında bunun resimlerini de görürsünüz. Ama ben üyesi değilim. Üyesi olmaktan da imtina etmem" cevabını verdi. DTK'de yaptığı ve suçlama konusu yapılan konuşmaya değinen Önder, "Suçlamaya konu konuşmanın tümüne bakılmalıdır. Ama fezlekeye baktığınızda, benim konuşmam bir yerde kesiliyor ve şöyle bir parantez açılıyor. Bundan sonrası tespit edilememiştir. Neden tespit edilemesin, fısıltıyla mı konuşmuşum. Bunu hazırlayan zihniyet bu konuşmanın tümünü verdiği zaman çok güçlü bir ortak vatan duygusu ortaya çıkacaktır. O zaman buna bir fezleke düzenlemenin abesliği ortaya çıkacaktır. Buna özel olarak bakmanızı istiyorum. Herkesin konuşması tam, benim konuşmam eksik. 

Konuşmamda katliam demişim, ama kastettiğim şudur bunların şöyle bir boyutu var Pozantı boyutu var, gençlere bunu söyledim. Tam bu vilayette babasına soktukları copu çıkarıp çocuğunun ağzına soktular. Bu hareketin başlamasında böyle büyük trajediler var. Bütün bu bölgede suça itilmiş olarak ceza kanunumuzda tarif edilen çocuklar, bir dönem taş atan çocuklar denilen çocuklar, Pozantı Cezaevi’ne gönderildi ve sistematik olarak tecavüze maruz kaldılar. Bunları bilmeden, bunlarla bir empati kurmaya çalışmadan o konuşmalarımın benim okumadığım yerlerini okuduğunuzda asker demeden gerilla demediğimi göreceksiniz. Standart koyma meselesi değildir. Herkesin açısıyla bakabilme becerisi ve duygusudur. Böyle sonu kesilmiş bir konuşmanın içerisinden alıp onu mu kastettiniz diyorsunuz, ben bu konuda çözüm almışım. Devletin ve Öcalan'ın ricasıyla yapmışım. Başta bunun delil mahiyetinde sayılmamasını talep ediyorum. Konuşmayı RTÜK'ten isteyin" talebinde bulundu. 

'BU FOTOGRAFI BEN YAYINLATMADIM'

Mahkeme başkanının Çözüm Süreci döneminde Önder'in KCK Yürütme Konseyi üyeleriyle çektiği fotoğrafın kendisinin paylaşıp paylaşmadığına yönelik sorusuna Önder, "Fotoğrafın yayınlanması ile ilgili benim inisiyatifim söz konusu değildir. Ali Turabi Doğanay diye bir vatandaş var. Bu benim diğer dosyalarımda da muhbirdir. Son icraatı İnegöl Milli Eğitim Müdürü Atatürk'e saygısızlık etmiş. Bu nedenle İnegöl Milli Eğitim Müdürlüğü hakkında 4 ay önce suç duyurusunda bulunmuş, BİMER'de araştırma yapılırsa bulunur. Mahkeme bunun müşteki olma vasfını kabul etmemiş. Bunların hepsi Türk Solu denilen, şimdi cemaat davasından yargılanan yapının profesyonel mensuplarıdır. Bu fotoğrafı ben yayınlatmadım. Ancak ana haber bültenlerinde yayınlanıyordu Sözcü Gazetesi'ne matuf bir şey değildi. Açık legal, devletin desteği ile yürüyen bir süreçten bahsediyoruz" dedi. 

'DAVUTOĞLU BU NEDENLE GÖREVDEN ALINDI'

Diyarbakır'da kutlanan 2015 Newrozu’nda yaptığı konuşmanın sorulması üzerine Önder, "Newroz konuşmasındakilerle ilgili olarak asla ve asla iddiaları kabul etmiyorum. O Newroz’da ben konuşmacı değilim. Sayın başbakan ve sayın içişleri bakanının, yani sayın Ahmet Davutoğlu, sayın Efkan Ala ve Sayın Muhammet Dervişoğlu, yeniden bu kesintiye uğrayan süreci toparlamak için bir inisiyatif geliştirme amacı içerisindeydiler. Sayın Davutoğlu bu nedenle görevden alındı. Siz dediler bu Newroz’da beni kastederek, siz ve Sayın Demirtaş barış temalı bir konuşma yapmanız mümkün müdür, sayın başbakan da bunu karşılıksız bırakmayacak dediler. Hatta Kandil'den de böyle bir talepleri oldu. Bu taleplerini ben Kandil'e ilettim. 'Murat Karayılan 2013 şartlarına dönebiliriz' dedi. Ki hendek meselesi bütün yoğunluğuyla devam ediyordu. Sayın başbakan buna cevaben BBC Türkçe'ye verdiği demeçte bu demeci olumlayan bir noktadan karşılık verdi. Biz de 2013 şartlarına dönebiliriz dedi. Onun devamına bizden bu konuşmayı yapmamızı istediler, bu konuşmanın akabinde de başbakan bir inisiyatif geliştirilecek dediler.

