HDP Sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, referandum sürecini, AKP içerisindeki çatlakları ve yürütecekleri ‘hayır’ kampanyasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

AKP’nin referandumdan korktuğunu ifade eden Bilgen, ‘evet’ çıkması durumunda AKP’de tasfiyelerin başlayacağını söyledi.

Bilgen, AKP kadrolarının tasfiyesine ilişkin, "İki partinin toplam oyları açısından aslında "Evet"in garanti olması lazım. Neredeyse hiçbir korku ve kaygı taşımamaları lazım. Ama durumun böyle olmadığını çok iyi biliyorlar. Asıl bu düzenleme kabul edilirse korkanların korktuğu başına gelecek" uyarısında bulundu.

 “Hayır”ı örgütlemek için eski AKP yöneticilerinin sahaya ineceğini söyleyen Bilgen, " Biz "hayır" üzerinden korkutmak yerine aksine “Evet"in sonucunun nereye varacağı, "Evet" dendiğinde ülkenin hangi yeni maceralara sürükleneceği konusunu toplumla paylaşmayacağız. Bu gidişatı durdurmanın yolu da "evet" cephesine bir ders vermektir. Hayır'ın hayrı yeni bir başlangıç olabilir" dedi.

Bilgen, Dihaber’den Selman Gözelyuz’ün sorularını yanıtladı.

* HDP'nin "Hayır"ı örgütleyeceğini MYK toplantınız sonrası duyurdunuz. Her seçim sürecinde toplumun kaybedecekleri üzerinden bir propaganda yürüyor, siz hangi argümanlarla nasıl bir kampanya yürüteceksiniz?

Kaybedecek daha ne kaldı sorusuyla başlamak lazım. OHAL koşullarıyla zaten toplumun özgürlüklerini, ekmeğini elinden alma, gasp etme konusunda son derece kötü bir dönem yaşıyoruz. Cezaevlerine baktığımızda özgürlükler konusunda nasıl bir tablo ile karşı karşıya kaldığımız ortada. Sanki 'Çok iyi bir ortamda yaşıyoruz, her şey günlük gülistanlık, onların baskısına boyun eğilmezse, istedikleri olmazsa bizi daha kötüsü bekliyor' gibi bir tehdidi kullanmaya çalışıyorlar. Ama bugün yeterince karanlık, baskıcı ve despotik.

* Bu gidişatın sonu ne?

Eğer onların dediği olursa, bu bitmek bilmeyen hırsları ve beklentileri dolayısıyla; MHP'nin fiili duruma destek verip, hukuki zemin oluşturma arayışının sonu nerede bitecek bilmiyoruz. AKP'ye yakın kimi gazeteciler bir süre sonra hilafet konusunu gündeme getirileceğini söylüyorlar. Başka tartışmalarla kamuoyunu, ülkeyi nereye sürükleyeceklerine dair hiçbir öngörüde bulunmanın imkanı yok, tam bir kaos ve kriz vaat ediyorlar.

* Bunu engellemenin yolu…

Biz "hayır" üzerinden korkutmak yerine aksine “Evet"in sonucunun nereye varacağı, "Evet" dendiğinde ülkenin hangi yeni maceralara sürükleneceği konusunu toplumla paylaşmayacağız. Bu gidişatı durdurmanın yolu da "evet" cephesine bir ders vermektir. Toplumu canı istediği zaman manipüle edecek, tehdit ederek, “ölümü gösterip sıtmaya razı etmeyi" bir siyaset haline dönüştürenlere ders vermektir. Bunun da önemli bir dönüm noktası "Hayır" demekle olabilir.

* AK Parti ve MHP'nin toplam oy oranlarına bakıldığında "Evet" çıkacak algısı oluşuyor…

İki partinin toplam oyları açısından aslında "Evet"in garanti olması lazım. Neredeyse hiçbir korku ve kaygı taşımamaları lazım. Ama durumun böyle olmadığını çok iyi biliyorlar. Sandıkta kendi kitlelerinden "Evet" oyu vermeyecek ciddi bir kitle olduğunu 15 Temmuz'dan sonra topluma yaşattıklarıyla biliyorlar. MHP'nin neredeyse üçte ikisinin Genel Merkez'leri gibi düşünmediğini biliyorlar. Böyle olunca kendileri açısından korkulmaya değer bir sosyolojik gerçekle karşı karşıya olduklarını biliyorlar.

* Referandumda AK Parti'yle bağı olan siyasetçilerin "Hayır" için sahaya ineceğin konuşuluyor. Siz ihtimal veriyor musunuz?

