HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Demirtaş’ın savunmasına değinen Kerestecioğlu, “Basının büyük bir çoğunluğu maalesef böylesi tarihi davalarda dahi yalnızca izleyici pozisyonunda bulunabiliyor. Yazıcı, yayınlayıcı bir pozisyon olamıyor. Demirtaş’ın savunması kamuoyundan saklanıyor. Çünkü bu davada esas olarak “demokratik siyaset yargılanıyor.” Demirtaş’ın şahsında demokratik siyasete inananlar yargılanıyor. Çözümün diyalogla, müzakere ile sağlanacağına olan inanç yargılanıyor” dedi.

ABD öncülündeki Suriye saldırısına tepki gösteren Kerestecioğlu, “Ülkeler arasında ciddi pazarlıklar var. Bu ülkeler arası pazarlıkların en kirlilerinden birisine Cuma gecesi tanık olduk. ABD, İngiltere ve Fransa, kimyasal silah kullandığı iddiasıyla Suriye Yönetimine ait bazı yerleri bombaladı. Üstelik, tüm ülkeler tarafından yetkilendirilen Kimyasal Silahları Engelleme Örgütünün Cumartesi günü bölgede kimyasal silaha ilişkin inceleme yapmasından hemen önce. İngiltere’de May, Fransa’da Macron, ABD’de Trump kendi ülkelerinde hakimiyet kurma savaşı verirken iç siyasette güç kazanmak için mi yaptılar bu saldırıyı tartışmalı. Ayrıca Afganistan’ı ve Irak’ı da mahveden aynı koalisyon değil miydi? Tarihin tekerrürünü yaşıyoruz yine” ifadelerini kullandı.

Kerestecioğlu, şöyle konuştu:

DEMİRTAŞ’IN SAVUNMASI: ‘MEDYA YAYINLAYICI DEĞİL, İZLEYİCİ POZİSYONDA’

Geçtiğimiz hafta Sayın Selahattin Demirtaş’ın duruşmasını sizler de izlediniz, izlediniz mi bilmiyorum. Çünkü izleyicilerin ulaşması zor yerlerde yapılıyor. Basının büyük bir çoğunluğu maalesef böylesi tarihi davalarda dahi yalnızca izleyici pozisyonunda bulunabiliyor. Yazıcı, yayınlayıcı bir pozisyon olamıyor.

Demirtaş’ın savunması kamuoyundan saklanıyor. Çünkü bu davada esas olarak “demokratik siyaset yargılanıyor.” Demirtaş’ın şahsında demokratik siyasete inananlar yargılanıyor. Çözümün diyalogla, müzakere ile sağlanacağına olan inanç yargılanıyor.

‘ARTIK BU YAŞLANMIŞ ZİHİNLER GENÇLERE YOL AÇMALI’

Bunu bu ülkenin insanları görüyor. Demirtaş özellikle gençlerin gözlerinin içine baka baka “artık siz ölmeyin, öleceksek biz ölelim” diyebilen bir liderdir. Gençler de hala Demirtaş’ın gözlerine bakıyorlar. Onun sözüne kulak veriyorlar. Kimse gençlerin siyasete olan inancını yok etmeyi düşünmesin. Çünkü gençlerin demokratik siyasete katılımı hepimiz için en iyi olandır. Artık bu yaşlanmış siyaset, yaşlanmış zihinler gençlere yol açmalı. Bu nedenle de Demirtaş’ı serbest bırakın. Figen Yüksekdağ’ı serbest bırakın, Burcu Çelik’i, Ferhat Encu’yu ve tüm tutuklu seçilmişleri serbest bırakın.

‘DEMİRTAŞ’IN CEZAEVİNDE OLMASINA NEDEN OLANLAR CEZAEVİNDE’

Demirtaş’ın bugün cezaevinde olmasına neden olanların neredeyse tamamı darbeci oldukları iddiasıyla cezaevindeler. Bunu bir söz olarak söylüyoruz. Bakın; emniyet tutanaklarını tutan polisler FETÖ örgütü üyesi olmalarından dolayı cezaevindeler, dinleme kararlarını alan hakimler, dinleyen polisler cezaevindeler. Fezlekeleri hazırlayan savcılar cezaevindeler. Sur’u, Cizre’yi, Nusaybin’i yıkan dönemin komutanları cezaevindeler. 6-8 Ekim olaylarında olayların büyümesine sebep olan mülki amirler, emniyet yetkilileri cezaevindeler. Tüm bu kişiler cezaevinde ama bunların kumpasları nedeniyle Demirtaş 1,5 yıldır özgürlüğünden mahrum.

