Duhok'taki Kürdistan Amerikan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Arzu Yılmaz, anayasa değişikliği referandumunda Kürtlerin sandığa gitmesi halinde "Hayır" diyeceğini söyledi.

Yılmaz, 7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan çatışmalı duruma ilişkin olarak "Türkiyelileşme projesi son 2-3 yıldır yaşadığımız yıkımla birlikte, Cizre’de bodrumda yakılanların arasında kül oldu gitti. Bundan sonra artık Türkiye'nin ve Türkiye Kürtlerinin sorunlarına ya da bu çatışma sürecine dair, bundan sonra birleşmeyi değil, en fazla yan yana yaşayabilmenin formüllerini konuşacağız" dedi.

Arzu Yılmaz'ın Cumhuriyet gazetesinden Kemal Göktaş'a verdiği söyleşinin bir bölümü şöyle:

- Erdoğan ve Öcalan karşılıklı olarak Rojova'yı kırmızı çizgi ilan ettiklerinden itibaren bu proje çökmüştü. Biz bunu sonradan Öcalan’la İmralı heyetinin görüşme notları yayınlanınca gördük. Öcalan’ın 'Demokratik Cumhuriyet' projesinin ürünü olarak HDP çıkmıştı. Suriye’deki gelişmenin Öcalan’ın da bu projesinin önüne geçmesi demek olmuyor mu?

Çözüm süreci bir Türkiye projesi değildi. Bir Ortadoğu projesiydi. Türklerle Kürtlerin Ortadoğu'da stratejik işbirliğini hedefleyen bir projeydi.

- Ama bu Türkiye’de oluşmak durumundaydı.

Türkiye’nin, Ortadoğu’da yayılırken Kürtlerle birlikte hareket etmek, Kürtleri Ortadoğu’ya geçişte bir eşik olarak kullanmak gibi bir projeksiyonu vardı. Ne diyorlardı? ‘Kürtler Türkiye’yi bölmeyecek, Türkiye Kürtlerle büyüyecek.’ İmralı projesinin hedefi kesinlikle Türkiye’de Kürt sorununa barış getirmek değildi. Türkiye’de Kürt sorununa barış, Ortadoğu’da girişilecek stratejik işbirliğinin doğal ve dolaylı bir sonucu olarak tasarlanmıştı.

- Osmanlıcılık içerisinde mi değerlendiriliyordu bu proje?

Aynen öyle. Öcalan’ın 2013 Newroz mesajının kodları çok açıktır. Bir kere anti-Amerikancı, anti-emperyalist ve yerelci, yerel güçlerin işbirliğini öne çıkaran ve bu bağlamda da bir Müslüman ittifakını öngören bir mesajdı. Lozan’a atıfta bulunmaz. Onun yerine Çanakkale’yi tercih eder.

- HDP Türkiyeleşme söylemi ile sol demokrat bir kimlikle seçimlere girdi ve yüzde 13 oy aldı. Bu başarısında Gezi eylemleri ve çözüm sürecinin bir sonucu olarak karşılıklı olarak gönül bağlarının kurulmasının etkili olduğu söylendi. Bütün bunlar simülasyon muydu?

Hiçbiri simülasyon değildi. HDP, sonuçta İmralı sürecinin ilan edilmesinden sonra çıktı. Hatta ilk defa Kürtler kendi partilerini kapatıp HDP’ye geldi. Bu ayrıntı çok önemlidir. BDP’yi kendi elleriyle kapatıp HDP’yi kurdular. HDP 2000'li yıllardan beri PKK’deki ideolojik dönüşümün geldiği noktada İmralı projesinin bir ürünü olarak ortaya çıkmış bir siyasi projeydi. İmralı sürecinin ruhuna uygun olarak Türkiye’deki Kürtlerin Türkiye sistemine entegre edilmesini amaçlıyordu. Mevzuyu aldığı yüzde 13’lük oy üzerinden tartışacak olursak, o yüzde 13’lük oyu ‘Türkiye Kürtlerini Türkiye’ye entegre edeceğim’ sözleri üzerinden mi, yoksa ‘seni başkan yaptırmayacağız’ söylemi üzerinden mi aldığını tartışmak gerekir. Ben o konuda tereddütleri olan biriyim. Yüzde 13’ün içerisinde en fazla yüzde 2 ya da 2.5 oy soldan geldi. HDP, 7 Haziran’da asıl oyunu Kürtlerden aldı.

