MHP’nin genel başkanlığına aday olan Sinan Oğan Meclis’ten geçen anayasa değişikliği teklifinin adına ister “partili cumhurbaşkanlığı” ister “Türk tip başkanlık” denilsin bu yapının MHP’nin idam fermanı anlamına geldiğini söyledi.

İki partili yapıda TBMM’de dördüncü parti konumunda olan MHP’nin kendine yer bulamayacağına dikkat çeken Oğan “Partimizin kurumsal kimliği ya sona erecek ya da MHP, ‘Ülkücüleri Koruma ve Yaşatma Derneği’ gibi bir vasfa sahip olacaktır. Bunu AKP’liler kendi ağızlarıyla söylediler” dedi.

Hülya Karabağlı'nın T24'te yer alan haberine göre Oğan, “Bu vebale ortak olmamak için Türk milliyetçileri referandumda ‘hayır’ diyecektir. Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in kemiklerini sızlatmamak için biz ‘hayır’ diyeceğiz” dedi.

MHP Genel Merkezi’nin bu kararı ne delegelere, ne de partiyi kuran aksakallılara, il-ilçe başkan yöneticilerine danışarak almadığını söyleyen Oğan, “Tek adamın kararname yetkisi ile her şeyi yapabileceği bir sistemde, ‘Bahçeli beni kandırdı, ey HDP’li kardeşlerim, başkanlık sistemi demek iki partili ve federal sistemdir. Gelin şu federasyon sistemini hele sizle bir görüşelim’ dediğinde, Sayın Bahçeli buna nasıl karşı çıkacak” diye sordu.

“BU VEBALE ORTAK OLMAMAK İÇİN ÜLKÜCÜLER HAYIR DİYECEK"

Adına ister “partili cumhurbaşkanlığı” isterseniz “Türk tip başkanlık” deyin, ne derseniz deyin getirilmek istenen başkanlık sistemi eşittir federatif yapı, bu yapı da iki partili meclis demektir ki, böyle bir durum Milliyetçi Hareket Partisi’nin idam fermanı anlamına gelmektedir. İki partili yapıda şu anda maalesef TBMM’de dördüncü parti konumunda olan MHP kendine bir yer bulamayacak dolayısıyla partimizin kurumsal kimliği ya sona erecek ya da MHP, “Ülkücüleri Koruma ve Yaşatma Derneği” gibi bir vasfa sahip olacaktır. Bunu AKP’liler kendi ağızlarıyla söylediler. Burhan Kuzu ekranlarda çıkıp MHP’nin kapanacağını ifade etmişti. Bu vebale ortak olmamak için Türk milliyetçileri referandumda “hayır” diyecektir. Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in kemiklerini sızlatmamak için biz “hayır” diyeceğiz.

“ÜLKÜCÜLERİN AKP İLE DAVALARI HALA DEVAM EDİYOR" 

Çeşitli yaş ve meslek grubundan camiamızdaki insanlarla istişare ediyoruz. Hepsinin dediği ortak bir noktada kesişiyor, madem şimdi AKP ile dost olacaktınız bizi neden düşman ettiniz diyorlar. Bir gençle konuştum, önceki dönemlerde birçok iş başvurusundan ülkücü olduğu için elendiğini ifade etti ve ekledi o zaman AKP’lilerin referans oldukları alındı biz davamızdan dönmedik, AKP’ye üye ol, işe alalım dediler; ama biz olmadık, tavan mutabakata vardı, taban işsizliğiyle kaldı yine dedi. Teşkilat yöneticilerimizin, ülkücülerin AKP ile davaları hala devam ediyor, hepsinde hayal kırıklığı almış başını gidiyor maalesef.

