CHP'nin ev sahipliğinde İstanbul'da başlayan Sosyalist Enternasyonal Arap Dünyası Özel Komite Toplantısı’nın açılış konuşmasını yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Arap emekçilerinin, bugün yeni bir sömürü dalgası tehdidiyle karşı karşıya olduğunu söylerken, Arap Baharı’nın çoğu yerde bir “Arap Sonbaharı” haline gelmeye başladığı endişesini dile getirdi. Kılıçdaroğlu, tüm dünyada bahar için de sol düşünceye bağlı siyasetçilere büyük bir görev düştüğünü söyledi.

 

Arap dünyasındaki gelişmeleri değerlendiren CHP lideri, “Dün Zeynelabidin Bin Ali, Muammer Kaddafi ve Hüsnü Mübarek'le kolkola olan güç odakları, bugün milyonların yükselen sesi karşısında taraf değiştirmiş gözükmektedirler. Bu arada Arap devrimi, biraz toplumların kendi iç dinamiklerinden, biraz da dış müdahalelerden kaynaklanan nedenlerden dolayı bahar havasını kaybetmeye, çoğu yerde bir Arap Sonbaharı haline gelmeye başladı. Bu durum, Arap Devriminin sonu belirsiz bir istikamete yönelmesi tehlikesini de beraberinde getirmektedir” dedi.

 

Suriye’deki gelişmelere dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Suriye halkı demokrasi istiyor, özgürlük istiyor, kadın-erkek eşitliği istiyor. Bütün bu taleplere destek veriyoruz. Bütün bu talepleri saygıyla karşılıyoruz. Fakat, Suriye'ye dışarıdan müdahaleler, Suriye'de bir kaosun yaratılması, bir iç savaşın yaratılması, kabul edilemez bir durumdur. BM'nin bu durumda daha tutarlı, daha kararlı bir tavır takınmasını yürekten talep ediyoruz" diye belirtti.

 

AKP hükümetini de sert eleştiren Kılıçdaroğlu, Arap halklarına ve uluslarına demokrasi dersi veren sağ iktidarların, Batı'da ve Türkiye'de, sınıfta kaldığını kaydetti. Kılıçdaroğu, şunları söyledi:

 

*Türkiye'ye baktığımızda demokrasinin bütün boyutlarında ciddi gerilemeler olduğunu görmekteyiz. Bu ülkede işçilerin, emekçilerin, gazetecilerin ve aydınların uğradığı baskılar ve ayrımcılık, gün geçtikçe artıyor. AKP Hükümeti'nin demokrasi ve fikir özgürlüğüne ilişkin yaklaşımını, Başbakan, 'Bazı kitaplar bombalardan bile tehlikelidir' diyerek, en açık ve net şekilde ortaya koymaktadır. Bugün iktidar aleyhine yazı yazdıkları için çeşitli bahanelerle tutuklanan yazar ve gazetecilerin sayısı 100'e ulaşmıştır.

 

*Türkiye, Bingazi'de ya da Tahrir Meydanı'ndaki öğrencilere özgürlük çağrısı yapıyor, ama kendi şehirlerindeki meydanlarda öğrenciler polislerden acımasızca dayak yiyor, gözlerine biber gazı, üstlerine tazyikli su sıkılıyor ve hapsediliyorlar. Yumurta atarak protestoda bulunan öğrenciler, okullarından atılarak hapis cezalarına çarptırılıyorlar. Yoldaşlarım, dünyanın hangi demokratik ülkesinde, üniversite öğrencileri film afişleri asmaktan, üniversite hocaları iktidarı eleştirmekten ya da bir toplantıda “parasız eğitim istiyoruz” yazan bir pankart açmaktan hapse atılabilir ve uzun süre hapiste tutulabilir?

 

*Hangi ülkede "üstünde yumurta bulundurmak" diye bir suç var? Şili'de üniversite öğrencisi bir genç kız, bütün dünyanın gözü önünde mücadelesini veriyor ve bir bakanın koltuğunu sallayabiliyor. Ama Türkiye'de başka öğrencileri de korkutmak amacıyla en küçük bir protesto eylemine girişen öğrenci, polis takibatına uğruyor. Bugün Türkiye'de yüzlerce tutuklu öğrenci var. Bu öğrencilerin içinde bir tek kişi bile, ne cinayetten, ne hırsızlıktan, ne de bir başka insan hakkı ihlâlinden sorumlu. Bu öğrenciler, kendi haklarını aradıkları için genç yaşlarında hapishaneyle tanıştılar.”

 

Tutuklu 8 vekilin durumuna da dikkat çeken Kılıçdaroğlu, “Türkiye'deki iktidar yönetime geldiğinden beri, hem devlette hem özel sektörde sendikalı işçiler ve memurlar işlerinden kovuluyor, özlük hakları ihlal ediliyor, emek sömürüsüne karşı sesini çıkaranlar iktidarın demir yumruğuyla karşılaşıyor. Bunlar sorunlarımız. Hepsi ciddi ve köklü çözümler gerektiriyor. Ancak Türkiye çaresiz değil” diye ekledi.

 

“Ortadoğu'da yanan devrim ateşinin yanlış yollara sürüklenmesine engel olmak için ortak bir eylem planı”na ihtiyaç olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle noktaladı: “Sadece kapitalizmin değil, dünyadaki fikir ve ideolojinin korkusu olan radikalizmin ya da terörün önlenmesinin yolu, bu halklardan yükselen istekleri işitmek ve onların meşru ve esasen gecikmiş isteklerine doğru cevabı verebilmektir. Sadece Arap dünyasında değil, tüm dünyada bahar, hakların, özgürlüklerin ve emeğin el üstünde tutulduğu bir dünyada yaşanacaktır. Bu bahar için de biz sol düşünceye bağlı siyasetçilere büyük bir görev düşüyor.”