CHP lideri Başbakan Erdoğan'ı eleştiri yağmuruna tuttu. Salondakiler çoğu kez alkışları, sloganları ve kahkahalarıyla Kılıçdaoğlu'na destek verdi. Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan'ın Amerika'ya gittikten sonra görüşlerinin değiştiğini söyledi.

İşte o konuşma:

Dış politikada yaptığınız bir hatanın geri dönüşü olmaz. Yanlış yapıyorsunuz faturayı Türkiye ve Ortadoğu coğrafyası öder dedik. CHP'nin tarihsel birikimini yaparak bu uyarıyı yaptık. Yönümüzü Ortadoğu bataklığına değil batının çağdaş uygarlık yüzüne çevirdiğimiz için bu uyarıyı yaptık.

'DIŞ POLİTİKADA BLÖF OLMAZ'

Deneyimli eski Dışişleri bürokratları da Suriye politikasının yanlışlığını söyledi. Bugün gelip duvara çarpılmış durumdayız. Dış politikada blöf olmaz inandığınız şeyleri söylersiniz. Kendi ülkenizin çıkarlarını başka ülkelerin çıkarlarına heba etmezsiniz.

Yeni yeni terör örgütlerinin topraklarımızda dolaşmasını kazandık. Açıkça yasalara göre AKP hükümeti suç işlemiştir. Başka ülkelere terör elemanlarını göndermek için kendi topraklarını onlara açmıştır. Kendisini ilk uyardığımızda Suriye'de 4 ölü vardır. Bugün Suriye'de ölen kişi sayısı 200 bin. Neden orada kardeş kardeşi boğazlıyor. Militanları burada eğitiyor cebine para koyuyor eline silah veriyor git kardeşini öldür diyor. 90 yıllık Cumhuriyet buna layık mı?

Diyorlar ya CHP hep eleştirir, hiç çözüm üretmez. Nerede bir sorun varsa ülke dışı da dahil, en namuslu görüşleri CHP gösterir.

Suriye'de çözümün hedefi 4 madde halindedir.

1 - Şiddetin sona ermesi

2 - Ülkenin yani Suriye'nin egemenlik hakkının korunması,

3 - Ülkedeki bütün din, mezhep ve etnik grupların haklarının güvence altına alınması,

4 - Demokratik, hukukun üstünlüğüne dayalı bir düzenin kurulması gerektiğini, söyledik.

Biz bunları uluslararası her platformda dile getirdik. Dünya ve bölge ülkelerinin yer aldığı bir Suriye konferansı toplanmasını önermiştik. Çünkü bize göre dış politika hükümetin değil ülkenin politikası olmalıdır. Biz bunu söyledik, onlar bize dedi ki "Uluslararası konferans olmaz, siz olayları arkadan izliyorsunuz" dediler. Yani radikal unsurları Türkiye'ye getireceğiz, onlara silahlı eğitim verip "git kardeşim oraya kardeşini öldür" diyeceğiz. Hala bunu yapıyorlar, hala da yalan söylüyorlar.

Hurşit kardeşim (Güneş) bunu ortaya çıkardı. Gitti o kamplara "siz silahlı eğitim yapıyorsunuz" dedi.

Avrupa'ya gittiğimizde bize "neden çözüm konusunda hükümeti desteklemediniz" soruları geldi. Çünkü başbakan bizi onlara şikayet ediyor. Biz de onlara dedik ki, ortada bir yalan var, biz destek olmamız gerektiği her zaman destek oluyoruz.

'ÖLEN MÜSLÜMANLARIN KANI ERDOĞAN'IN ELİNDE'

Suriye'de ölen her müslümanın kanı, Recep Tayyip Erdoğan'ın ellerindedir. Erdoğan ABD gezisinde gazete yayın yönetmenlerinde şunu söylüyor. "Suriye muhalefetine lojistik destek veriyoruz" diyor. Ne demek lojistik destek. Türkiye teröristleri mi destekliyor. TSK'nın giydiği elbiseleri sen kime giydiriyorsun. Terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak ne zamandan beri Türkiye'nin görevi oldu.