Kürt coğrafyasının siyaseten nasıl HDP arkasında konsolide olduğunu gördük. Bunun bize verdiği çok önemli bir mesaj vardı: Sonuçta HDP’nin Kürtlerin Türkiye’ye entegrasyonu söyleminin alıcısı Türkiye’nin Batısı değil, Kürtlerin kendisiydi. Bu hendek siyasetinden sonraki ya da referanduma giderken durumu anlamak için çok değerli. Dolayısıyla 7 Haziran’ı çok iyi okumak lazım. 7 Haziran’ın asıl ortaya çıkardığı enerji, Kürtlerin Türkiye’ye entegre olma projesine verdiği destekti. Kürtlerin beklentisi Selahattin Demirtaş’ın ve HDP’nin Cihangir’le, Türkiye solu ile İstanbul’la entegre olması ya da onların düşüncelerini Ankara’ya taşıması değil, Kürtleri Ankara’ya taşımasıydı.

HDP sonuçta yaptığı tercihlerle seçim kampanyası süresince ve benimsediği ‘seni başkan yaptırmayacağız’ sloganı ile de İstanbul’un Cihangir”in ya da Türkiye solunun taleplerini Ankara’ya taşıma gibi bir tercihte bulundu. Buna rağmen Kürtler şöyle düşündü: ‘Biz bir kere Mecliste Kürtler olarak HDP olarak var olduğumuz zaman, haklarımızın tanınmasına veya özerklik bağlamında egemenlik haklarının paylaşımı konusunda bir zemin oluşacak.’

Oysa Sırrı Süreyya Önder, daha resmi sonuçlar açıklanmamış, partinin genel başkanı henüz bir basın açıklaması yapmamış iken, çıktı ‘Emanet oylara ihanet etmeyeceğiz’ dedi. Emanet oy ne kadar? Dolayısıyla da Kürtlerde şöyle bir zemin doğdu: ‘Benim sırtımdan, benim çoluğum çocuğum hapiste çürüyor, ölüyor, benim oyumla 7 Haziran’da 80 milletvekili gibi bir oyla Meclis’e giriyorsun fakat senin politikaların benim beklentilerime karşılık gelmiyor. Sen yüzde 2'nin emanetine ihanet etmezden önce yüzde 11 in emanetine ihanet etmemeye öncelik ver.’

- Bunlar birbirinin yerine ikame edilecek şeyler miydi ki?

İkame meselesi değil, öncelik meselesi. Kürtler, Tayyip Erdoğan’la barışın geleceğine inanmışlardı. Devletle Kürtler hiçbir zaman yakınlaşamadı ama Tayyip Erdoğan’ı devlet olarak görmüyorlardı ama nihayetinde Erdoğan da devletleşti.

- 1 Kasım sürecinde gördüler ama..

İşler aslında Kobane ile yani Ekim 2014’te değişti ama 1 Kasım’da HDP’ye verilen oylar da düştü. Çünkü bugün referandumda olduğu gibi 7 Haziran sonrası politikanın Kürtlerde karşılığı yoktu. Kürtler ‘Ben seni çözüm için bir güç oluşturman için oraya gönderdim sen ne yapıyorsun?’ dediler.

- Referanduma ilişkin HDP hayır kampanyası yürütüyor. Bu başarısız mı olur sizce?

Bölgede referandum diye bir gündem yok. Ben orada yaşıyorum. Diyarbakır’da, Şırnak'ta Cizre'de, Nusaybin'de, bölgede referandum diye bir gündem yok. ‘Evet çıksa ne olur, hayır çıksa ne olur?’ diyorlar. İnsanlar can derdinde, gündelik hayatlarını normalleştirme derdinde. Orada olağanüstü savaş koşulları yaşanıyor.

- Başkanlık gelirse durumun ağırlaşacağını düşünmüyorlar mı?

