HDP İzmir Milletvekili Müslüm Doğan, Meclis Genel Kurulu’nda devam eden bütçe görüşmelerinde konuştu.

Diyanet bütçesi üzerine konuşan Doğan, "Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe, her sene bir önceki yıla kıyasla çok ciddi artışlarla da önemli boyutlara ulaşmış durumdadır. Alevi yurttaşların ve Müslüman olmayan inançlardan insanlarımızın vergisiyle Diyanet bütçesini oluşturuyorsunuz, bunu biz kabul edemeyiz. Bu, doğru ve ahlaki bir durum da değildir. Kurumun literatüründe de böyle bir şey söz konusu" dedi.

Doğan, "Bir Alevi olarak vergilerimi Diyanet’e helal etmiyorum" diye konuştu.

Doğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:​​​

İnsanlığın ulaştığı bilinç ve yaşam düzeyi anlamında kimsenin yaşam hakkı elinden alınamaz. Cinsiyeti, cinsel yönelimi, kimliği, dini ve dili yüzünden kimse dışlanamaz, ezilemez. Aleviler, Hristiyanlar, Asuriler, Süryaniler, Museviler, Ezidiler gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültür grupları üzerindeki baskıların kaldırılması için mücadele etmek de insani bir duruş ve gerekliliktir. 

Zorunlu din dersinin kaldırılması, Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerinin kabulü, cemevlerinin ibadet yerleri olarak kabul edilmesi, ayrımcılığa maruz kalan inançların ibadet yerlerine eşit muamele edilmesi, yaşanan tüm kimlik sorunlarının eşit haklar temelinde çözülmesi artık kaçınılmaz bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, inanan ve inanmayan tüm kimliklerin kendilerini özgürce ifade etmelerinin olanaklarının yaratılması, eşitlik ve özgürlük kapsamlı laik ülkenin de demokratikleşme sürecine girmesini sağlayacaktır.

ÖZGÜRLÜKÇÜ LAİKLİK ANLAYIŞININ EGEMEN OLMASI TEMEL BİR İHTİYAÇ

Bu tutum, aynı zamanda Sünni Müslümanların da inançlarının devlet tekelinden kurtarılması, özgürleşmesi ve kendi inançlarını istedikleri için yaşamaları için mücadele anlamına gelmektedir. Açıkçası, özgürlükçü laiklik anlayışının egemen olması temel bir ihtiyaçtır artık. Aslında farklı din ve inanca sahip olan ya da herhangi bir dinî inancı olmayan yurttaşların inanç ve vicdan özgürlüğünün, eşit yurttaşlık temelinde anayasal güvenceye kavuşturulması gerekmektedir. Zorunlu din dersleri uygulamasına son verilerek her bir öğrencinin kendi inancı doğrultusunda seçmeli olarak ders ve eğitim alma hakkı yasal güvence altına alınmalıdır. Sivil din eğitimi tümüyle serbest olmalı, Diyanet İşleri Başkanlığı mevcut yapısı yalnızca koordinasyon yapacak kurum statüsüne dönüştürülmelidir.

Günümüz ihtiyacı göstermiştir ki değerli milletvekilleri, devletin din ve inanç alanından elini çekmesi, din ve inanç işleri topluma, inanç sahiplerine bırakılması artık zorunlu bir durumdur. İnanç topluluklarının örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalı, kendi inançlarını istedikleri gibi yaşayabilecekleri koşulların hukuk zemini yaratılmalıdır.

ALEVİLERİN MÜSLÜMAN OLMAYANLARIN VERGİSİYLE DİYANET BÜTÇESİ OLUŞUYOR

Diyanet İşleri Başkanlığına ayrılan bütçe, her sene bir önceki yıla kıyasla çok ciddi artışlarla da önemli boyutlara ulaşmış durumdadır. Alevi yurttaşların ve Müslüman olmayan inançlardan insanlarımızın vergisiyle Diyanet bütçesini oluşturuyorsunuz, bunu biz kabul edemeyiz. Bu, doğru ve ahlaki bir durum da değildir. Kurumun literatüründe de böyle bir şey söz konusu. Yayın organlarına bakarsanız Müslim ve gayrimüslim kelimeleri kullanılmaktadır. Aslında, bu da ötekileştirici bir anlayıştır, bundan da kurumun derhâl uzaklaşması gerekmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, aralarında Kültür ve Turizm, Ekonomi, Kalkınma, Gümrük ve Ticaret, Şehircilik, Dışişleri, Bilim, Sanayi ve Teknoloji, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıklarının bulunduğu 9 bakanlığın tekil bütçelerinden ve Kalkınma artı Dışişleri artı Avrupa Birliği Bakanlığı ve artı Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının bütçelerinin toplamından fazla bir bütçeye sahiptir arkadaşlar. Çok ciddi bir bütçeyle karşı karşıyayız. Kurum bünyesinde istihdam edilen personelin sayısal dağılımı, merkezi bütçenin, AKP'nin topluma dayattığı tekçi mezhepçi din anlayışını da maalesef ortaya koymasına neden olmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, yaklaşık 120 bin personel istihdamından kaynaklı her yıl artan bir bütçeye sahiptir. Ayrıca, bütçenin yüzde 93,35'i personel giderleri, sosyal güvenlik giderleri, mal ve hizmet alımı olarak, geriye kalan da transferler ve sermaye giderleri olarak yerini almıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığının yine bu yıl için ek ödenek talebinde bulunduğunu da biliyorsunuz. 2016 kesin hesabına göre 2016 yılı için Diyanete ayrılan bütçeden fazla olarak da 89 milyonu aşkın ödenek gideri olduğu görülmektedir. Yine, Diyanet İşleri Başkanlığının 2017 yılı için 1,3 milyar liralık ek ödenek talebinde bulunduğu da basına yansımıştır.

