HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 2017 Newrozu’nun ekmek, su ve nefes kadar önemli olduğunu söyleyerek, “Bugün Öcalan’la görüştürülseydik önce bizi eleştirirdi, sonra eksik bıraktığımız işlere çözüm geliştirirdi” dedi.

HDP Ankara Milletvekili ve İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder, yaklaşan Newroz'la ilgili değerlendirmelede bulundu.

Dihaber'e konuşan Önder, “Tekrar savaş koşullarına tekrar yok saymalara inkarlara imhalara döndü. Fakat konjöktörün buna dönmüş olması, Newroz’un kazandığı bu yeni anlamı yadsıyamaz” diye konuştu.

Önder şöyle devam etti:

"Tarih bize gösterdi ki bu halk Newroz’una dönük kısıtlamaları, baskıları, yok etmeleri kabul etmiyor. Bunun vakti çoktan geçmiş durumda. Çünkü sadece bayramını kutlamak, kutlayabilmek kendi dili ile barışı haykırabilmek için çok ağır bedeller ödemiş bir halk gerçekliğinden söz ediyoruz. Bu anlamda biz günün biraz acı çağrışımlar ile yüklü mekanlarından, kentlerinden bu sene Newroz’un iç haykırışlarını yükseltmeyi uygun gördük parti organlarımızla birlikte.

Cizre, Sur, Nusaybin… Amed Newroz’unun taşıdığı anlamı artık buralara taşımayı amaçlıyoruz. Tam da buralarda barışı haykırmanın, tam da buralarda demokrasi talep etmenin, özgürleşmeyi talep etmenin çok daha anlamlı olacağını düşünüyoruz. Çünkü burada tarihin gördüğü en vandal, en kıyıcı günler geçirildi. ‘Diken battığı yerden çıkar’ diye bir Anadolu deyişi vardır. Onun için buradan bu talebi yükselteceğiz. Önceki taleplerimiz ayni ile baki. Fakat artık barış, ortak vatan, ortak mücadele bu bizim için çok daha yakıcı ve kelimenin tam anlamı ile hayati bir noktaya gelmiştir.”

‘REFERANDUMA DENK GELMESİ DEMOKRATİK BİR FIRSATTIR’

Newroz’un bu yıl referandum öncesine denk gelmesi ve referandumun Kürtler açısından taşıdığı öneme işaret eden Önder, “Referandum öncesine denk gelmesi bir fırsat. Demokratik bir fırsat diyelim buna. Çünkü bu seneki referandum çalışmamızın önemli bir ayağını oluşturuyor Newroz kutlamaları. Ama Newroz başlı başına bu ülkede o yıl verilen demokratik siyasi mücadelenin taçlandığı bir anlamda karnesinin alındığı bir güne dönüşmüştür. Bu yıl da öyle olacaktır” diye konuştu.

Öcalan’ın bu yılki mesajının ne olabileceğine ilişkin de Önder, şunları dile getirdi: “Yani eğer Sayın Öcalan üzerindeki tecrit olmasaydı ya da bizi bugün Sayın Öcalan’a götürmüş olsalardı, görüşebilmiş olsaydık bize neler söylerdi; bunu kendisiyle üç yıla yakın bir mesai harcamış birisi olarak bu konuda öngörülerde bulunabilmek güç değildir. Muhtemelen öncelikle bizi eleştirirdi. Çünkü genel tutumu ve yaklaşımı önce kendimiz ne yaptık, neleri eksik bıraktık, nerelerde varsa hata yaptık üzerindedir.

Onun için her ne olursa olsun barış, demokratikleşme ve özgürleşme yolunda bizim eksik bıraktığımız işleri tespit etmekle buna dönük bir perspektif geliştirmekle başlardı. Kişisel tespitim kendisiyle yürüttüğümüz mesaide en çok üzerinde durduğu, en ağırlıklı konu neydi derseniz; barış, demokratikleşme kadar Kürt Ulusal Birliği’nin sağlanması meselesiydi. Buna o kadar çok önem atfediyordu ki benimle sayın Zana’yı ayrı bir diploması heyeti yaparak ve salt bu gündem ile bölge halklarına ve onların siyasi temsilcilerine, yöneticilerine kendi mesaj ve önerilerini götürmekle görevlendirmişti. Bu uğurda da epeyce bir çaba sarf ettik. Fakat kolayında bir iş değil.

Kendisi o gün daha kimsenin adını dahi bilmediği IŞİD gerçekliğinin bir şekilde herhangi bir adla ama olgusal olarak tam da kendisinin tarifleriyle burada zuhur etti. Ve bunun karşısında ayakta durabilmenin kendisinin tabiriyle katledilmemenin, tecavüze uğramamanın biricik güvencesi, bir Kürt Barış Gücü’nün oluşturulmasıydı. Bunun yolunun da Ulusal Kongre’de geçeceğini söylüyordu. Bu konudaki pratik güçlükleri kendisine aktardığımız da o kadar yüksek bir yerden yaklaşıyordu ki ilkesel gibi gözüken bir çok ayrıntıya takılmıyordu bile.

Aslolan ne pahasına olursa olsun ve acil olarak bunun sağlanması diyordu. Bu gerçekleşmiş olsaydı bugün Şengal’deki olay olmazdı. Ve bundan sonra yaşanması muhtemel şeyler de. Yani bugün Şengal ta IŞİD saldırısından bu yana gelişen şeyler, orada bir öz savunma bilinci oluşturdu. Bu tehlikeyi henüz emaresi bile ortada yok iken ilk fark eden ve buna dönük uyarılar geliştiren insanın düşüncelerine yöneldi Êzidî halkı. Dolayısıyla kendisi tarz ve üslup olarak yetinmeyen, kavramsallaştıran ve nasıl baş edebileceğine dair de kapsamlı derinlikli çözümlemeler getirebilen bir insan. Eğer Şengal ayakta duruyorsa ve kendine güveniyorsa bu Sayın Öcalan’ın belirlemeleri sayesindedir.”

‘BU NEWROZ, EKMEK, SU VE NEFES KADAR ÖNEMLİ’

Önder, değerlendirmesini şöyle tamamladı: “Tarihsel ve sosyal şartlar meseleyi buraya taşıdı. Çünkü sistem sürekli neredeyse yüzyıldır yapmaya çalıştığı bir şeyi çok daha yoğunluklu olarak gündeme almaya başladı. O da nedir? Kürt halkı ile onun siyasal temsilcileri arasında bir uçurum varmış gibi göstermek. Bu ülkedeki psikolojik harp merkezlerinin rafında da bununla ilgili herhalde bin tane plak vardır. Onları değiştirip değiştirip çalarlar, fakat bugün referandum gibi yani Sayın Öcalan’ın her anlamda reddettiği o hegemonik anlayışa yönelen, demokratikleşmeyi ıskalayan, tam tersine demokratik bütün kazanım alanlarına bir tehdit olarak duran bu yeni sistemi ret etmekle, Newroz çalışması aynı zamana denk geldi. Bu anlamda hepimiz bu Newroz’u çok güçlü, çok coşkulu bir şekilde kutlamak ve hakkını vermek zorundayız. Bu bizim için gerçekten belki ilk defa bu kadar nefes almak kadar, hava kadar, su kadar önemli bir duruma geldi.” (Kaynak: Dihaber)