‘KUMPAS KURANLARIN İDDİALARI NEDENİYLE DEMİRTAŞ CEZAEVİNDE’

Bu söylediklerimiz gerçekten ağır. Bu insanlar cezaevindeyse Selahatitn Demirtaş, bizim arkadaşlarımız niye cezaevinde. Demek ki başka bir kumpas daha var.

HSK Meclis Darbe Komisyonuna görüş bildiriyor bu darbeciler siyasi kumpaslar yapıyor diye. AKP’liler her gün çıkıp “darbeciler kumpaslar kurdular” diyorlar. Peki herkese kumpas kuran bu kişilerin iddiaları nedeniyle neden Demirtaş tutuklu.

‘BUNLAR AKP’YE KUMPAS KURDU DA HDP’YE KURMADI MI?’

Bunlar AKP’ye kumpas kuruyor ama HDP’ye kumpas kurmuş olmuyor. Bunlar herkes hakkında sahte belgeler hazırladı da HDP’liler hakkında hazırlamadı mı? Bunlar Meclis’i bombaladı, Kızılay’da insanları taradılar da Sur’da, Cizre’de insanlara bir şey yapmamışlar. 

‘AKP’YE GELİNCE KUMPAS HDP’YE GELİNCE DELİL’

Bunlar yüzlerce HDP il-ilçe binasına saldırıyı organize etmediler mi? Nedendir bu ortaklığınız? HDP’nin varlığı ve bu ülkede gelişebilecek bir demokrasi, bizi engellemelerine sebep oluyor. Çünkü bu ülkede tıpkı bahar gibi demokrasi de filizlenecek.

‘DAVUTOĞLU, FİDAN, ALA; GİDİN TANIKLIK YAPIN’

Demirtaş duruşmada Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan, Yalçın Akdoğan, Efkan Ala’nın da tanık olarak dinlenmesini istedi ama mahkeme heyeti bu talebi reddetti. Mahkeme heyeti reddetmiş olsa da bu kişiler mahkemeye başvurmalı ve tanık olmayı talep etmeliler. Demirtaş olayları tüm samimiyetiyle anlattı. Sizler de gidin ve tanıklık yapın. O dönemi anlatın. Eğer bundan kaçarsanız tarih sizi yargılayacaktır.

‘DUYMAYAN DİNLEMEYEN SİYASETÇİLER’

Uçaklarda başka partilerden milletvekilleriyle birlikte yolculuk yapıyoruz ve iki kez aynı olayı yaşadım. Ceylanpınar’da iki polisin evinde uyurken öldürülmesi olayıyla ilgili. Çözüm Sürecini bitirdiği iddia edilen olay! İki ayrı yolculukta iki ayrı vekil aynı olayı örnek vererek ‘bakın işte bu yapıldı ve sesiniz çıkmadı’ dediler! Oysa sesimizin çıktığını sağır sultan duydu onlar duymuyor! Sabırla anlatıyorum; bakın böyle böyle oldu. Bu davada yargılanan kalmadı. Parmak izleri, karanlık şeyler var. Meclis’te de anlattık. “Bilmiyoruz” diyorlar. “Davada herkes beraat etti” deyince de “bilmiyoruz” diyorlar.

Bir cevap daha da anlamlıydı, “dinlemiyoruz Filiz hanım birbirimizi dinlemiyoruz!” İşte siyasetin getirildiği nokta bu! Duymayan dinlemeyen siyasetçiler, algıyla yönetildiği iddia edilen yurttaşlar! Ve olaylardan bihaber iktidar vekilleri. Bu gerçekten acıklı.

Veli Saçılık diyor ki Demirtaş’ın duruşmada anlattıklarını televizyon basın verse AKP’nin oyu %20’lere düşer; doğrudur, gerçekler duyulursa sonuç bu olacaktır. Ve işte bu yüzden Demirtaş tutukludur. Bu olmadığı halde HDP’den vazgeçmiyor insanlar. Bu yüzden OHAL uzatılmaktadır. Bu yüzden OHAL şartlarında seçim yapılmak istenmektedir. Tıpkı bugün yıl dönümünü yaşadığımız şaibeli 16 Nisan referandumu gibi!

