HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, "Kayyumlarla ilgili düzenleme bir iç savaş zemininin oluşturulmasıdır, bir provokasyondur" diyerek, bunun halk iradesinin yok sayılması olduğuna dikkat çekti.  Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, kayyım atamaları ana gündemiyle parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Bilgen, kayyım atamalarına geçmeden önce Ankara'da gözaltına alındıktan sonra götürüldüğü emniyet müdürlüğünde de darp edildiği gibi halen gözaltında tutulan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Alp Altınörs'ün durumuna ilişkin konuştu.

Bilgen, hukuksuz bir gözaltıyla karşı karşıya olduklarını ifade ederek, partilerinin Sur ve Cizre'de yaşananların ardından hazırladıkları raporların dahi suç unsuru sayıldığını belirtti. 

'YAKALAMA KARARINDA İSİM DEĞİŞTİRMİŞLER'

Bilgen, "Yakalama kararında AKP yöneticilerinin iddia ettiği gibi kokteyl bir bilgi notu yazılmıştı. Başka bir örgüt için düzenlenmiş yakalama kararını dikkat edip düzeltmeden arkadaşımız için de düzenlemişler ya da bütün işlerini böyle yapıyorlar bütün işlerini. DKHP-C ile ilişkilendirerek, başkası için hazırlanmış bir yakalama kararında ismi değiştirmişler Alp Altınörs yazmışlar ve böylece gözaltına alıyorlar" diyerek, yaşanan hukuksuzluğa dikkat çekti.  Bilgen, Altınörs'ün durumuna dikkat çektikten sonra kayyum atamalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 

'KAYYUM PROVOKASYONDUR'

Bilgen'in değerlendirmeleri şu şekilde: "Kayyımlarla ilgili düzenleme bir iç savaş zemininin oluşturulmasıdır. Bir provokasyondur. Bunun yerel demokrasi açısından, hukuk açısından artık konuşulabilir bir tarafı bile kalmamıştır. Hükümet, kayyım kelimesini kullandırtmamak için görevlendirme adını kullanmayı tercih ediyor. Bu ifadeyi kullandığında durumun esasıyla ilgili bir şey değişiyormuş gibi görevlendirme kelimesini kullanıyorlar. Nitekim yeni atanan iki ilden birisine atanan kayyım da kısa bir süre önce çevresindekilere 'lütfen bana kayyım demeyin, atanmış belediye başkanı deyin' diye açıklama yapıyor. Atanmış belediye başkanı kavramını bir mülkü idare amiri içine sindirebiliyorsa bu çağda demokrasi açısından yadırganacak bir durum gibi görmüyorsa demokrasi ekseninde çok bir şey hatırlatmanın anlamı yoktur. 

'SİZ DUVAR ÖREREK GEREĞİNİ YAPMIŞ OLMUYORSUNUZ'

Bu açık bir şekilde halk iradesinin tanınmamasıdır, yok sayılmasıdır. Seçme seçilme hakkının gasp edilmesidir. Nitekim atanmış belediye başkanlarını, kayyımları bu vesayet rejiminin aktörlerini belediyelerin etrafına beton kolonlar dikerek yada o şehirde internet hizmetini keserek sağlayamazsınız. Çünkü yerel yönetim demek halkın en kolay ulaşabildiği yönetim demektir. Siz duvar örerek, interneti keserek, yerinden yönetim ilkesinin gereğini yapmış olmuyorsunuz ancak darbe dönemlerinde bile hayal edilemeyecek düzeyde uygulamalara imza atmış oluyorsunuz."

'HALK SEÇİLMİŞLERİNE SAHİP ÇIKACAKTIR'

Bilgen, bu açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.  "Kayyım atamaları karşısında HDP'nin tutumunun ne olacak?" sorusuna Bilgen, "Halk nasıl 15 Temmuz'da seçilmiş hükümete sahip çıktıysa nasıl baskı ve zorla bir siyasi iradenin ortadan kaldırılmasına yönelik girişime prim vermediyse, bu nasıl demokrasi açısından takdir edilecek bir davranış ise yerel yönetimlerde de halkın kendi seçilmişlerine sahip çıkması demokrasinin gereğini bilmesi anlamına gelir. Biz bu tutumu doğrudan halk iradesine, onun seçme ve seçilme hakkına tahammülsüzlük olarak görüyoruz. Halk kendi iradesini, onurunu değerli görüyorsa gereken demokratik tavrını ortaya koyacaktır" yanıtını verdi.

MEHMET ÖCALAN'IN İMRALI'YA GİDİŞİ

PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan'ın İmralı'ya giderek Öcalan ile görüşmesine dair düşünceleri sorulan Bilgen, şu değerlendirmeyi yaptı: "Sağlığı ve güvenliğiyle ilgili doğrudan bilgi almaya dönük bir girişimin sonuçlanmasını isteriz. Aile görüşmeyi yaptıktan sonra kamuoyuna açıklama yapacaktır. O açıklama doğrultusunda da açlık grevi eylemini yürüten arkadaşlarımız değerlendirmelerini yapacaklardır. Üzerinden geçen bütün bu zaman içerisinde aile ve avukatların görüşmesinin engellenmesi suçtur. Bir iki yılda bir izin vererek, bunu da bir lütuf gibi tarif ederek ele almak asla kabul edilir değil. Her hükümlünün hangi hakları varsa bu hakları kullanması ile ilgili aileye ve avukatlara tanınan ne varsa bunların olması gerekiyor. Bunun gerçekleşmesi barışa vesile olursa Türkiye'de kanın durmasına vesile olursa bu elbette sevindirici olur. Ama bu rutin uygulamanın da bundan sonra düzenli sağlanması gerekiyor."

KAYNAK: DİHA