Bire bir bildiğim isimler var. Geçen dönemlerde AKP üst yönetimde görev almış, AKP grubunda kritik sorumluluklar üstlenmiş, AKP’nin kuruluş sürecinde neredeyse sacın dört ayağından birisi pozisyonunda bir konumu olan isimler var. "Biz sahaya ineceğiz" diyorlar.

Erdoğan'ın bu süreci tamamlaması ardından nasıl bir tasfiye sürecine girileceğini öngörüyorlar. Birlikte çalışmışlar. Erdoğan'ın güçlüyken nasıl diz çöktürmeyi tercih ettiğini, zayıf olunca ancak uzlaşmaya açık olduğunu gayet iyi biliyorlar. Hem kendi gelecekleri, siyasi bir dertleri, niyetleri varsa onun artık mümkün olmayacağı bir döneme girileceği hem de ülke açısından sahaya ineceklerini söylüyorlar. Muhtemelen "Evet" çıktıktan sonra başka tartışmalar yapılacak, seçimle ilgili başka takvim planlamaları yapacaklar.

* Ne gibi planlamalar?

"Evet" çıkmazsa ya da Meclis'ten geçmezse "erken seçim" ile korkutuyorlar. Ama ben tam aksini iddia ediyorum. "Evet" çıkarsa canları nasıl istiyorsa o zaman parti içinde bir ayıklama niyetleri varsa onun planlamasını yapacaklar. Kampanya sırasında geçmişte hem yargıda hem de bürokrasi de en üst düzeyde rol almış isimlerin AKP'ye yakın olan isimlerin hem de doğrudan siyaset içerisinde pozisyonu olanların fiilen kampanyaya katılacakları konusunda en azından şu an için net bilgiye sahibiz.

* Anayasa görüşmelerinin ilk turu geride kaldı. “Soykırım", "Kürdistan" tartışmaları, kürsü işgalleri, Genel Kurulu terk etmeye varan protestolar... Nasıl bir atmosfer vardı?

“Kürdistan” tartışması, bizim zaten rutin kullandığımız ifadeler. Bir vekil bir kavram kullandığında bu kavrama katılmaya bilirsiniz, onaylamayabilirsiniz ama bu ifadeyi kullandığı için bir vekili cezalandırılması aynı zihniyetin devam ettiğini gösteriyor.

“Soykırımı inkar” nasıl kimi ülkelerde cezalandırmayı gerektirmişse -ki bunun kendine göre insan hakları tartışmalarında bir anlamı vardır - ben sadece kürsü dokunulmazlığı ve vekilin kendisi ifadesi açısından söylüyorum, Türkiye parlamentosunun yaptığı da bunun tersinden tekrarlanmasıdır.

* Yani Meclis’te bile konuşmanın zor olduğuna dikkat çekiyorsunuz?

Elbette, bu atmosferde Anayasa yapmak, konuşmak ne kadar meşruysa ancak o kadar meşruiyeti olan bir süreçten geçiyoruz. Bu kadar yasaklamanın, baskının olduğu siyasetçinin, milletvekilinin, gazetecinin, akademisyenin rehin alındığı bir dönemde yürütülecek toplumsal tartışma ne kadar verimli ve özgürlük içinde gerçekleşebilir.

Meclis'te milletvekili susturarak tartışmayı bastırmak istiyorlarsa yarın sokakta 3 parti birleşerek milletvekiline saldırmayı tercih eden bu yaklaşım kampanya olursa da daha fazlasıyla tezahür edecek demektir.

* Düzenlemeden rahatsız olan AK Partili siyasetçiler olduğunu biliniyorsa bu durumun Genel Kurul oylamalarına yansımadığı görülüyor. "Açık oy" ve "erken seçim" gibi tartışmalar da yaşandı bu konu üzerinden…

Geçmiş dönemde vekillik, AKP yöneticiliği yapmış isimler kimi vekillere ulaşarak en azından bazı maddelerde "Evet" oyu vermemeleri yönünde bir takım telkinlerin olduğunu, temasların olduğunu biliyoruz. Bütün ikna çabalarına rağmen bu oya yansımayabilir. Bunun önemli nedenlerinden birisi siyasetteki beklenti meseleleri ve korkudur. Kendini sakladığında geleceğini kurtardığını sanıyor olabilir.

* Peki, kendisini kurtarıyor mu gerçekten?

