HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlarını istifaya zorlamasını eleştiren Yıldım, belediyelerde aklama operasyonu yapıldığını savundu.

Yıldırım, “Şüphesiz, biz Melih Gökçek’in derdinde değiliz. Belediye başkanlarının istifa ettirilmesi bir aklama operasyonudur. Bırakalım suçu varsa yargı karar versin. Ya da suçlu değilse bırakalım ilk yerel seçimde halk dersini versin. Yoksa bizim derdimiz, enerjimizi Gökçek’e harcamak değil. Olan bir istifa değil, siyasi darbeyle görevden almadır. Eylül 2016’da DBP’li belediyelere kayyum atanması gibi. 20 Mayıs 2016’da Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde yapılan dokunulmazlıklar darbesi gibidir” dedi.

Gökçek ve Topbaş’ın işledikleri suçlar nedeniyle toplumdan kaçırıldığını savunan Yıldırım, “Gerçek failleri toplumun gözünden kaçırma operasyonu yapıyorlar. Melih Gökçek’in işlediği suçların, "İstanbul’a ihanet”in araştırılmasının önünü alıyorlar. Bu sebeple durum istifa değil bazı suçların üzerini kapatmak üzere yapılan görevden alma kararlarıdır” ifadelerini kullandı.

Yıldırım şöyle konuştu:

Kişiye odaklı politikalar sebebiyle toplumsal sorunlar artıyor. Belediye başkanlarının istifa adı altında görevden alınması sadece bugünün meselesi değil. Otoriterleşme geleceğin de ipotek altına alınmasıdır. Otoriterleşme doğal olarak önce iktidarı sarsan muhalefetten başladı. Ancak gelinen nokta itibariyle otoriterleşmeden istifade eden kesimler herkesi hedef haline getirdi.

AKP’Lİ BELEDİYE BAŞKANLARININ İSTİFASI

Şüphesiz, biz Melih Gökçek’in derdinde değiliz. Belediye başkanlarının istifa ettirilmesi bir aklama operasyonudur. Bırakalım suçu varsa yargı karar versin. Ya da suçlu değilse bırakalım ilk yerel seçimde halk dersini versin. Yoksa bizim derdimiz, enerjimizi Gökçek’e harcamak değil. Olan bir istifa değil, siyasi darbeyle görevden almadır. Eylül 2016’da DBP’li belediyelere kayyum atanması gibi. 20 Mayıs 2016’da Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı bir şekilde yapılan dokunulmazlıklar darbesi gibidir.

ERDOĞAN’IN ‘METAL YORGUNLUĞU’ AÇIKLAMASI

AKP derin bir çıkmazda. Bu çıkmaza ülkenin de sürüklemek istenmesinin sorumlusu kimdir? Bursa belediye başkanı mı savaş tezkeresi çıkarıyor? Gökçek mi ülkenin genel bütçesini hazırlıyor? AKP Safranbolu ilçe teşkilatı mı Ortadoğu bataklığına bu ülkeyi sapladı. Rusya’nın savaş uçaklarını düşürme talimatını AKP Van il teşkilatı mı verdi? Ya da istifa ettirilen Düzce belediye başkanı mı AB ilişkilerini bu seviyeye getirdi? Metal yorgunluğu aranıyorsa AKP’nin MKYK’sı, genel başkanı aynaya baksın.

Gerçek failleri toplumun gözünden kaçırma operasyonu yapıyorlar. Melih Gökçek’in işlediği suçların, "İstanbul’a ihanet”in araştırılmasının önünü alıyorlar. Bu sebeple durum istifa değil bazı suçların üzerini kapatmak üzere yapılan görevden alma kararlarıdır.

ERDOĞAN’IN İSTİFAYA DİRENEN BAŞKANLARA ‘GEREĞİNİ YAPARIZ’ ÇIKIŞI

Ne dedi AKP Genel Başkanı: İstifa etmezlerse gereğini yaparız. Anayasa, yasa açıktır. Bir parti, bir belediye başkanını en fazla partiden ihraç eder. Görevden alamazlar. Çok memnun değilseniz “sen benim parti ilkelerimden ayrıldın, ihraç ediyorum” diyebilirsiniz. ‘Gereğini yapabiliriz’in Anayasa ve yasalarca tanımlanmış karşılığı yok. Seçilmiş birini istifaya zorlamak, tehdit etmek anayasal suçtur.