OHAL’İN UZATILMASI

Hiç utanmadan, sıkılmadan yine bu hafta OHAL’in uzatılması için önerge verecekler! Çünkü OHAL’siz kıpırdayamaz, yaşayamaz hale geldiler.

Bir ülkenin gerçek ana muhalefet partisinin lideri siyasetçiler hapisteyken, OHAL sürerken bir ülkede asla demokrasi yoktur. Baskıcı, otokratik siyasetçiler bu yalana hep başvurur. Halkın elinden bütün demokratik kanalları alır, baştan aşağı şaibeli bir seçim yaparak demokratmış gibi bir imaj verir.

‘İŞKENCE REJİMİ KURUP ADINI DA DEMOKRASİ KOYMAK’

Neden açıkça diktatörüm diye ortaya çıkmazlar? Çünkü uluslararası maliyeti fazladır açıkça diktatör bir rejim, askeri bir diktatörlük kurmanın. Diktatörlük kurarlarsa ABD de, Rusya da, Avrupa da bu ülkeyle yaptıkları silah anlaşmalarını meşru gösteremezler. En kurnazcası ülkede baskı, zapturapt, işkence rejimi kurup adını da demokrasi koymaktır.

DEİZM TARTIŞMALARI

Bir de deizm tartışması var. MEB İmam Hatip Lisesi öğrencileri hakkında bir çalıştay düzenliyor, burada öğrenciler arasında deistliğin yani herhangi bir dine bağlı olmadan, bir dine inanmaksızın yalnızca Tanrı veya Allah inancının arttığı tartışılıyor. Nedeni ise İmam Hatip ders kitaplarındaki çelişkiler, baskıcı ve sorgulamaya açık olmayan eğitim sistemi… TRT ise bunu haber yapıyor. Ne cesaret gerçekten, kutluyorum bu arada TRT’yi de!

‘SİHİRLİ KELİME SPEKÜLATİF!’

Bahçeli Grup toplantısında buna tepki gösteriyor, AKP Genel Başkanı Erdoğan ise partisinin grup toplantısı sonunda Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ı yanına çağırarak tüm parti grubunun, misafirlerinin ve ekranı başındaki milyonların gözü önünde azarlıyor. –Bu arada zaten azar işiten işitene; ekonomiden sorumlu olanları Allah kurtarsın. Bin kere spekülatif deseler de azardan kurtulamıyorlar. Bir de benzin fiyatının artmasının dolar artışıyla bir ilgisi yok! Haymanalı çiftçinin Ziraat Bankası önünde sütlerini yere dökmesinin de bir ilgisi yok! Demirören’e 700 milyon dolar kredi verilmesinin de bir etkisi yok! Bunların hepsi spekülasyon! Hani yeterince anlamamış olabilirsiniz diye desteklemek anlamında ifade edelim; sihirli kelime spekülatif!

‘BİR İNANÇ BİÇİMİNE “SAPIK”, “BATIL” DİYEMEZSİNİZ’

Deizme dönersek; bu olaydan bir gün sonra MEB Bakanı İsmet Yılmaz canlı yayınlanan bir TV programına çıkarak adeta özür dilercesine "Devlet Bahçeli'nin bu konudaki "Densiz bir uydurmadır" sözleri bizim de görüşümüzdür" ifadesini kullanıyor. Sonra da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş sahneye çıkarak, gençlerde deizm ve ateizmin yaygınlaştığı iddialarına ilişkin, "Bizim milletimizin hiçbir ferdi böyle sapık, batıl bir anlayışa asla prim vermez. Milletimize, gençlerimize kimse iftira atmasın" dedi.

Tüm bu yaşananlar neresinden tutarsak elimizde kalıyor. Hepsi nefret suçu. Anayasanın 24’üncü maddesinde açıkça belirtildiği üzere bu ülkede “Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” Yine Anayasanın 136’ncı maddesinde belirtildiği üzere “Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” Bunlar bizim anayasamızda yazıyor. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, kabul edersiniz etmezsiniz ama bir inanç biçimine “sapık”, “batıl” diyemezsiniz. Diyanet İşleri Başkanlığı açıkça nefret suçu işlemiştir.