Böyle bir şey dedikodu gibi sürüyor ama başkanlık projesinin Kürtlere ne vaat ettiği konusunda açık bir mesaj yok ki. O zaman başkanlıkla ilgili bir referandum neden enterese etsin Kürtleri?

- Ama başka şeyleri etkiliyor. MHP ittifakı bu durumun süreklileşmesini vaat ediyor. İnsanların gündelik hayatlarını, yaşamlarını özgürlüklerini çok doğrudan ilgilendiren bir mesele değil mi?

Referandum Kürt sorununu çözümüne dair, başkanlık sistemi üzerinden Kürtlere bir vaatte bulunmuyor. İkincisi referandumda evet de çıksa hayır da çıksa Erdoğan, bu ülkenin cumhurbaşkanı olmaya devam edecek, Yıldırım başbakan olacak. Bunu Kılıçdaroğlu da dedi. En fazla ne olabilir? Şu anda olan olabilir. Referandumda hayır çıkınca ne olacak? Türkiye’de iktidar mı değişecek?

- İktidarın sınırlanması konusu önemli değil mi?

Öyle bir beklenti yok çünkü Kürtler aslında Erdoğan’ı dert etmekten çoktan vazgeçti. Kürtlerin Türkiye’ye dair umutsuzluklarının en büyük nedeni bir muhalefetin olmaması. Erdoğan’ın hesabı görüldü, ‘bu adama güvenmiştik ama bu da devletleşti’ deniliyor halkın dilinde. ‘Erdoğan devletleşti, bitti.’

- Bu düşünce 'hayır'ın oyunu artırmaz mı?

Bilmiyorum. Ama Kürtler sadece Erdoğan’a ‘hayır’ demek için sandığa gideceğe benzemiyor. Hayır sonrasına ilişkin bir projeksiyon da olmalı. HDP ne diyor; ortak vatan, demokratik cumhuriyet. İnsanların evi, hayatı başına yıkılmış. Türkiye’nin batısına kaçacak kadar bile ilgi göstermiyor, düşünebiliyor musunuz? Mesela 90’larda Türkiye'nin batısı kaçmak için bile olsa alternatifti. Bugün Türkiye’nin batısı Kürtler için kaçmak için bile alternatif değil. Sonuçta benim gördüğüm Kürtler eğer sandığa giderse hayır der, ama sandığa giderse…

- Peki, Türkiye’nin Kürt sorunu nereye gidecek?

Benim kanaatim, tüm bu laf kalabalığı içerisinde ne olacak sorusunun en kısa yanıtı; bana göre, artık Türkiye'nin Kürt sorununa bir kendi iç dinamiklerine dayanarak bir çözüm üretme kapasitesi ortadan kalkmıştır. Bundan sonra artık Türkiyelileşme projesi çöktü. Hendek siyasetini mi suçlarsın, AKP yi mi suçlarsın, fark etmez. Ama Türkiyelileşme projesi son 2-3 yıldır yaşadığımız yıkımla birlikte, Cizre’de bodrumda yakılanların arasında kül oldu gitti. Bundan sonra artık Türkiye’nin ve Türkiye Kürtlerinin sorunlarına ya da bu çatışma sürecine dair, bundan sonra birleşmeyi değil, en fazla yan yana yaşayabilmenin formüllerini konuşacağız. Eğer bir barıştan konuşacaksak bunu yan yana yaşamanın ya da daha kötüsü ayrılmanın nasıl olacağı üzerinden konuşacağız. Bunun sadece AKP’yle, HDP politikasıyla değil, Ortadoğu’da genel gelişmelerle çok doğrudan ilişkisi var. Bugün ne uluslararası sistem, ne Kürtlerin kendisi, ne de Kürt politikasında olan biten, mevzuları sadece Türkiye’nin, sadece Suriye’nin, sadece Irak’ın sınırları içinde düşünmemize imkân vermeyecek ölçüde mevzunun doğasını değiştirmiş vaziyette. Biz de tarihten biliyoruz ki, bazı şeylerin doğası bir kez değiştikten sonra onu geri çevirmek mümkün değildir.

SÖYLEŞİNİN TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