Tam tersine. 15 Temmuz öncesindeki rollerini, o çevreye ait derneklerdeki kurucu rollerini, Pennsylvania ile kurdukları iletişimini, parti içerisinde yürüttükleri lobi çalışmalarını herkes biliyor. Nasıl herkes kendisini biliyorsa tabi Erdoğan da parti yöneticileri de herkesi biliyor. Korkunun ecele faydası olmadığını bilerek hareket etseler ülkeye de iyilik yapacaklar güçlerini gösterdikleri için muhataplarına da geri adım attıracaklar.

* MHP ile oluşturulan ittifakın kalıcı olduğunu düşünüyor musunuz?

Erdoğan'ın MHP ile işi bitince yarı yolda bırakacağı söyleniyor. Bu bir ihtimaldir ama ben diğer ihtimalin daha fazla olduğunu düşünüyorum. Türkiye MHP takviyeli bir koalisyona adım adım gidiyor. Bir “mutabakat hükümeti" kurma arayışı uzun süredir var. Nasıl 15 Temmuz'da Ergenekon çevresiyle ittifak kurdu ve istese de o ittifaktan ayrılması kolay olmuyorsa, MHP'yi bu siyasetin içine dahil ederek bu yolda yürüyecek. Eğer birilerini yarı yolda bırakacaksa bu muhtemelen parti arkadaşları olacak. Çünkü onlarla ilgili güvensizliği çok daha fazla.

* Düzenlemede bu güvensizliğin etkisi var mı?

Var tabii. Dışarıda Erdoğan'ın bu paketine karşı çalışma yürütenlerin bir iddiası var. Bu paketin en kritik maddesinin 7'inci madde olduğunu söylüyorlar. Cumhurbaşkanı’nın partisiyle ilişkisini belirleyen madde. Erdoğan'ın asla vazgeçmeyeceği tek madde budur. Çünkü parti içerisinde kendisine karşı bir gelişmenin olacağı kaygısını, korkusunu çok ciddi miktarda taşıyor.

* Anayasa değişikliği Meclis ya da seçimde dönerse "Evet" cephesi 7 Haziran sonrası gibi sonuç elde etmek için ısrar eder mi?

Şu andaki anket sonuçları iktidar açısından kaygı duyulacak gerçekleri ortaya koyuyor. Erdoğan hem referandumdan kaygılı ama daha çok kaygı taşıdığı şeyler var. Yüzde 51'i bulmaktan kaygı duygunuzda şöyle hesap yaparsınız, MHP'nin oyu ve kendi oyunuzu yan yana koyduğunuz da yüzde 65'leri bulan bir oy oranı çıkıyor olmasına rağmen yüzde 51'den kaygı duyuyorsanız, garanti "Hayır"ı yüzde 30-40 arası görüyorsanız kararsızlar hariç bu partinizdeki erimeyi gösterir. Yani sizin kendi aldığınız oy bile bir başka partiyle birleşerek ulaşamayacağınız bir oy düzeyine inmiş demektir.

Burada bir seçimi daha göze almak konusunda ciddi riskler görüyor. Tam tersine başarılı çıkarsa bir "baskın seçimi" gündemine alabilir. Hem parti içi tasfiye hem de ileri yıllarda alamayacağı oyu daha fazla erimeden almak isteyebilir.

"Hayır" çıkma durumu bir seçimden çok parti içindeki dengeleri değiştirecektir. Bugünkü AKP yönetimi kalmayacak mesela. Yeni başbakan görevlendirmeleri yapılabilir, daha akrabadan birisi mi olur MHP'nin dahil olduğu koalisyonda yeni görevlendirmeler mi olur ama referandumdan sonra bir çok siyasi parti kendi içinde ciddi bir tartışma yaşayacak.

* MHP’nin kimi pazarlıklarla bir kongreyi ertelemiş olmaları o süreci atlatmış anlamına geldiğini söylenebilir mi?

Meclis’te, sokak ve parti örgütünde çok açık bir rahatsızlık var. Dolayısıyla bu mutlaka yeni kongre sürecini beraberinde getirecek. Ben CHP'nin de benzer bir süreç yaşayacağını düşünüyorum. CHP zaman zaman kısmı gerilim siyaseti yürütse bile kritik noktalardaki ittifaklara tepki veren, genel kurulu terk eden milletvekilleri var.

Daha önce tezkere meselesi, İsrail anlaşmasında, milletvekillerinin yargılanması konusunda ve birçok konuda farklı eğilimlerin olduğu açığa çıktı. Bunları da önümüzdeki günlerde göreceğiz. Aslında "Hayır"ın hayrı belki Türkiye'de gerçekten bu yaşadığımız karanlık dönemi aşma konusunda bir yeni başlangıç olabilir. Siyasi dengeler belki de toplumsal beklentiler karşısında yeniden şekillenmek zorunda kalabilir.