IŞİD’in kanlı saldırılarının Türkiye’de dini kesimleri de aşan bir “beğeniyle” karşılanması, sadece bir vicdansızlık, “insanlıktan istifa etme” ya da “kötülük” meselesi değil ( konunun elbette o boyutu da var). IŞİD bilinçli olarak Türk milliyetçiliğinin korkularına oynuyor, bu korkuları kışkırtıyor. Kürt karşıtı “hassasiyetleri” kaşıyarak arkasına bu şoven damarı almaya çalışıyor. Maalesef görünen o ki, bunda da belli bir “başarı” kazanıyor.

Foti Benlisoy - fotibenlisoy.tumblr.com

IŞİD’in Suruç’ta gerçekleştirdiği katliamın (özellikle sosyal medya mecralarında) öyle İslamcılıkla pek alakası olmayan bir kesim tarafından dahi belli bir “sempati” ya da “oh olsun” tarzı bir tepkiyle karşılanmış olması, aslında şaşırtıcı değil.

IŞİD, Türkiye kamuoyuna dönük olarak “klasik” diyebileceğimiz Kürt-PKK karşıtı milliyetçi-şoven temaları kullanıyor. Böylece Türkiye toplumu nezdinde Selefi-cihadi diye tanımlayabileceğimiz kesimlerin çok ötesinde bir sempati yaratmaya çalışıyor.

IŞİD’in Türkçe yayımladığı “Konstantiniyye” adlı derginin 2. sayısında yer alan “Erdoğan’ın Kürt Devleti” başlıklı yazı, bu tutumun bir örneği. Yazı derginin önsözünde, “son dönemde garip tavırlar sergileyerek İslam devletini karşısına almak isteyen Türkiye devletinin PKK’ya verdiği destek ve tavizlerle bölünmeye doğru yol aldığını izah etmeye çalıştık” sözleriyle tanıtılıyor.

Yukarıda alıntılanan cümledeki “garip tavırlar” kısmını, yani Türkiye ile IŞİD arasındaki “derin” ilişkilerde marazlar oluşmaya başladığı imasını şimdilik es geçelim. Bu “münasebetler” bu yazının konusu değil. Biz cümlenin ikinci kısmına dikkat kesilelim: Söz konusu yazı, “Türkiye devletinin PKK’ya verdiği destek ve tavizlerle bölünmeye doğru yol aldığı” bahsini işleyerek, (seküler ya da dini tınılı) Türk milliyetçiliğinin kadim beka kaygısına, “bölünme” psikozuna oynuyor.

Yazıda, “dinini ve gerçek maksadını unutmuş, tam da rejimin istediği bir Müslüman tipi” meydana getirilmesinden sorumlu tutulan Erdoğan’a dönük eleştirilerden sonra konu, Kürt meselesine ve “ateist örgüte” geliyor. AKP hükümetleri “örgüte” çok taviz vermekle, onun etki alanını ve gücünü büyütmesine seyirci kalmakla eleştiriliyor. Eleştirilirken de Türk milliyetçiliğinin türlü versiyonlarının Kürt siyasal hareketine karşı evladiyelik ne kadar klişesi varsa boca ediliyor.

Bir örnek verelim: “Doğu ve güneydoğuda halkın üzerindeki etkinliklerini propaganda, tehdit ve değişik araçlarla günden güne artırdılar. Dağdan inip teslim olduğunu iddia eden bu teröristler yeni bir iç yapılanma başlattılar. Bölgede mahkemeden tutun, vergi toplamaya, yol kesip kimlik kontrolüne hatta askeri eğitime kadar birçok alanda büro, yer, karargâh açtılar. Bu örgütün elinde kalan bölgedeki halk istemeye istemeye bunlara teslim oldu. Çoğu zaman tehdit ve baskı ile sindirilen bu halk, sığınacağı bir devlet kucağı bulamadı.” AKP’lisi, MHP’lisi, hatta “ulusalcısı”, ortalama bir Türk milliyetçisine çok tanıdık cümleler bunlar.

Konstantiniyye “çözüm sürecini” alttan alta eleştiriyor, adını anmasa da “sürecin” PKK’ye güç kazandırdığı bildik temasını tekrar ediyor: “Erdoğan bilerek veya bilmeyerek, direk veya dolaylı olarak her gün bu ateist örgütü besleyip büyüttü. Erdoğan hala da, Türkiye devletinin düşmanı olduğu ve onunla yıllarca savaştığı halde, içerden ve dışardan bunları destekleyip büyütmeye devam ediyor.”

Kürt siyasal hareketinin İsrail-ABD “taşeronu” olduğu klişesi de elbette eksik kalmıyor: “Bunlar bağımsız bir Kürt devleti kurmayı hedefleseler bile İsrail’in hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Tevrat’ta İsrailoğullarına vaad edildiği iddia edilen topraklar işte bu toprakların kendisidir. Bu örgüte, ABD ve İsrail’in neden destek verdiğini bu açıdan baktığımızda daha iyi anlayabiliriz.”