‘ARTIK SİZİN DİNİNİZ HOŞGÖRÜSÜZ BİR SARAY DİNİ’

Duyuyor musunuz Sayın Diyanet İşleri Başkanı siz ne insanlara, ne inançlara eşit mesafede duran, saygı duyan birisi değilsiniz. Artık sizin dininiz hoşgörüsüz bir “saray dini”! Böyle bir dinin de Müslümanlar ya da kim olursa olsun inananlar arasında kabul göreceğini sanmıyorum! Ayrıca hatırlatmak isteriz ki maaşınızı her vatandaşın ödediği vergiyle alıyorsunuz. Saray size elden vermiyor sanırız!

‘BİR BAKAN MİLYONLARIN GÖZÜ ÖNÜNDE KÜÇÜK DÜŞÜRÜLDÜ’

Bu olay aynı zamanda MHP’nin bir sözü ile AKP’li de olsa, 20 milyon öğrenciden sorumlu bir bakan da olsa milyonların gözü önünde nasıl küçük düşürüldüğünü de göstermiştir maalesef.

‘KİNDAR OLAN İSE SADECE SİZSİNİZ SAYIN ERDOĞAN!’

Ama burada asıl gerçeklik, gençlerden dindar ve kindar bir nesil yaratamamış olmalarıdır. Gençliğin deizme yönelmesinin sebebi de sizsiniz. Kindar olan ise sadece sizsiniz Sayın Erdoğan!

“DİPLOMA YOKSA YÖNETİCİ OLAMAZSINIZ” DEMİYORUZ, “YALAN SÖYLEMEYİN” DİYORUZ”

Bu arada, AKP İstanbul Milletvekili Metin Külünk yine Erdoğan’ın diplomasını gündeme getirdi. Dedi ki; “Siyaset diploma ile yapılmaz. Büyük mücadeleleri hiç adı duyulmayan diploması yok ama yüreği samimiyeti olan diplomasız yiğitler taşır.” Fakat kendisi meseleyi yanlış anlamış. Biz diploma yoksa temsil makamında olamazsınız demiyoruz! Diplomasız olabilirsiniz biz size yalan söylemeyin diyoruz! Yalan söylemeyin! Herkes için kural olan sizin için ayrıcalık olamaz diyoruz!

Eminiz ki bir gün bu makamlarda işçi temsilcileri de oturacak ya da umuyorum ki bu tür makamlara hiç gerek kalmayacak. O işçiler bulundukları yerlerde onurlarıyla oturacaklar ve hiç kimseye de yalan söyleme ihtiyacı hissetmeyecekler…

SURİYE OPERASYONU

Ülkeler arasında ciddi pazarlıklar var. Bu ülkeler arası pazarlıkların en kirlilerinden birisine Cuma gecesi tanık olduk. ABD, İngiltere ve Fransa, kimyasal silah kullandığı iddiasıyla Suriye Yönetimine ait bazı yerleri bombaladı. Üstelik, tüm ülkeler tarafından yetkilendirilen Kimyasal Silahları Engelleme Örgütünün Cumartesi günü bölgede kimyasal silaha ilişkin inceleme yapmasından hemen önce…

İngiltere’de May, Fransa’da Macron, ABD’de Trump kendi ülkelerinde hakimiyet kurma savaşı verirken iç siyasette güç kazanmak için mi yaptılar bu saldırıyı tartışmalı. Ayrıca Afganistan’ı ve Irak’ı da mahveden aynı koalisyon değil miydi? Tarihin tekerrürünü yaşıyoruz yine.

İngiltere'de Emekli Tümgeneral Jonathan Shaw, İngiliz Hükümetinin propaganda kanalı Sky News'ta katıldığı programda "Esad'ın tam zafer kazanırken kimyasal saldırı yapmasının amacını" sorgulayınca program sunucusu aniden telaşla bağlantıyı kesti...

Savaşta önce gerçekler ölür. Hatırlarsanız Irak’ın işgalinde de kimyasal silah olduğu gerekçesi kullanılmıştı. Saddam Halepçe’de kimyasal silahla binlerce Kürdü öldürdüğünde ses çıkarmayan dünya, Irak’ın elinde kimyasal silah kalmadığı bir dönemde işgali meşrulaştırmak için bu bahaneyi kullanmıştı. İngiltere’de bu işgali eleştiren Chilcot Raporu’nun yayımlanması üzerine, Tony Blair 2016 Temmuz’unda televizyon ekranlarından gerçeği itiraf etmek ve İngiliz halkından özür dilemek zorunda kaldı.

