Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, seçim sonuçlarını Fırat Haber Ajansı'ndan (ANF) Ruken Adalı'ya değerlendirdi.

"Bu  sonuçlarla HDP'nin Türkiye'de daha güçlü bir seçenek olması ve daha etkin bir rol alması açısından, görev ve sorumluluklarının çok daha ağır olduğu bir kez daha ortaya çıktı" diyen Tuncel, HDP'nin henüz daha yeterince Türkiye halkı ile bütünleşemediği değerlendirmesini yaptı; "Bunun nedenlerini de tartışacağız. Ancak HDP'ye artık bir ihtiyaç var ve bu partiyi büyütüp Türkiye'de ana muhalefet olacak bir siyaseti geliştirmek durumundayız" diye konuştu.

HDP, bu seçimlerden nasıl çıktı? Sandık HDP'ye ne söyledi? Bundan sonra HDP ne yapacak?  AKP'nin oyları neden yükseldi? ANF'nin sorularını HDP Eş Genel Başkanı Sabahat Tuncel yanıtladı.

İşte o söyleşinin tamamı:

SEÇİMİN GALİBİ BDP OLDU

Seçim sonuçları genel olarak nasıl bir tablo sundu?

Türkiye'de çok zorlu bir seçim süreci geçirdik. Yerel seçim olmasına rağmen daha çok genel seçim niteliğinde oldu. Türkiye'deki kutuplaşmanın sandıklara da yansıdığı seçim süreci yaşadık. Bu seçimlerin galibi kim olmuştur? BDP diyebiliriz. Özellikle Kürdistan'da aldığı oyla birlikte halkımız barış ve özgürlük, kendi kendini yönetmekte ısrarlı olduğunu ifade etmiştir. HDP de Türkiye'de BDP olarak aldığımız oyları çok az bir miktarda artırarak çıkmış olsa da ilk kez bir seçime girdiği için önemlidir. Ama daha iyi bir sonuç olabilirdi. Çeşitli dezavantajlar, riskler ve özellikle seçim kampanyası sürecinde partimize karşı geliştirilen linç kampanyasına, CHP-cemaat cephesinin oluşturduğu psikolojik baskıya rağmen, HDP'nin sandıkta çıkması önemli. Ama, HDP'nin Türkiye'de daha güçlü bir seçenek olması ve daha etkin bir rol alması açısından, görev ve sorumluluklarının çok daha ağır olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Henüz daha yeterince Türkiye halkı ile bütünleşmediğimiz ortada. Seçimlere girme kararı alırken de tartışmıştık. Kürdistan'da BDP ile batıda HDP ile seçime girmek, riskli bir karardı. Ama ona rağmen, seçim dönemlerinin örgütlenmemiz açısından önemli olduğunu düşündük. Bu riskli kararının da böyle bir yönü vardı. 54 ilde seçime girdik. Bunun kısa sürede önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum. Seçim sonuçları bize, henüz yolun başında olduğumuzu, daha çok çalışmamız gerektiğini ifade ediyor.

Seçime girilirken var olan kutuplaşma kime yaradı?

Türkiye'de yaşanan bu kutuplaşmada bir şekilde AKP kazanmış görünüyor. Bunun adını koymak gerekiyor. Ama bunun önümüzdeki dönem siyasi tablosunu nasıl etkileyeceğini de beraber göreceğiz. Yolsuzluk iddiası, AKP'nin Türkiye'yi kutuplaştıran politikası ve son yaşananlar bir kez daha Türkiye'de tartışma konusu olacak. Sandıktan AKP'nin çıkmış olması, tüm bu yapılanları aklamaz. Sonuç itibariyle AKP'nin tabanı yaşananlara rağmen AKP'ye destek verdi.

CHP YAPTIĞI MUHALEFET İLE AKP'NİN ELİNİ GÜÇLENDİRDİ

Neden böyle bir oldu sizce?

CHP'nin bu konuda yürüttüğü muhalefet tarzı bunda etkili oldu. Türkiye'de ciddi bir muhalefet boşluğu var. Biz HDP olarak bunun tespitini yapmıştık. Türkiye'de toplumsal sorunların ve savaşın çözümünün ancak radikal demokrasiyi geliştirerek mümkün olacağını, dolayısıyla HDP'nin bu konuda iradeleşmesi gerektiğini ifade etmiştik. Türkiye'de çok ciddi bir muhalefet boşluğu  var. 'CHP yaptığı muhalefet ile AKP'nin elini güçlendiriyor' tespitini yapmıştık. Sandık bunu bir kez daha gösterdi.

CHP çok kemiksiz ve ilkesiz bir siyaset yürüttü. Halklarımız, Dersim'de Kürt olup, Ankara'da kurt olan, her nabza göre şerbet veren bir siyaset tarzını kabul etmiyor. Biz HDP olarak kendi ilkeli duruşumuzu bütün baskılara rağmen devam ettirdik. Bu açıdan HDP'nin iyi bir noktada olduğunu ama yolun daha çok başında olduğunu, özellikle de Türkiye halklarıyla güçlü bir diyalog kurmanın henüz gerçekleşmediğini görüyorum. Çünkü aldığımız oylar da büyük oranda Kürt kitlesine dayalı oylar.