Darbe suçlularının aklanması süreci işletiliyor ve bir yöntem oturtuluyor. "Bakın ben en büyük illetin belediye başkanlarını görevden aldım." Bu sıradan, normal algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Yarın ana muhalefet partisine de bunu kullanacaklar. Bunun alt yapısını oluşturma çabasındalar.

BURSA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN ÖCALAN AÇIKLAMASI

Bundan 18 gün önce sosyal medya paylaşımı ile Sayın Öcalan’ın yaşamı ile ilgili kaygı uyandıracak bir paylaşım yapıldı. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı böyle bir şey olmadığını açıkladı. Bu ülkeyi yönetenler, bizden Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının açıklamasına inanmamızı beklemesin. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığının açıklaması ciddiyetten uzaktır. Aynı cumhuriyet başsavcılığı, bu ülkenin insanlarının aklıyla alay edercesine koster bozuk gibi cevaplar veren bir başsavcılıktır.

Sayın Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecrit politikası tüm şiddetiyle devam ediyor. 2012-13 yıllarında Sayın Öcalan’a yaklaşımın değişmesinin bu ülkede umutları nasıl büyüttüğünü tecrübe etmişken yeniden bu bilgilerle toplumu germeye çalışan, hassasiyet sahibi olanları harekete geçirerek tansiyonun yükselmesini sağlayacak bir hat izlemektedir hükümet. AKP her fırsatta hukuk devleti olduğunu söylüyor. Sayın Öcalan 2 buçuk yıldır kimseyle görüşmedi. Bir hukuk devletinde, Sayın Öcalan’a uygulandığı gibi bir tecridin örneği var mı? Dünyada örneği var mı? Bulamazsınız, yok. Türkiye, bir hukuk devleti olduğuna içeride ve dışarıda kimseyi inandıramaz.

20 Temmuz 2015 günü Suruç’ta yaşanan katliamdan bu yana tam 3 bine yakın canımız toprağa düştü. Dile kolay. Çözüm süreci devam ederken Sayın Öcalan, “artık bir gencimizin bile burnunun kanamasını istemiyorum” diyordu. O günlerden bu günlere gelindi. Kaybımız sadece can mı? Ekonomimizi, istikrarımızı kaybettik. 40 yıldan sonra ilk kez çift hanelerde işsizlik rakamlarına vardık. Darbe teşebbüsüyle karşılaştık. Hepimiz ahlaktan, vicdandan kaybettik. Kardeşlik köprülerini uçurduk. Toplumsal paylaşmayı artırdık. Bu yüzden Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit sıradan bir tecrit değil.

 2 buçuk yıl önce Sayın Öcalan’ın dış dünyayla bağlantısının kesilmesinin bu kirli savaş politikasına yol açacağını biliyorlardı. Sayın Öcalan’ın mesajlarının dış dünyaya ulaştığı bir atmosferde bu kadar kan ve ölüm politikaları hakim kılınamazdı. Bugün bile vereceği bir mesajla bu ülkede gerilimin azalacağını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden ona uygulanan tecrit ülkenin barışına uygulanan tecrittir, ülkenin refahına uygulanan tecrittir.

Biz bunları, Sayın Öcalan'ı övmek için söylemiyoruz. Yalçın Akdoğan'ın, Beşir Atalay'ın, Yiğit Bulut'un, Mehmet Metiner'in, Kurtuluş Tayiz'in, Abdülkadir Selvi'nin, Bülent Arınç'ın Sayın Öcalan'a yönelik olumlu değerlendirmeleri daha hafızalardadır.

İNSAN HAKLARI SAVUNUCULARININ TAHLİYESİ

Geçen hafta, bunca karanlık olay içinde sevindirici bir olay yaşandı. Haksızca tutuklanan insan hakları savunucuları tahliye edildi. Hak savunucuları tutuklandığında iktidar medyası ne diyordu? “Büyükada ajanları” diyorlardı. “Büyükada’da İngiliz parmağı” diyorlardı. Haysiyet cellatlığına uğrayan bu insanlar ne oldu da bırakıldı? Bırakılmaları doğruydu, yanlış olan bu manşetlerdi. Durumun rehine pazarlığına dönüştürüldüğünü söylemiştim. Sıkıştı, dövizin tansiyonu arttı, ülke ekonomide sallanmaya başladı kendisine nefes borusu açmak için pazarlık konusu haline getirdiği hak savunucularını tahliye ettiler. İktidarın siyasallaştırdığı yargı ile kurduğu bağ budur işte.

