HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, ceavinde yaşanan işkence, baskı ve tek tip kıyafet haberleri ile ilgili olarak, iktidarın Guantanamo’ya, Ebu Gureyb cezaevlerine özendiğini savundu. 

Kemalbay, “Önümüzdeki süreç çok ciddi tehlikeler barındırıyor. Çok ciddi saldırılar gerçekleştirmeye hazır gözü dönmüş bir iktidar ile karşı karşıyayız” dedi  

HDP Eş Genel Başkanı Kemalbay, Sedat Yılmaz/Mahmut Ruvanas/Özgür Paksoy'un sorularını yanıtladı: 

* Vicdan ve Adalet Nöbeti'nin Diyarbakır, İstanbul ve Van ayağı tamamlandı, nöbeti İzmir devraldı. Üç ilde yaşadığınız engelleme, baskı ve eylemin gidişatına ilişkin bir değerlendirme yapar mısınız?

Üç ilde de büyük bir kuşatılmışlık, bu kuşatılmışlığı aşmak için demokratik bir çalışma, olanakları zorladık. 7 Haziran’dan (2015 Genel Seçimleri) bu yana sistematik olarak demokratik siyasetin olanakları kısıtlanıyor, hatta tamamen ortadan kaldırıldı.

Tayyip Erdoğan Adalet Yürüyüşü için, ‘Ben izin verdim de yaptın’ demişti. İcazet verirse, izin verirse, onun kontrolü, onun kararı olursa demokratik bir eylem gerçekleşebilir. Böyle ucube bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu tabloyu zorlayan ve halkımızla buluşmak için ‘Durmayalım, faşizmi durduralım’ şiarıyla nöbetleri başlattık. Yeni bir eylem. Çok geniş kesimlere ulaştı. Hemen hemen bütün demokrasi güçleri destek sundu.

Aydınlar, sanatçılar, sendikalar ve dayanışma için saatlerce kuyrukta sıra bekleyenler oldu. Bariyerler, koridorlar, GBT kontrolleri, geri göndermeler, engellemeler bu bağın kurulmasını önleyemedi. İstanbul’da binlerce insan ziyaret etti. En zor ve izole edilen Amed olmuştu. Van çok iyi gitti. Baskılara rağmen binlerce ziyaretçimiz oldu. Bu mücadeleyi, mitingler ve diğer sokak eylemleriyle devam edecek.

* İktidar cephesinde sürekli “Halktan destek yok” gibi açıklamalar yapılıyor. Siz bu üç ilde amacınıza ulaştınız mı, planlamanız neydi, ne oldu, halkın tepkisi nasıldı?

Ne yaparlarsa yapsınlar biz bu eylemi, nöbeti hayata geçirme kararı almıştık. Düşündüğümüzü çok aştı. Hatırlarsanız ilk günlerde battaniye dahi verilmedi. Çaydanlığın içeriye girmesine izin verilmedi. İstanbul’da balonlar alındı, avukatların cübbelerine el konuldu. Böyle inanılmaz garip “önlemler” gerçekleşti. Direnen hak ve demokrasi güçleri, sokakta, alanda, sahada olmamızı güçlendirecek bir dayanışma gösterdi.

Bu büyük bir dayanışmadır. Parkları özgürleştirdik. Bütün adaletsizlikler bu parklarda konuşulur, tartışılır oldu. Toplumun en geniş kesimlerinden gelip kürsü kullanımı oldu. Aynı zamanda yurtdışında da birkaç noktada nöbetler oldu. Çarpan etkisi oldu. Çok pozitif, mücadeleci bir tarzla gelişti. Aynı zamanda alternatif, özgür medya aracılığıyla bu mecralarda herkes sesini duyurdu.

* Siz bugün parkta adalet nöbetindesiniz ancak Van’ın ilçelerinde üye ve yöneticileriniz gözaltına alınıyor. Yine milletvekillerinizden biri alınıyor, biri bırakılıyor. Biraz bu durumu değerlendirir misiniz? 

Hayatımızın olağan bir parçası haline geldi. Her gün gözümüzü bir operasyonla açıyoruz. Nöbet yaptığımız yerlerde biz gitmeden oradaki en dinamik arkadaşlarımız, yöneticilerimiz gözaltına alınıyor. Gençler gözaltına alınıyor ve uzun gözaltı süreci, tutuklanma başlıyor.

Son bir haftada yine çok yaygın bir operasyon var. Partimizde en çok çalışan hukuk komisyonumuz. En çok zorlanan komisyon haline geldi. Çünkü her yerde bir hukuk katliamı gerçekleşiyor.  

* Çok yaygın rahatsızlıklar, mağduriyetler, adaletsizlikler var. Aynı zamanda tabanda yan yana gelme konusunda muhalefete çok ciddi baskılar var. Bu konuda neler yaşanıyor, biraz bilgilendirir misiniz?

Parlamento tamamen işlevsiz. Dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi var. Bu konuda CHP’nin aldığı rol var. Fakat bu daha sonra CHP’yi de vurdu. CHP dedi ki ‘Artık parlamentoda olmuyor bu iş. Artık sokağa çıkıyoruz.’ Ve sokağa çıktı. Çok doğru bir karardı. Aslında sokağa her zaman çıkılması gerekiyor. 301 Soma işçisi katledildiğinde de siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri sokağa çıkmalıydı. Bugün de çıkmalı.