HERKES HDP İLE İLGİLİYDİ

HDP bunu nasıl sağlayacak? Batıda kent yoksullarıyla nasıl buluşacak?

Bu konuda bizim tespit ettiğimiz bazı noktalar vardı: Türkiye'de merkezi otoriter yapıya halk onay vermiyor. Daha iradeli, kendisinin de içinde olacağı demokratik bir sistemi kabul ediyor. Bunun nüveleri var ama henüz bu konuda kendisine adres olabileceği bir alternatif oluşmuş değil. Bizim de bu alternatifi oluşturma konusunda önümüzde yeterince süre de yoktu. Yeni kurulmuş bir partiyiz. Kendimizi anlatma, Türkiye demokrasi hareketiyle Kürt özgürlük hareketinin ilişkisini doğru kurma, kadın hareketi ve Alevi hareketi ile diğer toplumsal kesimlerle daha güçlü bağ kurma konusunda istediğimiz hareketi yakalayamadık. Bunun yansımaları sandıkta da oldu. Bu bizim önümüzde duran bir sorun. Ben umutluyum o konuda. Çünkü seçim kampanyamızda en çok dikkatimizi çeken; dışımızda HDP'ye olan ilgiydi. Bu oya dönüşmedi, çok oya dönüşmesini de beklemiyorduk. Bu ilgiyi bundan sonra örgütlemek ve HDP'nin saflarına çekmek, buradan güçlü bir yol almak gibi bir sorumluluğumuz var.

İLK DEĞERLENDİRMEMİZ ÖZELEŞTİREL

Ege'den İç Anadolu'ya, Kürdistan'a gittiğimizde gördük ki, birçok insan sokakta HDP'ye bakıyor. HDP'nin kendisinin ne kadar bir güç olduğunu ya da sorunlarını ne kadar çözeceğini anlamak istiyor. Bu konuda daha çok yol katetmemiz gerekiyor. Bir diğer konu da Türkiye'deki milliyetçilik ve şovenizm, Kürt sorununa yaklaşımı da belirliyor. Özellikle Türkiye'de çok güçlü bir barış talebi olmasına rağmen hala Kürt halkının kendi dili, kimliği ve kültürü ile siyaset yapmak istemesini, "bölücülük" olarak değerlendirmek ya da Kürtlerin özgürlüğüne geldiğinde daha tutucu davranmak ya da kriz anlarında içindeki Kemalizmi ortaya çıkarmak... Aydınlarda bu durum çok daha net ortaya çıkıyor. Kürt sorununun çözümünde yancyana durduğumuzu ifade ettiğimiz bazı kesimlerin kriz anlarında ruhlarında Kemalizm açığa çıkıyor. Halkta da var olan durum bu. Bunu yıkmak gerekiyor. Bu konuda daha çok yol almamız gerekiyor. Seçim sonuçlarından kendimize dersler çıkardık elbette.

Yetkili kurullarımızda tartışacağız. İlk etapta yaptığımız değerlendirme bizim açımızdan bir özeleştirel durumu ifade ediyor. Daha güçlü sandıktan çıkacakken, bunun potansiyeli varken, bunun çıkmaması bir değerlendirmeyi, özeleştiri vermeyi ve bunun karşısında bir pratiği geliştirmeyi zorunlu kılıyor.

BDP'nin Kürdistan'daki oy oranları neyi gösteriyor?

BDP, Kürdistan'da yeni belediyeler kazandı. Bunlar bizim açımızdan çok önemli bir kazanım. Seçimin zaferi kadınlarda. Eşbaşkanlık sistemini uygulanması önemli. Kürdistan'da daha önce bizim elimizde olan kaybettiğimiz bazı belediyeler de var.  Seçime katılım, batıya göre düşük. Batıda kutuplaşmanın etkisiyle çok daha fazla insan sandığa giderken, Kürdistan'da sandığa gitme oranının biraz daha düşük olduğunu görüyoruz. Toplamda BDP Kürdistan'da büyük bir başarı elde etti.

AKP KÜRDİSTAN'DAKİ SONUÇLARI İYİ DEĞERLENDİRMELİ

Kürdistan'da ortaya çıkan çözüm sürecine etkisi ne olacak?

