HDP Sözcüsü ve Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin gelişmeleri değerlendirdi.

Türkiye ekonomisini değerlendiren Bilgen, hükümet partisinin harcamalarını eleştirdi.

“Türkiye ekonomisi bir çuval samana muhtaç hale gelmiştir” diyen Bilgen, “Cumhuriyet, Osmanlı'nın son dönemindeki bağımlı ekonomiye itiraz ise, bugünkü rakamları da bu açıdan ele almalıyız. Ekonominin yüzde 30'u dış finansmana dayanıyor. Dış finansmana bu kadar bağımlı bir ekonominin bağımsızlık söylemini tartışılır kılmasıyla yüzleşmemiz gerekiyor. Hamasetle bağımsızlık iddiasının inandırıcılığı olmayacaktır” dedi.

Hükümete yüklenen Bilgen,“Başbakan, 2017 için tasarruf açısından tarihi bir yıl olacak diyordu. 2017 açısından tek tasarruf referandumla Başbakanlık makamının kaldırılması oldu. Ben başka tasarruf hatırlamıyorum. Mesela Cumhurbaşkanlığı filosunda tasarruf var mı? İsraf konusu muhafazakarlar açısından bir ilkesel tutum olmalıdır. Allah, 'Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz' diyor. Mevzu ülkeyi yönetenler olunca bol keseden harcayıp, halka gelince israf derseniz inandırıcı olmaz” dedi.

Ayhan Bilgen'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Tutuklu tüm milletvekillerimizi selamlıyoruz. Cumhuriyet'in 94 yılı geride kaldı. Halkların sorunu cumhuriyetle değil. Halkların sorunu cumhuriyeti ayrımcı olarak kullanan yönetimle. Toprak bütünlüğü sorunuyla yönetim biçimini birbirinden ayırt edememenin bunda payı var. Hâlâ 1930'ların faşizan anlayışını bize cumhuriyet diye dayatıyorlar.

Törenlerde boy göstererek Ortadoğu'da barışı sağlayamazsınız. Herkesin yaşadığımız süreçten ders çıkarması gerek. 100 yıl olduğu gibi petrole dayalı siyasetle devam edemezsiniz. Irak'taki Kürtler için istediklerinizi Suriye'deki Kürtler için de isteyemiyorsanız tutarsızlık olur.

‘TÜRKİYE BİR ÇUVAL SAMANA MUHTAÇ HALDE’

Cumhuriyet, Osmanlı'nın son dönemindeki bağımlı ekonomiye itiraz ise, bugünkü rakamları da bu açıdan ele almalıyız. Ekonominin yüzde 30'u dış finansmana dayanıyor. Dış finansmana bu kadar bağımlı bir ekonominin bağımsızlık söylemini tartışılır kılmasıyla yüzleşmemiz gerekiyor. Hamasetle bağımsızlık iddiasının inandırıcılığı olmayacaktır. Türkiye ekonomisi bir çuval samana muhtaç hale gelmiştir.

‘2017'NİN TEK TASARRUFU BAŞBAKANLIK MAKAMININ KALKMASI OLDU’

Başbakan, 2017 için tasarruf açısından tarihi bir yıl olacak diyordu. 2017 açısından tek tasarruf referandumla Başbakanlık makamının kaldırılması oldu. Ben başka tasarruf hatırlamıyorum. Mesela Cumhurbaşkanlığı filosunda tasarruf var mı? İsraf konusu muhafazakarlar açısından bir ilkesel tutum olmalıdır. Allah, 'Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz' diyor. Mevzu ülkeyi yönetenler olunca bol keseden harcayıp, halka gelince israf derseniz inandırıcı olmaz.

Son dönemde bir 'İhanet' mevzusu aldı başını gidiyor. Kayseri, Trabzon, İstanbul... Elinizi vicdanınıza koyun, sadece bu şehirler mi? Sadece şehirler mi ihanete uğradı. Yer altı ve yer üstü kaynakların yağmalanması ihanet değil mi, hukukun yok sayılması, inancın sömürülmesi ihanet değil mi? Bu açıdan hesap verilmesi gerektiği ortada değil mi? Nâzım Hikmet diyor ki; 'Halkına ihanet edenin korkusu büyük olur.'

‘SINIF BAŞKANI KADAR İTİBARI KALMADI’

Başbakan görevden alındı, Diyanet İşleri Başkanı görevden alındı, belediye başkanları sıranın kendine geleceğinden habersizdi herhalde. Yoksa o zamandan itiraz ederlerdi. İBB Başkanı adam yerine konulup konmama tartışması açtı. Bir başka belediye başkanı ailesine yönelik tehditlerden bahsetti. Bir ülkede belediye başkanlığının saygınlığı itibarı sınıf başkanlığı kadar kalmamışsa, o ülkenin demokrasisiyle yüzleşmek gerekir.