Ben Sayın Demirtaş programda konuşmamız olmamasına rağmen birer konuşma yaptık. Mekaniği böyle hazırlanan bir Newroz kutlamasında bizim şiddet içerikli konuşmamız mümkün değildir. Nevrozun bu topraklardaki tarihsel anlamı çok farklıdır. Ben bir Türk sosyalistiyim. Ama şunları duymaktan haya ediyorum. Önce dediler bu bayram sizin değil. Sonra sizin de bayramınız ama ‘W’ ile yazamazsınız, sonra ‘W’ ile yazarsınız ancak ateş yakamazsınız dediler. Şalınızı giyemezsiniz dediler. Kurban kesmeden kurban bayramı kutlayacaksınız demek neyse bu da öyledir. Bu insanlar da 92 nevrozundan itibaren, Cizre Newrozu’nda hedef gözetmeksizin dönemin JİTEM'i yüzlerce sıradan insanı katletmiştir. O nedenle biz burada konuşurken, direniş derken bu halkın kendi kimliğine, kendi onuruna sahip çıkma arzusunu ve iradesini selamlıyoruz. Bu uğurda gösterdiği direnişi selamlıyoruz. Bu bizim parti programımızda var. Barış ancak böyle sağlanır. O nedenle cımbızlama mantığıyla alınan konuşmalarla böyle bir ithamda bulunulmasını kabul etmiyorum" diye kaydetti. 

'TOPBAŞ'IN SÖYLEDİKLERİNİ BEN SÖYLESEYDİM DARAĞACINA ÇEKİLİRDİM'

Önder'in ardından söz alan iddia makamı, dava dosyasındaki eksikliklerin tamamlanmasını istedi. Ardından savunma yapan Önder'in avukatı Reyhan Yalçındağ, milletvekillerinin gözaltına alınması ve haklarında hazırlanan iddianamelerin 2009 yılında başlatılan KCK operasyonları ve yargılamaları ile benzerlik taşıdığına dikkat çekti. Yalçındağ, Önder hakkında hazırlanan iddianamenin güvenlikçi bir bakış açısıyla yazıldığını ve hukuk dilinden uzak olduğu için reddettiğini vurguladı. Yalçındağ, ilerleyen süreçte dava ile ilgili yazılı ve sözlü beyanda bulanacaklarını söyledi. Bu sırada söz alan Önder, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın "Özerklik" ile ilgili açıklamasına atıfta bulunarak, "Kadir Topbaş 4. gün önce, benim ağzımdan çıksa darağacına çekileceğim bir talepte bulundu. İstanbul özerk olmalı. Karışanı olmamalı diye. Garabete dikkat çekmek için bunu söyledim. Ayrıca 2011-2013 yılları arasında Yeni Anayasa Yazım Komisyonu’nda partimizin temsilciydim. Partimizin özerklik ile ilgili resmi tezini ben orada savundum" dedi. 

DAVA ÖNDER'İN DOĞUM GÜNÜNE ERTELENDİ 

Yapılan savunmanın ardından mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Mahkeme, Önder'in DTK'te yaptığı konuşmanın ses kaydı ve dökümlerinin Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nden istenmesine karar verdi. Mahkeme ayrıca, Önder'in BDP adına görev aldığı Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyesi olduğu 2011 yılında, partisi adına verdiği Anayasa taslağı ve önerileri ile mecliste çeşitli tarihlerde yaptığı açıklamaların dökümünün istenmesine karar verdi. Mahkeme duruşmayı, Temmuz ayına erteledi. Bu sırada söz Önder, duruşma günün doğum günü olduğunu söylemesi gülüşmelere neden oldu. 

DAVA HAKKINDA 

Ankara'da 4 Kasım 2016'da yapılan operasyonda gözaltına alınan HDP Ankara Milletvekili ve İmralı Heyeti Üyesi Sırrı Süreyya Önder, aynı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcaılığı Önder hakkında, Diyarbakır Newrozu'nda ve Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) toplantısında yaptığı konuşmalar ile “Çözüm süreci” döneminde Kandil’e yaptığı ziyarette KCK Yürütme Konseyi üyeleriyle çektiği fotoğraf nedeniyle dava açmıştı. "Örgüt üyesi olma", 3 defa “Örgüt propagandası yapma" ve “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" ile suçlanan Önder’in 40 yıla kadar hapsi isteniyor.