İmralı Heyeti üyeleri, hükümete Öcalan'ı ziyaretle ilgili iki öneride bulunarak, "Öcalan'ın ailesinden birinin, avukatının ya da İmralı Heyeti'nin derhal İmralı'ya gitmesi gerekiyor" dedi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın cezaevi koşulları ve son dönemde medyada çıkan haberlere ilişkin İmralı Heyeti üyelerinden Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ceylan Bağrıyanık, Halkaların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Örgütü'nde basın toplantısı düzenleyerek, konunun hassasiyeti bakımından hükümete çağrıda bulundu.

Heyeti üyelerinden Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, iki öneride bulundu ve "Öncelikle Sayın Öcalan'ın sağlık durumunun öğrenilmesi için ailesinden birinin, avukatının ya da İmralı Heyeti'nin derhal İmralı'ya gitmesi ve zaman sektirmeden gitmesi gerekir. Öcalan'ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz; Müzakere sürecini ciddiyet içeren bir yaklaşım ile yeniden görüşülmesi gerekiyor."dedi.

Önder'in açıklamasından satırbaşları şöyle:

Hem ülkenin barışını hem bölgenin barışını ve demokratikleşmesini mevcut siyasi aktörler içerisinde kavramsallaştırabilen ve demokratik bir irade ve teklif olarak ortaya koyan tek siyasi aktör olarak Sayın Öcalan üzerinde uygulanan bu İmralı tecrit sistemi, mutlak izolasyon ve son zamanlarda sosyal medyada dolaşıma giren onun sağlık ve güvenlik koşullarına dair söylentilerin yarattığı durum üzerine bunu yapıyoruz.

Öncelikle şunu belirtmemiz gerekiyor, devletin, hükümetin Sayın Öcalan'a yaklaşımı, onun bu siyasi gücüne ve demokratikleştirme iradesine uygun bir ciddiyetle olmalıdır. Sayın Öcalan bu ülkede sıradan bir tutsak, sıradan bir mahkum değildir. 

11 Eylül 2016 tarihinden bu yana, -bu tarihte de uzun bir tecrit döneminin ardından- sadece kardeşi ile görüştürülmüştü. Bırakın Sayın Öcalan'ın taşıdığı ağırlık ve gördüğü işlevi, sıradan bir mahkuma bile uygulanmayacak bir tecridin muhatabı şu durumda. Ailesi ile görüştürülmüyor, yıllardır avukatları ile görüştürülmüyor, siyasi heyetlerin gidişine izin verilmiyor. Sonra da hükümet riyakar bir şekilde onun sağlık ve güvenlik koşullarının yerinde olduğu saçmalamasına bizim de halkın da inanmasını bekliyorlar. Bu son derece riyakar bir yaklaşımdır. Kimse sizden imtiyazlı bir muamele istemiyor, Sayın Öcalan bunu hak etmesine rağmen. En yasal, en temel hakkı gasp edilmiştir. 

Buna dair hiçbir şey söylemeyen, söyleme ihtiyacı da hissetmeyen iktidara bir ad koymak gerekir. Niye böyle yapıyor? Bundan ne murat ediyor? Geriye dönüp baktığımızda şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Sayın Öcalan bölge kaotik ve trajik atmosfere sürüklenmeden önce, tabiri caizse her şey güllük gülistanlık gözükürken tüm bu olacak olanları neredeyse harfiyen öngörmüş, -buna Temmuz darbesi de dahil- uyarı görevini defalarca yapmış, tarihsel, felsefesi arka planını çok net bir şekilde ortaya koymuş olmasına rağmen, hiç kimse bu duruma aymadı, bunu ciddiye almadı. Sayın Öcalan'ın 'şunları yapmazsanız, bu demokratikleşmeyi geliştirmezseniz, bu konuda cesur olmazsanız, hegomonik yaklaşımları terk etmezseniz olacak olanlar bunlardır' dediği notaya geldik. 

ZARARI GELECEĞİ ÇALINAN ÇOCUKLAR ÖDÜYOR

Egemenlerin bunlardan bir zarar gördüğünü söylemek mümkün değil. Ama iki şey zarar gördü. Bölgenin tüm halkları ödenemez bir toplumsal maliyetle karşı kaşıya kaldılar. İkincisi, demokratikleşme umudumuz ve çocuklarımızın geleceği çalındı. Bunlar yerine konulabilecek, taklidi yapılacak şeyler değil. 

Bu söylediğim sadece İmralı heyeti olarak bizim görüşümüz mü? Hayır. Bunu en yetkili hükümet ağızları, başbakanından içişleri bakanına, adalet bakanından siyasi işlerden sorumlu devlet bakanına, cumhurbaşkanına varana değin barış ve demokratikleşme sürecinde rol ve sorumluluk üstlenen herkes neredeyse bizden daha şiddetli, altını çizerek Sayın Öcalan'ın bu konudaki öngörülerine, iradesine, yaklaşımlarına vurgu yapıyordu. Ne diyorlardı, hatırlayalım: "Sayın Öcalan'ın bu konudaki öngörüsü HDP'den daha ileri düzeyde" diyordu, bu ülkenin süreçten sorumlu devlet bakanı. Ne diyordu: "Sayın Öcalan bunları görürse bunlar İmralı'ya gittiğinde onları sopayla kovalayacak" diyordu. Bu ve benzeri onlarca demecin bir tek ortak noktası vardı, Öcalan tüm bu gelişmeleri harfiyen, büyük bir sezgiyle ve demokratik bir noktadan değerlendiriyordu. Hükümetten bu yaklaşımı dillendirmeyen bakan kalmamıştı. 