Demokratik siyasetin tasfiye edilmesine karşı da çıkmalı. Ortaklaştığımız noktalar arttı. Gezi’de, TEKEL direnişinde olduğu gibi. Daha öncesinde biz sokağa çıktığımız zaman bunu farklı yorumlayan bir parti ya da kesim vardı. Demek ki birbirimizi biraz daha fazla anlamaya başladık. Birbirimize karşı yanlış politikalar yürütmüş olabiliriz onları erteleyebiliriz.

Onları başka zaman tartışabiliriz. Şimdi ortak noktalar etrafında daha çok konuşmak gerekiyor. Bu anlamda birlikte çalıştığımız Demokrasi İçin Birlik Hareketi, hareketler ve platformlarda yan yana gelebiliyoruz. Daha çok iletişim kurabiliyoruz. Bir yol alma var. Ama bu yol alma yeterli değil, daha hızlı ve güçlü olmak zorunda. Bütünü kavramamız, fotoğrafı görmemiz önemli.  

* Ağır dediğiniz yol almada umudunuz var mı? 

Daha büyük bir çaba görüyorum. Ama yeterli bir hızda ve ortak bir okumayla olması gerektiğini düşünüyorum. Yani bizim gibi düşünmek zorunda değiller, ama temel evrensel demokratik ilkeler etrafında bir ortaklık yakalanabilir. İlle de partiler arasında olmak zorunda da değil. Örneğin demokratik siyasetin engellenmesine karşı hukukun üstünlüğü, evrensel değerler, temel insan hakları değerlerini korumak, barışı savunmak, kadın kazanımlarını savunmak için yan yana gelebilir. 

* Bahsettiğiniz durum 2019 seçimi veya seçimleri için de geçerli mi? 

Seçim üzerine odaklanmamalıyız. Seçim var olanı kabul etmek anlamına geliyor. Biz şimdiye kadar yapılan seçimlerde nasıl bir yöntem uygulandığını da gördük. Biz toplumsal mücadeleyi çok güçlendirmek, büyütmek zorundayız. Ve onu temel ilkeler etrafında sağlamlaştırmak durumundayız. Yani o güce o bütünlüğe ulaşmalıyız. Kafamız net olmalı. Biraz önce saydığım kriterlere, emeği, gençliği, MHP’ye 16 Nisan’da oy vermeyen ‘Hayır’ diyen insanları da koyalım.

AKP’ye oy vermiş ‘Evet’ demiş ama geleceğinden endişe duyan insanları da kapsayan bir bütünlük. Bu temel ilkeler etrafında bunu bir program olarak kabul edip, daha somut partiler üstü olabilir. Bir yan yana gelmeye ihtiyaç var. Bir düzeltme yapmamız lazım. O düzeltme içerisinde herkes mücadelesini büyütebilir. 

* 2019’dan önce erken seçim bekliyor musunuz? 

Erdoğan’ın bir meşruiyet arayışı var. Şu anda bir yılı aşkın süredir OHAL ile yönetilen KHK’lerle yönetilen ve büyük acılar yaşayan bir ülke ile karşı karşıyayız. Parlamentosu çalışmayan ülkenin birinci ve 4’üncü partisi birleşmişler, 2’nci ve 3’üncü partisini suçlu ilan etmişler. Ve itiyor, kutuplaştırıyorlar. Anayasa değişikliği hileli bir şekilde yapıldı ve seçime girmek istiyor. 

Bu sistemi sadece hapishaneler ve silahlarla yönetiyor. Dolayısıyla meşruiyeti yok. Hapishanelerde 4 kişilik hücrede 30 kişi yatıyorsa bu ülkede meşruiyet yoktur. Halkın vergileriyle şu anda bir yoklama çekiyorlar. Sahaya inip bakıyorlar eğer anketler, o çalışma kendilerinden yana ise seçim olabilir.  

* Son dönemlerde özelikle cezaevlerinden “işkence, baskı, tecrit, saç kazıtma, tek tip kıyafet” haberleri geliyor. Büyük bir soruna dönüşecek gibi… 

Karşımızda Guantanamo’ya, Ebu Gureyb cezaevlerine özenen bir iktidar var. Önümüzdeki süreç çok ciddi tehlikeler barındırıyor. Çok ciddi saldırılar gerçekleştirmeye hazır gözü dönmüş bir iktidar ile karşı karşıyayız. O yüzden herkesin bugün mücadeleye çok daha sıkı sıkıya sarılması gerekiyor. Çünkü tek tip bizim geçmişteki deneyimlerimizde zaten bildiğimiz bir şey. Büyük bedellerle, mücadelelerle, açlık grevleriyle, ölüm oruçlarıyla, cezaevi direnişleriyle, biz bu süreci geriye çevirmiştik.

Siyasi mücadele tarihimizde bu var. Şimdi topyekûn bu saldırının bir yönü de hapishaneler. Hapishanelerin zaten çoğu siyasi tutsaklarla dolu. Tek tipleştirme aslında toplumu bastırmak için yapılan bir saldırı. Tek tip kıyafet saldırısı ve idam meselesi, toplumu sindirmek ya da biat ettirmek için yapılan bir saldırı. Belki de bizim önce hapishanelerdeki bu saldırıyı durdurmamız, onlar için bir mücadeleyi, dayanışmayı daha güçlü bir şekilde hayata geçirmemiz gerekiyor.

Söyleşinin tamamı...