BAŞBAKAN DUVARA ÇARPTI

Erdoğan ABD ziyaretinde bu konularda duvara çarptı.

1 - Ne diyordu. Obama'yı ikna edeceğim Suriye konusunda. Ne oldu? İkna edemedi.

2- Koltuğumun altında dosya var, Suriye'de kimyasal kullanıldı, ikna edeceğim demişti. Ne oldu, hiçbirine inanmadılar, bizim elimizde böyle bir şey yok dediler.

3- Suriye'de uçuşa yasak bölge ilan edilsin diyordu. Obama diyordu ki bir dakika kardeşim, biz Suriye'nin bütünlüğünden yanayız.

4- Giderken şunu söylüyordu, Obama'ya Cenevre'yi hatırlattı. Obama dedi ki, biz Rusya ve ABD olarak uluslararası bir konferans düzenleyeceğiz ve karar vereceğiz. Erdoğan ne dedi dönüşte, görüşüm değişti dedi. (Bu sırada salonda bulunanlar kahkahaya boğuldu) Beyzbol sopasını görünce değişirsin tabi ki sen. Ben onu bilmez miyim?

Egemen güçlerin isteklerine göre dış politika uygularsanız gelir duvara toslarsınız. Bu sefer havuç da vermediler. Gazze'ye gideceğim diyordu. Ne dediler, hele önce bir ABD'ye gel. Sonra görüşürüz Gazze işini. Gitti mi Gazze'ye? Amerika'ya gitti, dediler ki Gazze nereden çıktı.

Sen Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakan'ı olamazsın.

Özel bir toplantı yapıyorlar, gazetede fotoğraflarını gördünüz. O toplantı Türkiye açısından yüz kızartıcı bir toplantıdır. Dışişlerinin müsteşarı yok ve büyükelçi yok, siz kiminle toplantı yapıyorsunuz. Devletin arşivine hangi bilgiler girecek, kendi ülkesini kendi malı gibi gören anlayıştır bu.

'SEN KİM OLUYORSUN DA BENİM DÜŞÜNCELERİME KARIŞIYORSUN'

Swoboda ile görüştük. Swoboda ayrıldıktan sonra bir gazeteci Erdoğan'ın bizi suçladığını söyledi. Ben de ne diyorsunuz dedim. Ben de sizin gazetelerden okuduğunuz açıklamayı yaptım. Erdoğan'ın Esad'dan farkı olmadığını açıkladım. Benim CHP Genel Başkanı olarak Esad'la ailece tatil yapmayıp, ona kardeşim demediğimi ifade ettim. Kardeşim demediğim insana bir gecede sırtımı da dönmedim. Toplantıdan sonra bir protokol müdürü benim Esad'la ilgili yaptığım açıklamadan Swoboda'nın rahatsız olduğunu söyledi. Ben de, "benim düşüncemden rahatsız olan biriyle asla ve asla görüşmem" dedim. Biz onlara şunu hatırlattık; Türkiye 3. sınıf bir demokrasiye sahip değil. Sen kim oluyorsun da benim düşüncelerime karışabiliyorsun. Ben bunun hesabını sana değil, kendi milletime veririm.

Ben Silivri davalarının savcısıyım denen adama, dünyanın her tarafında diktatör denir. Yargı ayak bağı oluyor diyen adama ne denir, diktatör denir, özel yetkili mahkemelerini, kendi yargıç ve kendi savcılarını atayan adama, dünyanın her yerinde diktatör denir.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nü yasaklayan yöneticiye ne denir, diktatör denir. Biz de bunu söyledik.

'BENİ MAHKEMEYE VERECEKMİŞ...'

Kendi vatandaşının imhası için TSK'ya talimat verene ne denir, diktatör denir.

Erdoğan beni mahkemeye verecekmiş, belki de Türkiye'nin en hayırlı davası olacaktır. Bu talimatı veren kim? Genelkurmay'ın açıklaması var. Biz hükümetin emrindeyiz, biz de yerine getiririz diyor. Şimdi bu talimatı kim verdi? 34 vatandaşımızın katili Recep Tayyip Erdoğan'dır.