BÜTÇE GÖRÜŞMELERİ

Bütçe görüşmeleri başlıyor. Üzülerek söylüyorum tam bir savaş bütçesi hazırlanmış. 2017’ye göre yüzde 17 artmış bütçe. Savunmaya ayrılan pay ise 2 kat artmış, yüzde 30’un üzerinde artmış. Bu daha fazla yoksulluk, daha yüksek enflasyon, daha fazla işsizlik, daha fazla ödenemez borçlar demektir. Savaş ekonomilerinin veya kararlarının, güvenlikçi politikaların bir kara delik olduğunu, canı, malı, ahlakı, vicdanı tahrip ettiğini söylüyoruz. Yoksa tümüyle savaş ve seçime kilitlenmiş bir 2018 bütçesi ile karşı karşıyayız.

İŞSİZLİK FONU

İşsizlik fonunun 2017 yılı sonunda yapılan kesintisi 116 milyar lira. Bu 116 milyar liradan emekçiye sadece 11 milyar TL harcanmış. Yani yüzde 90’ından fazlası amacı dışında tutulmuş. Bunu kabul etmek mümkün değil. Göreceksiniz, işsizlik fonu zenginlere peşkeş çekilmek üzere varlık fonuna devredilme aşamasına gelmiştir. Şimdi iktidarın popülist projeleri için harcanıyor. Emekçilerin alın terine saygısızlıktır. Bu iki cihanda hesabı verilmeyecek olan kul hakkıdır. Milyonlarca kulun hakkının 2 dünyada hesabı sorulacaktır. Emekçilerin eli yakanızda olacak, biz de mücadelesini vereceğiz.

Yıldırım açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

*AK Parti - Atatürk tartışmaları var. AK Parti’nin daha fazla Atatürk söylemi kullanılacağı konuşuluyor. Nasıl değerlendirirsiniz?

“Köprüyü geçinceye kadar” diyorum. Sıkışmış. Pandora’nın kutusunu içine düşmüş, şuursuzca, düne kadar tükettiği değerleri hatırlamaya başladı. Bunlar açısından iktidarda kalmak için her şey araçtır. Toplumsal hassasiyetler araçtır. İslam dini araçtır.

AKP Genel Başkanı ilk kez mi Anıtkabir’e gidiyor? Şimdiye kadar Kuran okumak hiç akıllarına gelmedi? Şimdi Kuran okuyarak hem bu ülkenin kurucu değerlerini hem de bir kutsal dini araç olarak kullanıyor. Atatürk için son bir yıldaki beyanları ortada. Söylediklerini ağzıma bile almak istemiyorum. Beşeri ya da uhrevi bütün değer yargıları siyasi iktidar için araç haline getirilmiştir. Yeniden ısıtılan cumhuriyet ve Atatürk hassasiyetinin ucuz bir seçim yaklaşımı düşünüyorum.

*29 Ekim resepsiyonuna Gökçek katılmadı. Son dönemde Arınç ön planda gibi. Bu strateji deniyor. Nasıl değerlendirirsiniz?

Ne diyorlar giderken, “Partime bağlıyım.” Milletvekilimiz Celal Doğan, Celal Abi ne dedi: “Siz gücünüz kuvvetiniz yerindeyken bir şey yapamadınız. Gittikten devrildikten sonra ateş olsanız cürmünüz kadar yer yakarsınız”. Bu saatten sonra Gökçek ne yapabilir. Bir defa istifa ederek ona oy veren milyonlarca seçmene ihanet etmiştir. Bugüne kadar AKP’ye oy veren yurttaşlar bundan sonra neye güvenerek oy vereceksiniz? Bir dahaki seçimlerde sandığa gittiğinde oy verdiği adayların ne kadar görevde kalacağı hassasiyetiyle hareket edeceklerdir. AKP’li siyasilerin bu kadar kolları kanatları kırıldıktan sonra yapacak hiçbir şeyleri yok. Buradan çıkışın yolu toplumsal muhalefete ve demokrasiye güç verebilmektir. Bundan 3 ay önce yine damatlar operasyonuna dönük bir soru sorulmuştu. Sayın Arınç ile 4 yıl mesai yapmıştım. RTÜK’te iken. Ama o damatlar operasyonunda damatlar bahane kayınbabaları derderst etme şahane… Damatları kullanarak kayınbabaları derdest etme operasyonuydu. İnsanın inanmadığı içselleştirmediği bir kişinin arkasından yürümesi çok hazin bir durumdur.

(Demokrat Haber/ Ankara)