“ERDOĞAN'IN KONUŞMASINI UNUTMADIK”

MHP Genel Merkezi’nin aldığı karar ne delegelerimize, ne partimizi kuran aksakallarımıza, ne il/ilçe başkanlarımıza ve yöneticilerimize ne de ülkücü hareketin kanaat önderlerine danışılarak alınmıştır. Kaldı ki, partimizin 1 Kasım Seçim Beyannamesi’nde başkanlığa ve/veya bakanlık benzeri sistemlere izin verilmeyeceği açıkça belirtilmiştir. Şimdi MHP yöneticileri bunun tam tersini söylüyorlar; ama ülkücüler sözünün eri insanlardır, MHP’ye o zaman başkanlığa engel olmak için nasıl oy verdilerse şimdi de aynı şekilde sınırsız yetkilerle donatılmış bir başkanlık sistemine izin vermemek için referandumda oylarını kullanacaklardır.

Tabi bir de şunun altını çizmek gerekmektedir; Bu sistemde federalizm yok deniyor. Peki, yarın tek adamın kararname yetkisi ile her şeyi yapabileceği bir sistemde, “Bahçeli beni kandırdı, ey HDP’li kardeşlerim, başkanlık sistemi demek iki partili ve federal sistemdir. Gelin şu federasyon sistemini hele sizle bir görüşelim” dediğinde, Sayın Bahçeli buna nasıl karşı çıkacak? Ya da bugün “fiili durum” sona erdirilmek için başkanlık getirilecek deniyor yarın birileri çıkıp ülkemizin doğusunda ve güneydoğusunda “fiili durum” var dese buna verilecek cevap ne olacaktır? Kaldı ki, Erdoğan’ın federalizme övgüler düzdüğü birçok konuşmasını biz unutmadık.

“BAŞKANLIK VATANDAŞIN DERDİNE DEVA OLMAYACAK" 

Başkanlık sisteminin herhangi bir Türk vatandaşının hayatında iyileşmeye yol açacağına ilişkin tek bir düzenleme yok, anayasa değişiklikleri ile kurulacak düzen tamamen başkan ve yakınlarının geleceğinin sağlama alınmasını öngörüyor. Biz sosyal medyada kısa videolarla da “Başkanlığa Hayır Hareketi” üzerinden kampanyamıza başladık, orada da (Ali ve Ayşe isimli) iki karakterimiz var ve onlar üzerinden anlatmaya çalıştık.

15 yıldır AKP bu ülkeyi yönetiyor ve kadına şiddet yüzde 90 artmış, çocuklara tecavüz, cinsel istismar almış başını gidiyor. Bunların bir anda bu değişiklikle düzelmesi mümkün değil. Türkiye’deki 4 milyon mülteci başkanlık gelince evine mi dönecek? Özetle şunu anlatmak istiyorum; getirilen düzenlemeler vatandaşın derdine deva olmayacağı gibi çok kritik sorunların kapısını açacak. Tanzanya, Uganda, Zambiya, Liberya, Kenya gibi ülkelerde uygulanan bir sistemin Türkiye’nin gelişimine bir katkısı olmayacaktır.

“BU YETKİLER EĞER BİR FAŞİSTİN ELİNE GEÇERSE..”

Getirilen düzenlemeyi şahıslar üzerinden tartışmak doğru değil, düzenlemenin neden olacağı sistemsel sorunlar üzerine yoğunlaşılmalıdır. Bugün ise yapılmaya çalışılan Recep Tayyip Erdoğan’a uygun bir düzen inşa etme çabasıdır. Sayın Erdoğan, diyelim ki, bu görevi iyi yaptı; ama ya sonra? Yarın bir gün bu yetkiler eğer bir dengesizin, bir delinin ya da bir faşistin eline geçerse o zaman Türk milleti ne yapacak,

Bu aynı zamanda, eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin başına ülkücülerden hiç hoşlanmayan bir başkanın geldiğinde vakıf statüsünde olan Ülkü Ocakları’nı, Türk Ocakları’nı yine Türk Hukuk Enstitüsü gibi kurumları keyfi olarak soruşturup denetlenemez yetkileriyle kapattırmasının yolunu açmaktadır ki, yer yarılıp gök çökmedikçe buna hiçbir ülkücü izin vermez! Yarın Başkan isterse Ülkü Ocakları’nı istediği gibi denetlettirip, istediği zaman kapattırabilir veya başına bir yandaşı kayyum olarak atayabilir.