‘YALANLARLA SAVAŞA SÜRÜKLEMEK KİMYASAL SİLAHLAR KADAR KORKUNÇ’

İşte kimyasal silahlar kadar korkunç o kadar vahşi bir şey varsa da yalanlarla insanları savaşlara sürüklemektir. Öyle sapkın bir hal almış ki; lider demeye dilim varmayan bu kişilerden turuncu saçlı olanı çıkıyor “en akıllı, en zeki füzeyi yolluyoruz” diyerek insan-canlı öldüren füzesini övüyor! Saraylısı çıkıyor sürekli verdiği ölüm sayılarını alkışlatıyor!

‘KATİL ABD ORTADOĞU’DAN DEFOL’DAN BATININ SALDIRISINA ALKIŞ TUTMAYA’

Camilerden “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol” sloganlarıyla çıkan bir geleneğe mensup kişiler, Batının Müslüman bir ülkeye saldırısına alkış tutuyorlar. Hükümet kurmayları saldırıyı yetersiz buluyor. Adı “insani yardım” olan bir vakıf, insanlık felaketi olan bombalamaları savunuyor. Tüm bu açıklamaları da hemen Miraç Kandilinin ertesi günü yapıyorlar ne kadar vahimdir ki...

‘KAPIYI GÖSTERME ZAMANI; HEPSİ AYNI BATAĞIN İÇİNDE’

Irak İşgali için dilenen özürlerin benzerini ileride Suriye için de duyabiliriz. Tabii ki ne Saddam ne de Esad makbul insanlar olduğu ya da tıpkı Saddam’ın Kürtlere yaptığı gibi, Esad da kimyasal kullanmayacağı için değil ancak dünyada şu andaki çoğu lider ve iktidarlarının açık veya kapalı tezgahlarıyla onlardan bir farkı olmadığı için bu liderler dünyanın tüm halkları için tehlike! İşte bunların topuna birden kapıyı gösterme zamanı yaklaşıyor artık! Çünkü hepsi aynı batağın içindeler.

‘DÜŞMAN KİM SAYIN BERAT ALBAYRAK?’

Dün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak bir konuşma yaptı. “Sizden ricam, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı mücadelesini yapmak” diyerek, “Mehmetçiğimiz cephede, Afrin’de savaşıyor. Şimdi bir Kurtuluş Savaşı’ndayız, yüzyıl sonra Mehmetçiğimiz cephede. Teşkilatlarımız da 2019’da bir seçim savaşına hazırlanıyor. 2019’daki bu seçim savaşına Başkomutanımızın liderliğinde hazır mıyız? Allah gazamızı mübarek eylesin” buyurdu kendisi.

Düşman kim Sayın Berat Albayrak? Kime karşı Kurtuluş Savaşı verecek bu insanlar? Hangi işgal kuvvetleri var bu ülkede?

‘BU ÜLKENİN BİR KURTULUŞ MÜCADELESİ BAŞLADI; SİZLERDEN KURTULUŞ MÜCADELESİ’

Biz hiçbir şekilde savaşla, kanla beslenenlerden değiliz. Kimin bundan beslendiğini de halkımız çok iyi görüyor aslında. Ama bakın şöyle diyebiliriz isterseniz; evet bu ülkenin bir kurtuluş mücadelesi başladı. İşte o sizlerden kurtuluş mücadelesidir.

Tıpkı Diyarbakır Ticaret Odasında olduğu gibi, tıpkı barış dediği için cezalandırılmak istenen hekimlerin Tabip Odası seçimlerinde olduğu gibi!

Keyifli ve huzurlu günler için büyük bir kurtuluş mücadelesi başlamış ve sürecektir hiç merak etmeyin...

Haysiyetli bir politikayı, haysiyetli insanların yönetimini özlüyor ve istiyor halkımız! Öfke yerine, gözünün içine gülerek bakan insanları özlüyor. O günler de çok yakındır hiç merak etmeyin…

Demokrat Haber/Ankara