Tanıl Bora, yerel seçim sonuçlarının ardından, yükselen MHP oylarına dikkati çeken bir yazı kaleme aldı.

Al Jazeera Türk'teki yazısında Tanıl Bora, "MHP'nin bu yerel seçimdeki gözde coğrafyası Kilikya: Adana-Mersin-Osmaniye." diye belirtti. Mersin'in heterojen bir yapıya sahip olduğunu belirten Bora, "Tam da bu nedenle, 1990'lardan beri, 'etnik çatışma' kaygısının en fazla duyulduğu yer. MHP'li yerel yönetimin Mersin'deki çizgisi, bilhassa önemli ve ilgiye değer olacak." dedi.

Bora, "MHP, AKP'yle müşterek nitelikteki milliyetçi-muhafazakar taban profilini markaja almak için 'bölücülük tehlikesi' motifini canla başla işleyecek; bu da söz konusu damarı canlı tutacaktır." diye yazdı.

İşte Tanıl Bora'nın o yazısı:

MHP'nin seçim sonucu: Başarı gibi

Milliyetçi Hareket Partisi 30 Mart yerel seçimlerinde, belediye başkanlıkları için verilen oylara göre yüzde 15 oy aldı; il genel meclislerinde, yani 'partiye' verilen oylarda ise oranı  yüzde 17,6. Bu rakam 2011 genel seçimlerinde aldığı oyun da (yüzde 13), 2009 yerel seçimlerinde il genel meclisi üyelikleri için aldığı oyun da (yüzde 15,9) üzerinde. Dahası, 1999 genel seçimlerinde aldığı oya (yüzde 17, 98) yaklaşıyor ki, bu, MHP'nin tarihinde aldığı en yüksek oydu. Böyle bakınca, kendi rekorunu tekrarlayan MHP'yi başarılı saymak gerekir.

Oysa MHP yönetimi, bu sonuçtan özgüvenli bir iyimserlik çıkarmakla, onu olsa olsa teselli ikramiyesi saymak arasında salınıyor. Dahası, yüksek sesli bir hoşnutsuzluğa dönüşmemekle beraber, ülkücülerin katıldığı internet forumlarında "Bahçeli istifa etmelidir" diyenlere bile rastlanıyor. Aslında pekâlâ başarı sayılacak bir sonucun pek tadına varılamayışının ardında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'nin farklı galibiyetinin yarattığı hayal kırıklığı var. Zira hem rutin iktidar yıpranması, hem son aylardaki sarsıcı yolsuzluk 'alâmetleri' ve tartışmaları, hem de başbakanın husumeti koyultan söylemi, bütün muhalefet gibi MHP'yi de daha kuvvetli bir çıkış için ümitlendirmişti.

Kampanyanın motifleri

Peki, seçim kampanyasında MHP bu zemini nasıl kullandı, elindeki malzemeyi nasıl işledi? Beklenebileceği gibi, yolsuzluk, işledikleri en canlı konuydu. Fazla dikkat çekmemiş olabilir, ancak Devlet Bahçeli, yolsuzluklarla yoksulluk meselesini eşlemeye özel önem verdi. En azından CHP'den daha fazla "fukara edebiyatı" yaptığı söylenebilir. MHP lideri 13 milyon insanın açlık sınırında yaşadığını, ülke nüfusunun yüzde 59'unun yoksul olduğunu birçok yerde tekrarladı. Herkese "namerde muhtaç olmadan, helal bir gelir seviyesi" şiârını dillendirdi. Yozgat gibi, Orta Anadolu'nun iktisaden 'kaybeden' küçük illerinde, yoksulluk temasına özellikle abandı. Buna karşılık "Anadolu kaplanlarının" yuvalarında, örneğin Kayseri'de, Kayserililiğin para kazanma hevesinin ve uyanıklığın 'markası' olarak işlenmesine karşı, 'ahlak' vurgusu yaptı.

Beri yandan bazı yerlerde MHP, tabandaki propagandada dindarların 'hassasiyetlerini' gözetmeye devam ederken, dindar olmayanların da daha rahat edeceğine (sözgelimi içki içilen mekanların açılabileceğine) dair bir vaat ve beklenti oluşturmaya çalıştı. Böylece, milliyetçilik-ulusalcılık zemini dışında da, laik seçmen potansiyeline açılma imkanını yokladı.

Geçen yerel seçimlerdeki gibi, 'projecilik' imajına yüklenmeye çalıştığını eklemek gerekir. Siyasi sermayelerinin milliyetçilik hamasetinden ibaret olmadığı izlenimini uyandırmayı önemsedi.

Özellikle Orta ve Doğu Anadolu'nun milliyetçi-muhafazakar ortamında MHP, Gülen hareketinin desteğini aldı. Örneğin Adana ve Erzurum büyükşehir adayları, AKP iktidarının artık yer tahsis etmeyeceğini söylediği Türkçe Olimpiyatları'na en geniş imkanlarla ev sahipliği yapacakları sözünü verdi.