Peki ne oldu da öngörüsünü bu kadar takdir ettikleri bir insana bu kadar katı bir tecrit uyguluyorlar. Bunun biricik açıklaması vardır. Bölgede ve ülkede bütün politikalarını ve tercihlerini Kürt düşmanlığı üzerinden belirleme paradigması hem bu tecridin günceldeki hali hem sürdürülmesinin gerekçesi hem de bölgenin barışı ve demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir.

Sayın Öcalan'a yaklaşımınız barışa olan yaklaşımdır ve ona dönük geliştirdiğiniz tecrit, demokratik olmayan yol ve yöntem bu ülkeye büyük bir toplumsal maliyet olarak daima çıkagelmiştir. Ne zaman Sayın Öcalan'ın sesine kulak verilse bu ülkeye huzur, kardeşlik, en önemlisi demokratikleşme anlamında önemli bir umut iklimi hakim olmuştur. Bugün siyasi aktörlerin hiçbirisi, son 40 yılın iktidarlarında görev ve sorumluluk alan hiç kimse "Sayın Öcalan bizi falanca konuda yanılttı" diyemez. Biz bunu kendi ağızlarından defalarca dinledik. Hepsinin ortak belirlemesi "tüm bu gelişmeleri bizden önce gördü, söylediğinde çok anlayamadık, yeterince cevap olamadık" şeklindeydi. 

İFLAH OLMAZ KÜRT KARŞITILIĞI

Bütün bunları gözlerimizle görmüş, kulaklarımızla işitmiş bir heyet olarak gelinen noktayı iki etmenle açıklayabiliriz. Birisi iflah olmaz bir Kürt karşıtlığı. Diğeri barış yerine savaşla kendi iktidarını sürdürülebilir kılması. Bölgenin geleceğini kendi siyasi hegomonik arzularımız uğruna tahrip etmeye, geleceksizleştirmeye hakkınız olmadığını düşünüyoruz. Bugün yapılmakta olan budur. Bu tecridi kabul etmemiz, yaklaşıma tahammül etmemiz düşünülemez. 

Sayın Öcalan’a bu tecridi neden uyguluyorlar peki? Bunun biricik açıklaması vardır. Bölgede ve ülkede bütün politikalarını Kürt düşmanlığı üzerinden belirleme paradigması hem bu tecridin gerekçesidir hem de bölgenin barış ve demokratikleşmenin önündeki en büyük engeldir.

Aman Kürt bu süreçlerde olmasın diyor. Düne kadar ideal Kürt diye tariflediği, kendi tekeline aldığı grupları bile bugün düşmanlaştıran bir noktaya taşıdılar. Bu kategorik bir kürt karşıtlığının sonucudur.
Hegomonik emellerinizi savaş gerekçesi olarak dayatamazsınız.

Öncelikle Sayın Öcalan'ın sağlık durumunun öğrenilmesi için ailesinden birinin, avukatının ya da İmralı Heyeti'nin derhal İmralı'ya gitmesi ve zaman sektirmeden gitmesi gerekir. Öcalan'ın sağlık durumunu birinci ağızdan duymak istiyoruz; Müzakere sürecini ciddiyet içeren bir yaklaşım ile yeniden görüşülmesi gerekiyor.

Öcalan’ın görüşlerine ciddiyetle yaklaşıldığı zaman olabilecek olanları gördük. Sadece biz değil bütün ülke gördü. Çözüm süreçleri yaşayan hiçbir ülkede bir çatışma görüşmeleri kesme gerekçesi değildir. Bu tür arızalar, kırılmalar ancak görüşmeler yükseltilerek, daha ciddileştirilerek aşılabilmiştir. İnsanlık tarihi bunu deneyimlemiştir. Kendi güvenlik kaygılarınızı, hegomonik emellerinizi getirip bu memlekete savaş gerekçesi olarak dayatamazsınız. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. 

Bu ülke o kadar riya, yalan cennetine dönüştü ki sadece dün geceden örnek vereyim. HDP ve DBP'ye siyasi imha operasyonları başladığından beri çiğnedikleri bir yalan sakızı var. Daha iki gün önce Cumhurbaşkanı yine bunu tekrarladı: "Bu paralar, belediyelerin imkanları Kandil'e gidiyor, belediyelerin araçları şurada burada kullanıldı..." Üzerinden bir yılı aşkın zaman geçti, bugüne kadar insan bir tane plaka, bir tane fotoğrafı dava konusu yapamaz mı? Mahkemelerde delil toplama aşaması bitmiş zaten. Bununla delillendirilmiş bir tek şey yok. Ama bu yalan sakızı ısrarla çiğnenip duruyor. Sayın Öcalan'ın gücü buradan geliyordu. Bu yalanların söyleneceğini son görüşmemizde bizlerle paylaşmıştı.