'SEÇİM DİYORLAR, REFERANDUMUN MEŞRUİYETİ ORTADA'

Biz seçimden asla korkmuyoruz, ama referandumun meşruiyeti ortadayken çözümü sadece seçimde aramak saçma değil mi? Seçim önemli bir nefes alma aracıdır, ama hangi koşullarda seçim? Seçim konuşması nedeniyle davalar açılırken nasıl seçim çalışması yürütülecek? Siyasetçiler tutuklanırken, seçim hangi sorunu çözebilecek? Seçim özgür ve eşit ortamda olmalı. Aksi taktirde tüm seçimler gayrimeşru olacak. Asıl sorun OHAL'dir arkadaşlar. Belediye başkanlarımızın tutuklanmasının üzerinden hemen hemen 1 yıl geçti.

Bir ülke düşünün ki, bir şehrin nüfusunun 12 katı cezaevinde olsun. Bir ülke nüfusu kadar insan İzlanda nüfusu kadar. Bu yargının sorunu değildir yalnızca. Bu ciddi bir sistem sorunudur. Bir ülkede yarım milyon insan suçlu olarak görünüyorsa bu sistemin sorunudur. Bütün zorluklara rağmen sevindirici bir haber aldık. Özgür Günden Genel Yayın Yönetmeni İnan Kızılkaya tahliye oldu, 1 yıllık tutukluluğunun ardından. Ama ne yazık ki tahliyelere sevinemiyoruz, biri tahliye olurken yeni gözaltılar ve yeni tutuklamalar oluyor.

GÜLMEN VE ÖZAKÇA’NIN DURUMU

Şu anda salonumuzda Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın ailesi de var. Allah hiçbir anne babayı çocuklarıyla sınamasın. Ama Nuriye ve Semih sadece kendi işleri değil; hepimiz adına direniyor. Ben hem ailelerini hem de kendilerini selamlıyorum. Ama daha geri dönüşü mümkün olmayan bir noktaya varmadan hükümete çözüm çağrısında bulunuyorum. İşe iade gibi çok masum bir talebi karşılayabilecek bir iradeleri vardır her halde.

TUTUKLU VEKİLLER

Milletvekillerimiz  tutuklu. Biz kabile devleti değiliz diyorlar. Türkiye'deki uygulamanın benzer örnekleri kabile devletlerinde yaşanıyor. Bizim seçilmişlerimizin yargılanma gerekçeleriyle yargılama olmuyor Avrupa'da . Orada yüz kızartıcı suçlardan yargılanıyor seçilenler. Bunlar kimin eliyle gerçekleştiriliyor? Bütün bunlar tutuklanan, ihraç edilen hakim ve savcıların eliyle gerçekleştiriliyor. Siz bu tabloyu hukuki bir sorun olarak tarih edebilir misiniz? Milletvekillerine, seçilmişlere, gazetecilere, insan hakları savunucularına yaşatılan biz çöktürmedir.

ÖCALAN’A UYGULANAN TECRİT

Öcalan 22 Temmuz 2011'den beri hakkı olan avukatlarıyla görüşemiyor. En temel hakkını kullanamıyor. Bu çok açıkça tecrittir. Öcalan kanın durması için önemli bir şahsiyettir. Daha fazla ölüm olmaması için atılacak sembolik ilk adımı tecritin kaldırılması olabilir.

Bugün, Cumhuriyet davası var. Gazeteciler uzun süre rehin tutuldu. İnsan hakları savunucuları nihayet geçtiğimiz günlerde tahliye oldu. Ama bu tablo bizim bir şeyle daha yüzleşmemizi gerektiriyor. İnsan hakları savunucuları bir toplantıya katıldılar diye ülkeyi bölme planıyla suçlanmadılar mı?  O zaman tetikçi gazeteciler tarafından atılan manşetler, Osman Kavala için de bir şey ifade etmiyor mu? Köpekler havladığı için atlar koşmaktan vazgeçmez. İdam edilenler, derisiz yüzülenler hala insanlığın hafızasında.

Siyasette eksikle, hatayla yüzleşmek bir erdemdir. Yeni bir siyasi parti, eşit yurttaşlığı programına alıp almamayı tartışıyor ve HDP'yle anılmamak için programa almaktan vazgeçiyorlar. Biz eşit yurttaşlık talebiyle gurur duyuyoruz. Arkadaşlarımız, eşit yurttaşlık talebi nedeniyle tutuklandı. Yeni yola çıkanlar eskisinin hatasını tekrarlayacaksa, bu sahnede kimseye yer yok.

Kimseye minnet etmedik ve etmeyeceğiz. Özgürlük mücadelesi insanlık kadar eskidir. Arkadaşlarımızın ödedikleri bedel hepimiz için bir sınavdır. Bu sınavı başarılı şekilde verirsek eksik ve yanlışları gidererek, daha güçlü bir mücadele ortaya koyarak bu sınavı başarılı şekilde verebiliriz. Bunu başarmak bizim elimizde.