HDP Mardin Milletvekili Mithat Sancar, HDP üzerindeki baskıları ve 16 Nisan’da yapılacak referandumu değerlendirdi.

İktidarın HDP’yi işlevsizleştirmeye çalıştığını ifade eden Sancar, “AKP, partiyi kapatmadan bizi felç etmek istiyor. Parlamentodaki üçüncü güç olarak bizlerin siyasetten men edilmesi Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi kurumlar dahil güçlü tepkileri tetiklerdi” dedi.

Başkanlığı öngören anayasa değişiklik teklifini değerlendiren Sancar, “Teklif eğer referandumda kabul edilirse, siyasi sistemde ve hatta rejimde, devlet başkanına yeni yetkilerin verildiği bir "hiperbaşkanlık" üzerine kurulu, köklü değişiklikler getirecek. Başbakanlık mercii ilga ediliyor ve cumhurbaşkanı yürütmenin tek başı haline geliyor. ABD ve Fransa gibi büyük demokrasiler de başkanlık veya yarı başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Ancak bu teklifte Cumhurbaşkanı'nın yetkileri karşısında kuvvetleri dengeleyecek bir mekanizma yok” dedi.

Mithat Sancar'ın Le Monde gazetesinde Marc Semo imzasıyla 21 Şubat’ta yayınlanan mülakatı şöyle:

*Şu anda HDP'nin durumu nedir?

TBMM'ye seçilmiş HDP'li 59 milletvekilinin 10'unun yanında, partinin iki eş genel başkanı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ da "örgüt propagandası" dosyalarında ifadeye gitmedikleri bahanesiyle tutuklu. Aynı zamanda yereldeki temsilcilerimiz de terör bağlantısı iddiasıyla baskı altında. 10.000'i aşkın yöneticimiz ve parti çalışanımız gözaltında, 3000'i aşkını da tutuklu. HDP'nin bileşeni olan demokratik bir siyasi partinin seçilmiş belediye başkanları hedef alınmış durumda. 105 belediye eş başkanı görevden alındı, 80 belediyenin yönetimine de devlet el koydu. Bu şartlar altında, normal siyasi faaliyet yürütmek çok zor, neredeyse imkansız. Ancak bu baskılara rağmen, arta kalan tüm demokratik yolların sonuna kadar kullanılmasında kararlıyız. Bazı kesimler tarafından önerildiği üzere bunu protesto etmek için parlamentoyu terk etmek, sadece silahların konuşması için siyaseti terk etmek anlamına gelir.

HDP geçmişteki çok sayıda olan ve Kürtlerin haklarını savunan diğer partiler gibi kapatılma riskiyle karşı karşıya mı?

AKP, partiyi kapatmadan bizi felç etmek istiyor. Parlamentodaki üçüncü güç olarak bizlerin siyasetten men edilmesi Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi gibi kurumlar dahil güçlü tepkileri tetiklerdi.

Sizce teklifteki en tehlikeli noktalar ne?

Teklif eğer referandumda kabul edilirse, siyasi sistemde ve hatta rejimde, devlet başkanına yeni yetkilerin verildiği bir "hiperbaşkanlık" üzerine kurulu, köklü değişiklikler getirecek. Başbakanlık mercii ilga ediliyor ve cumhurbaşkanı yürütmenin tek başı haline geliyor. Meclisi feshederek seçimlerin yenilenmesine karar verebiliyor. Bu durumda cumhurbaşkanlığı seçimi de yenileniyor. Zaten hem Meclis hem Cumhurbaşkanlığı seçimi aynı anda yapılıyor. Cumhurbaşkanı aynı zamanda parti lideri olacağından, Meclis'te istediği çoğunluğu yakalayacağını da tahmin etmek güç değil. Bununla birlikte Cumhurbaşkanı'nın kararname çıkarma yetkisi de var.

ABD ve Fransa gibi büyük demokrasiler de başkanlık veya yarı başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Ancak bu teklifte Cumhurbaşkanı'nın yetkileri karşısında kuvvetleri dengeleyecek bir mekanizma yok. Teklife göre yargı "tarafsız ve bağımsız" olacak. Fakat bu tabloda yargının tarafsız olması mümkün değil. Yargıdaki tüm atamalardan sorumlu olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 13 üyesinden 6'sı Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor, kalanlarını Meclis seçiyor. Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinin çoğunluğu doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

Bu endişeler, değişikliğe yönelik muhalefeti ve hatta bazı anket şirketlerinin işaret ettiği gibi olası bir "Hayır" zaferini açıklar mı?

Türkiye toplumu, özellikle Recep Tayyip Erdoğan'ın politikaları nedeniyle her geçen gün kutuplaşıyor. Başkanlık sistemiyle bu kutuplaşma daha da artacak. Ülkemizin her farklılığın kendine yer bulabileceği çoğulcu, parlamenter, yerinden yönetim esasına dayalı bir sisteme ihtiyacı var. Erdoğan'ın arzuladığı sistemse bunun tam tersi: Türkiye'nin sosyolojik olarak çoğunluğunu oluşturan Sünni, muhafazakar ve milliyetçilerin hakim kılındığı bir yapı tesis ediyor. 

Aleviler, toplumun laik kesimleri ve etnik olarak Türk olmayalar bu sistemde tanınmıyor, azınlık gibi yaşamaya devam edecekler. Erdoğan'ın vaat ettiği 'Yeni Türkiye'de olacaklardan korkuyorlar. Tek kişinin yetkisini kötüye kullanacağına dair endişeler, muhafazakar kesimde de hakim. Uzunca bir süredir AKP'nin içinden bile bu teklife karşı kuvvetli bir muhalefet var. MHP'nin de genel başkanı hariç çoğu kadrosu da bu değişikliği arzu etmiyor ve partilerinin geleceklerinden endişe duyuyorlar.

Sandıktan "Hayır" çıkabilir mi?

Belki. Ama unutmamak gerekir ki ülkede OHAL var ve başta HDP olmak üzere "Hayır" diyen herhangi bir partinin veya grubun normal bir seçim çalışması yürütmesi mümkün değil. Kasım 2015 seçimleri öncesinde de çok güçlü bir baskıyla karşı karşıyaydık ama durum şimdi çok daha kötü. Seçim toplantılarımızı yalnızca kapalı salonlarda yapabiliyoruz. Televizyonda "Hayır"ı savunan kampanyalara, özellikle bize hiç yer verilmiyor. Ancak toplumun derinliklerinde bundan dolayı duyulan endişe de sezilebildiğinden sürpriz bir sonuç çıkabilir. Darbeden sonraki ilk seçimler olan 1983'te de askerler tarafından bir parti kuruldu iktidarı ele almak için, en güçlü aday gibi görünüyorsa da ancak üçüncü olabildiler. 

Avrupa'dan nasıl bir destek bekliyorsunuz?

Brüksel'in ve diğer Avrupa başkentlerinin Türkiye'yle diyalog kanallarını açık tutmasının her zamankinden daha önemli bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz. Bu ilişkiler, Türkiye'yi göçmen akışı karşısında bir kale duvarı olarak gören Avrupalıların menfaatleri üzerine kurulu olmamalı. Erdoğan'ın iktidarını kuvvetlendirmeye yarayacak hamlelerden kaçınmaları gerekiyor. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, Şubat başında Ankara'ya geldiğinde özgürlüklerin, özellikle basın özgürlüğünün ve kuvvetler ayrılığının önemini güçlü bir şekilde vurgulamakla kalmadı, muhalefet temsilcisi olan bizimle de görüştü.