Ancak yazının esas vurgusu, “Türkiye’nin bölünmesi” tehlikesinin çok yakın olduğu üzerine. IŞİD Türk milliyetçiliğinin ananevi bölünme-parçalanma korkusunu adeta iştahla kızıştırıyor, “parçalanma” karşıtı bir alarmist ruh haline oynuyor : “Türkiye’de ilk etapta özerk bir devletin temelini atmayı düşünen bu ateist örgütün Türkiye’yi bölmesi an meselesidir. En ufak bir kıvılcımla, bölgede özerklik ve bağımsızlık elde edebilirler. Bölgedeki birçok belediye ve devlet dairelerini ellerinde tutan bu çete, kuzey ıraktan ve içerden hazırlanan militanlarıyla Türkiye’nin doğu ve güney doğusuna çok basit hamlelerle el koyabilir.”

Türkiye devletinin “tavizleri” karşısında giderek yaklaşan bu “tehlike” karşısında IŞİD adeta Türkiye’nin toprak bütünlüğünün teminatı olduğunu ima ediyor, “ateist örgütle” mücadelesini bu bölünme-parçalanma tehdidiyle meşrulaştırmaya kalkıyor. “Türkiye devleti özellikle Suriye ve Irak’ta bu örgüte desteği kesmez ise bu örgüt ABD ve İsrail’de aldığı destekle Türkiye’de hedeflediği emellerine çok kolay ulaşabilir. Türkiye devleti Erdoğan’ın vesilesiyle bunlara destek vererek kendi sonunu yakınlaştırmaktadır. Beslediği karga gözünü çıkaracak haberi yoktur.”

Yazının sonunda bir de Erdoğan, “ABD-İsrail, Kürtleri seni de tasfiye edecek şekilde kullanır” yollu uyarılıyor: “Şu an Suriye ve Irakta ABD’nin uçaklarının arkasında savaşan Erdoğan beslemesi bu ateist örgütün, aynı tabloyla Türkiye’de savaşması çok da uzak değildir. ABD’nin büyük oranda gözünden düşürdüğü AKP hükümetine karşılık daha sadık uşaklarına, başka şanslar tanıyabilir ve Türkiye dâhil olmak üzere bunlara büyük toprak parçalarını teslim etmek için onlara öncülük edebilir.”  Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla yani…

Yazının Erdoğan’a ve devlete, Türkiye’nin “son dönemde garip tavırlar sergileyerek İslam devletini karşısına alma”sının kendi çıkarlarına olmayacağı yollu dolaylı bir mesaj olduğu pekâlâ ileri sürülebilir. IŞİD muhtemelen muhataplarına “unutma, senin düşmanın biz değil ateist örgüt” demeye getiriyor. Türkiye ile IŞİD arasındaki alış verişin “derinliği” bizim tam olarak bilebileceğimiz bir şey olmadığından böyle bir mesaja gerek olup olmadığını bilebilecek durumda değiliz.

Ancak kesin olan, IŞİD’in Türk milliyetçiliğinin vasatını kendi siyasal hedefleri doğrultusunda kullanmayı seçmiş olması. Bu, söz konusu örgütün ideolojik olarak sandığımızdan çok daha esnek olduğu, konjonktürel çıkarları uğruna farklı siyasal temaları söylemine dahil etme arayışında olduğu anlamına da geliyor.

Başa dönerek bitirelim. IŞİD’in kanlı saldırılarının Türkiye’de dini kesimleri de aşan bir “beğeniyle” karşılanması, sadece bir vicdansızlık, “insanlıktan istifa etme” ya da “kötülük” meselesi değil ( konunun elbette o boyutu da var). IŞİD bilinçli olarak Türk milliyetçiliğinin korkularına oynuyor, bu korkuları kışkırtıyor. Kürt karşıtı “hassasiyetleri” kaşıyarak arkasına bu şoven damarı almaya çalışıyor. Maalesef görünen o ki, bunda da belli bir “başarı” kazanıyor.

Bu durum, IŞİD’in kendi “dar” ideolojik-politik duruşunun ötesinde, memleketteki “zengin” yerli (dini ya da değil) faşizan sosyallikle de buluşabileceği anlamına geliyor. Böyle bir “buluşma” ihtimalinin nasıl bir tehlikeye işaret ettiğini hatırlatmak bile gereksiz aslında.

Ancak dayanışmayla, kardeşliğe ve inadına barışa sarılarak bertaraf edebileceğimiz bir tehlike…

Foti Benlisoy'un bu yazısı kendi blog'undan alınmıştır. Gitmek için tıklayınız.