DİYANETİN ALEVİLERİ ÖTEKİLEŞTİREN UYGULAMALARA KARŞI BİR AÇIKLAMASINI HİÇ DUYDUNUZ MU?

ABD Başkanının Kudüs'le ilgili verdiği karar inanç kurumları tarafından ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Ama bizim ülkemizde verilen kararlarda Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir tavır alabilmekte midir? Hiç duydunuz mu bir açıklamasını? Özellikle Alevilere yapılan yok sayma ve yönelimlere ilişkin, ev işaretleme ve benzeri ötekileştirme çalışmalarına karşı Diyanet İşleri Başkanlığının bir tepkisi, açıklaması olmuş mudur? "Bu bir provokasyondur, bu provokasyona gelmeyin. Barış içerisinde, inançlar, birbirinize saygılı olun" diye bir açıklamasını duydunuz mu arkadaşlar?

Özellikle Diyanetin ölümler sonrası yapılan uygulamalara sessiz kalması bu kurumun ne durumda olduğuna da ayrıca bir işarettir. Bildiğiniz gibi, ölümle her ne olursa olsun hüküm ortadan kalkmaktadır. Bir insan öldükten sonra, onun insan onuruna yaraşır şekilde cenazesinin defni ve bir mezar taşına sahip olması ve ardından dini gereklerin yerine getirilmesi en tabii haktır ve bu özellikle de geride kalanlar için çok önemli, vicdani bir meseledir. Bu daha çok ahlak meselesidir de aslında ama biz geçen yıldan beri özellikle bu konuda bariz bir ayrımın yapıldığını açıkça gördük. İnsanların cenazelerinin sokaklarda teşhir edilmesinin, cenazelere yönelik muamelelerin kabul edilebilir hiçbir yönü olamaz. Kurumun bu konudaki tavrı ise kabul edilemez bir boyuttadır.

Anayasa'nın 10'uncu maddesine göre herkes din, ırk ayrımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir ve "Hiçbir kişiye, zümreye imtiyaz tanınamaz." der. Devlet organları bütün işlemlerinde eşitlik ilkesine göre hareket eder ama Diyanet İşleri Başkanlığına baktığımızda maalesef tek bir kesime dönük, tek bir inanca dönük ve hatta tek bir mezhebe dönük hizmet verdiği de tartışmasız bir gerçektir.

Baktığımızda Osmanlı Dönemi'nde aslında durum tam tersi. Bu kurumlar, vakıflar ilişkisi çerçevesinde genelde örgütlenen ve kendi içinde o dinî örgütlenmeleri yapan kurumlardı, şeyhülislamlık makamı da aslında bu hizmetleri bu şekilde sürdürüyordu. Her dinî topluluk kendi cemaatleri çerçevesinde bu dinî örgütlenmeleri yapar durumdaydı ve mesela Ermeni Patrikhanesi de bu anlamda 2.500 kiliseyi organize edebiliyordu, din insanı yetiştiriyordu, vakıflar çerçevesinde yerelde kaynaklar aktarabiliyordu ve bu örgütlenmeyi yapabiliyordu.

BİR ALEVİ OLARAK VERGİLERİMİ DİYANET'E HELAL ETMİYORUM

Sayın Cumhurbaşkanı Batı Trakya ziyaretinde, Bulgaristan'daki ziyaretinde demişti ki: "Müftüleri seçimle elde edin." Bugün ben de öneriyorum, partimiz de öneriyor. Müftülerin bence halk tarafından seçilmesi gerekiyor. Camiler özerkleştirilsin, cami dernekleri kendi bütçelerini kendileri oluştursunlar ve Diyanet’e de böyle bir bütçe kesinlikle tahsis edilmemesi gerekmektedir. Buradaki Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan tüm emekçilerin de haklarını korumamız gerekiyor ama bir Alevi olarak, bir Alevi yurttaşı olarak, bu ülkenin bir yurttaşı olarak da ben vergilerimi bu kuruma helal etmiyorum.