KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık'ın gündeme getirdiği, ABD'nin 'üçüncü göz' sıfatıyla süreci dışarıdan izleyen yabancı bir unsur olarak sürece katılması konusu tartışılmaya devam ediyor. Bayık, bir Avusturya gazetesine yaptığı açıklamada, "Dünyadaki bütün sorunlar, üçüncü tarafın gözetiminde çözümlenmiştir" diyerek çözüm süreci için ABD'nin gözlemci olmasını istemişti.

Prof. Dr. Mithat Sancar, çözüm süreci görüşmelerine izleme heyeti olarak katılması konuşulan “üçüncü göz” ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Bianet’ten Ayça Söylemez ile konuşan Sancar, böyle bir kurulun, “sürecin nesnelleşmesi ve kurumsallaşması bakımından çok önemli bir adım olacağını, muhtemel krizleri aşmada, sürecin daha hızlı ve daha sağlıklı ilerlemesine, tarafların müzakereyle mevcut sorunları aşmasına imkan sunacağını” söyledi.

NE ANLAMA GELİYOR, DÜNYADA NASIL İŞLEDİ?      

“Dünyadaki benzer tecrübelere baktığımızda birkaç farklı seçeneğin söz konusu olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri, uluslararası gözlemci heyetinin tarafların onayıyla süreçte yer alması.

Bu sivil toplum kuruluşu heyeti olabileceği gibi, alanda çalışan, bu alanda katkı yapmış eski devlet başkanları, akademisyenler, aktivistler de olabilir. Sadece çatışma çözümü değil başka konularda da bunun örnekleri fazlasıyla var. Örneğin, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde böyle bir heyet vardı, sürecin işleyişini değerlendirmek ve katkı yapmak amacıyla görevlendirilmişti.

İzleme kurullarının başka bir örneği de diğer devletlerin hakem olduğu oluşumlar. Endonezya-Açe hareketi barış süreci bunlardan biridir. Filipinlerde de başka devletler bu tür fonksiyon üstlenmişlerdi.

Kolombiya’daki süreçte de Küba ve Venezuela zaman zaman görüşmelere açık evsahipliği yaparak, kendi temsilcilerini de bulundurarak dahil oldular.

Bir de Birleşmiş Milletler’in temsilci görevlendirildiği barış süreçleri var. Bunun tipik örneği de Guatemala’dır. Burada 200 bin insanın hayatını kaybetmesinden sonra barış süreci başlamıştı. Süreçte BM heyeti görev yaptı.

Bunun dışında bir de ülke içi heyetler, ‘yerel’ veya ‘milli’ diyebileceğimiz heyetler de söz konusu olabiliyor.

Bu örneklerinin aynı anda birkaçının olabildiği örnekler de var.”

GÖREVİ NE OLACAK?

“Bu tür kurumların başlıca fonksiyonu, süreci izlemek, gözlemek, tanıklık etmek ve hakemlik yapmaktır. Bu fonksiyonların hepsi birden tanımlanabileceği gibi kurula sadece tanıklık ve hakemlik gibi görevler de verilebilir.

Süreçte ortaya çıkacak ihtilafların sorumlularını ve sebeplerini belirlemek gibi bir görev de üstlenebilirler. Bu tespitlerinin ardından çözüm yollarını da içeren bir rapor hazırlayıp taraflara sunabilirler.

Heyetler devreye girmeden önce önemli olan, görev ve sorumluluklarının önceden belirlenmesidir.”

NASIL BİR KURUL OLACAK?     

“Buradaki çözüm sürecinde öyle görünüyor ki izleme kurulunun ‘yerel’ olması konusunda mutabakata varıldı. Şimdi kurulun yetki, görev ve sorumlulukları ile güvencesinin mutlaka belirlenmesi gerekiyor.

Bunun da bir yasayla veya bakanlar kurulu kararnamesiyle resmi şekilde düzenlenmesi lazım. Zaten çerçeve yasadan hareketle, hükümet bir kararname de çıkarılabilir. Ayrı bir yasa çıkarılabilir.

Bu şekilde kurulun kimlerden oluşacağı, hangi yetkilere sahip olacağı, ne tür sorumluluklar alacağı ve hangi imkanlarla çalışacağı düzenlenmeli ve her türlü güvence kişilere getirilmelidir.”

NE DEĞİŞTİRİR?

“Sürecin akışı içerisinde çeşitli pürüzler yaşandı ve pürüzlerle ilgili iki tarafın da kendi açılarından farklı açıklamaları oldu. Krizin ertelenmesi yoluna gidildi. Ancak böyle bir heyetle krizin sebep ve sonuçlarının belirlenmesi, çözümünün ortaya konması mümkün olacak.

Bu kurum ayrıca mutabakatlara tanıklık edecek bir görev de üstlenebilir. Bu da sürecin tam bir nesnel kurumsallık kazanması yönünde önemli bir gelişme anlamına gelir. İzleme kurulu, sürecin nesnelleşmesi ve kurumsallaşması bakımından, muhtemel krizleri aşmada çok önemli bir adım olur.”

NASIL YAPILMALI?

“Kurula bütün resmi yetkililerden bilgi alma, belgelere ulaşma yetkisi tanınmalı. Örneğin, 6-7 Ekim olaylarında bölgede yapacağı araştırmalar, görüşmelerle belli bir sonuca ulaşabilirdi.

İzleme kurulu bağımsız bir komisyonun oluşturulmasına önayak da olabilir, objektif bir araştırma komisyonunun kurulmasına öncülük edebilir. Bağımsız bir komisyonun raporlarıyla olayların neden-sonuçları ortaya konabilir. Böylece örneğin 6-7 Ekim bir tartışma konusu olmaktan çıkabilir.

İki tarafın da bu kurulun tespitlerine kulak asıp buna göre davranmaları beklenir.”

SÜRECE KATKISI NE OLUR?     

“Daha hızlı ve daha sağlıklı ilerleyeceği kesin.

Kurumsallaşma, krizlerini aşmada rol oynar, sürecin daha hızlı ve daha sağlıklı ilerlemesine, tarafların müzakereyle mevcut sorunları geride bırakmasına, tarafların ortak noktaya varmasına imkan sunar.

Böyle bir üçüncü göz, başarıya yönelik önemli bir adımdır.

Müzakere süreçleri, taraflar yenilenmeye ve gelişmeye açık olduğunda ilerler. Müzakere özgün dinamikler yaratan bir süreçtir. Şimdiye kadarki el yordamıyla yürütme tarzı, artık büyük ölçüde geri kalacaktır.

Bu ciddi bir iştir. Hükümetin kurumsallaşma bakımından çok önemli bir adım atarak heyeti oluşturmayı kabul etmesi de eski tarzını bıraktığı anlamına gelir.

Sürecin kurumsallaşması için gereken diğer birçok konuda da mutabakata varılıyor gibi görünüyor. Süreç şimdi görünümü ve işleyişi itibariyle ‘müzakere süreci’ nitelemesini hak edecek bir duruma geliyor.”

KAMUOYUNA NASIL YANSIR?     

“Bu konuda kurumsallaşma bakımından bir adım daha atılması gerektiğini düşünüyorum. Hükümet sürece ilişkin düzenli olarak, periyodik biçimde bilgilendirici açıklamalar yapmalı. Bu konuda izleme kuruluna açıklama yetkisi verilmesi doğru olmaz.

Kamuoyuna düzenli açıklama yapma ihtiyacı da önemlidir ve dikkate alınmalıdır. Sürecin nesnellik ve kurumsallık kazanması açısından buna da ihtiyaç vardır.”