İktidarın Gülen hareketini devlet içindeki illegal paralel yapı olarak tanımlamasına karşı MHP sözcüleri, devlet için esas tehdit oluşturan 'paralel yapının' KCK olduğunu işledi. Kürt siyasal hareketinin Güneydoğu'da 'paralel devlet' oluşumuna hazırlandığını, BDP'nin demokratik özerklik programıyla fiilen özerk devlet oluşturup 'toplam' Kürdistan'a dahil etmeyi tasarladığını söyleyerek, AKP iktidarının buna göz yumup 'bölücülerle' işbirliği yaptığı suçlamasını sürdürdü.

Milliyetçi hamasetin yanı sıra, MHP 'liberal' bir çehre de takınmaktan geri kalmadı. Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz cinayetleri gibi, sol ve liberal kamuoylarının hassas olduğu konularda şerhsiz tepkiler gösteren Tuğrul Türkeş, yerel seçim gündeminin paralelinde, bu misyonu üstlenmiş gibiydi. İki Ermeni'nin Bakırköy'de belediye meclis üyeliğine aday gösterilmesi de liberal bir göz kırpış sayılmalı. (2009'da da bir aday göstermişlerdi.)

Selçuklu, Kilikya

MHP 30 Mart yerel seçimlerinde Manisa büyükşehirle beraber Bartın, Karabük, Osmaniye, Isparta il belediyelerini korudu. Balıkesir, Uşak, Gümüşhane ve dört dönemdir yönettiği Kastamonu'yu kaybetti. Kars'ı ve asıl önemlisi iki büyükşehir belediyesini, Adana ve Mersin'i kazandı.

'Eski' kalelerinin olduğu Orta ve Doğu Anadolu'da oylarını artırmayı başarsa da ikinci parti olarak kaldı. Kahramanmaraş, Erzurum gibi AKP'yi zorlayabileceğini düşündüğü büyükşehirlerde hayal kırıklığına uğradı. Yine de 'Selçuklu coğrafyası' olarak tanımlanan bu bölgede AKP ile arasındaki pragmatik oy geçişkenliği, pusudaki MHP'nin ümitlerini korumasını sağlıyor.

MHP'nin bu yerel seçimdeki gözde coğrafyası Kilikya: Adana-Mersin-Osmaniye. Osmaniye zaten Devlet Bahçeli'nin memleketi. Adana'yı, 1999'dan sonra ikinci kez kazandı (burada, adaylıktan feragat eden BBP kadrolarının da desteğini aldı). İlk kez kazandığı Mersin'in özel bir önemi var. Hem Türk-Arap-Kürt topluluklarının etno-kültürel kimliklerinin, hem de dört belli başlı partinin birden (AKP-MHP-CHP-BDP) kanlı canlı olduğu, son derece heterojen bir yer Mersin. (Nitekim bu seçimde de dört merkez ilçelerden ikisini CHP, birini BDP kazandı.) Tam da bu nedenle, 1990'lardan beri, 'etnik çatışma' kaygısının en fazla duyulduğu yer. MHP'li yerel yönetimin Mersin'deki çizgisi, bilhassa önemli ve ilgiye değer olacak.

Gerilim ve denge

MHP Genel Başkan Başdanışmanı Şükrü Alnıaçık, Ortadoğu gazetesindeki seçim değerlendirmesinde, MHP'nin 30 Mart'ta aldığı oyu "tüm zamanların en kutsal oy yüzdesi" olarak kutluyor. Çünkü MHP, "AKP iktidarı tarafından benimsenen 'ılımlı İslam ve liberal demokrasi' söylemlerinin" Türkleri mecazen "kadınlaştırması, eşcinselleştirmesi ve kısırlaştırması" tehdidine karşı direniş misyonunu temsil ediyor ona göre. Alnıaçık, seçimlerden üç hafta önce Aksaray'da HDP'lilere dönük kitlesel linç girişimine polisin aldığı önlemi lüzumsuz sert bularak eleştirmişti. "PKK'nın batıya huruç hamlesi" saydığı HDP'nin "ülkücü yurdu, bozkurt yuvası Aksaray'a gelmesine" 'itiraz' edenlerin polisten 'çok sert tepki' ve 'zulüm' görmesine tepki gösteriyor; idarenin bu uygulamasını, "Güneydoğu'nun bazı noktalarında asayiş adına Türk bayrağı indirme şerefsizliğine tahammül etmesi" ile kıyaslıyordu.

Parti yönetiminin 'provokasyonlara karşı' düzenli uyarılarına mukabil, MHP bünyesinde, kendisini gayrınizami harp cihazının parçası olarak görmeye yatkın bir damar hep canlıdır. Önümüzdeki dönemde de, "Çözüm Süreci" ve "Demokratik Özerklik" gündemine bağlı olarak bu damar kabaracak, kabartılacaktır. MHP, AKP'yle müşterek nitelikteki milliyetçi-muhafazakar taban profilini markaja almak için 'bölücülük tehlikesi' motifini canla başla işleyecek; bu da söz konusu damarı canlı tutacaktır.

Bir yandan da, 30 Mart kampanyasında da teşhire sunmaya çalıştığı merkez partisi imgesinin bozulmamasını gözetmesi gerekecek. "Milli devlet tehdit altında" infialiyle, sağduyulu merkez partisi profili arasındaki gerilimin ayarını tutturmaya çalışacak. Bunu yaparken bir yandan da cumhurbaşkanlığı seçimi sathı mailindeki kamplaşma, müzakere ve pazarlıkların tazyiki altında olacak.