Pozitif etkilemesi gerekiyor. Kürt halkı kendini kendini yönetmek, diline, kimliğine, kültürüne sahip çıkmak istiyor, kendisini bu konuda örgütlüyor. Seçim sonuçları bunu söylüyor. Kendi siyasal duruşunda ısrar ediyor. Türkiye'nin, özellikle de AKP iktidarının bunu görmesi gerekiyor. Başbakan, balkon konuşmasında, 'Barış süreci kazandı' dedi. Gerçekten bu sürecin kazandığını söylemek istiyorsa, barış süreci diye bir süreçten bahsediyorsa, o zaman Kürdistan'da ortaya çıkan bu halk iradesini görmesi gerekiyor. Çünkü bu halk iradesi, 'Biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz, savaş değil barış istiyoruz. Barış bizim için kültürümüzdür, kimliğimizdir, özyönetimimizdir' demiştir. Bu konudaki mesajları çok net ortaya çıkmıştır. Biz, HDP olarak, bileşenimiz olan BDP'nin ortaya çıkarttığı bu iradenin çok önemli olduğunu ve batıda da bunu geliştirmek gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye halklarının da barış istediğini seçim çalışmalarında gördük. Ama onu da örgütlemek ve güçlü bir iradeye dönüştürmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyayız.

ÇÖZÜME OLAN İNANÇ SANDIĞA YANSIDI

Çözüm sürecinin sandığa etkisi ne oldu?

Çözüm süreci hem Kürdistan'da hem de Türkiye'de sandığı etkiledi. Aslında AKP hükümetinin de kendi politikasını bir şekilde bunun üzerine kurduğunu düşünüyorum.  Çünkü batıda çok geniş bir kesim artık savaşın olmasını istemiyor. Ana muhalefetin de barış sürecine dair sözünün olmaması, iktidara geldiğinde çözüme dair ne yapacağı konusunda bir politikasının olmaması, AKP'nin batıda sanki çözüm sürecinin öncüsüymüş gibi göstermesinin de yolunu açtı. AKP hükümeti, çözüm süreci başladığı günden bu yana hiçbir adım atmadı. Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan, iki Newroz'dur gönderdiği mesajda barış ve çözüm konusundaki kararlılığını ifade ediyor. Bunu devlete bağlı olarak değil Türkiye halklarının geleceğini burada gördüğü için yapıyor ama AKP hükümeti bütün bu süreçler konusunda hiçbir adım atmadı. Ne çözüm sürecini güvence altına alma ne de demokratikleşme paketlerinde Kürt sorununun kalıcı çözümüne dair herhangi bir adım atmadığı halde, çözüm sürecinin öncüsüymüş gibi ortaya çıktı. Çözüme olan inancın sandıklara yansıdığını düşünüyorum.

'BALKON' KONUŞMASI ÇOK SERTTİ

Başbakan'ın seçimin ardından yaptığı "balkon" konuşması, önümüze dair nasıl bir veri sunuyor?

Çok sertti, seçim sonrasında özellikle cemaate verdiği mesajlar açısından çok sertti. Sanırım Türkiye'deki bu gerilim hattı devam edecek. Ne kadar götürebilirler bunu bilmiyorum ama bu hesaplaşma derinleşecek gibi. Önemli olan konu şu: Bu hesaplaşma derinleşirken, gerçekten bir yüzleşmeye dönüşecek mi? Gerçekten bu derin devlet, paralel devlet, devlet içinde devlet olma durumundan kurtulacak mı? AKP'nin reflekslerine baktığınızda böyle bir niyet yok. Türkiye'yi demokratikleştirme, sorunları çözerek demokratik bir standarda ulaştırmaktan ziyade daha çok kendini koruma durumu var. Örneğin, Ergenekon sanıklarının hepsini serbest bıraktılar. Eğer, 'Çözüm süreci kazandı' diyecekseniz, o zaman Dersim'den Roboski'ye geçmişin hesabını verip, yüzleşmeyle yeni bir sayfa açmanız gerekir. Eskiyi yok sayarak olmaz bu. Siyasi soykırım operasyonlarında tutuklanan arkadaşlarımız hala cezaevindeyken, Ergenekoncuları bırakıyorsunuz. Cemaate karşı yeni bir ittifak oluşturuyorsun. Dolasıyla çok ciddi bir çelişki içerisinde hükümet.

RADİKAL DEMOKRASİYİ GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ

Önümüzdeki dönemde de bunun yansımaları olacak, bu gergin siyaset devam edecek. Bu noktada radikal demokrasi geliştirmek ve devleti bu konuda zorlamak, hem Kürt sorununun çözümü hem de Türkiye'nin demokratikleşmesi noktasında zorlayacak güçlü bir özyönetimi yapmak durumundayız. Demokrasi AKP'nin insafına bırakılmayacak kadar önemli. Çözüm ve barış AKP'ni insafına bırakılmayacak hayatidir. Örgütlülüğümüzü geliştirerek sürece çok güçlü müdahale etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde gelişecek süreç bizi de çok olumsuz etkileyecektir.

HDP ARTIK BİR İHTİYAÇ

HDP bundan sonra nasıl yürüyecek?

HDP'nin bileşenleri olarak bütün bu süreci değerlendireceğiz. Bir kampanya yürüttük, üç yıllık bir Halkların Demokratik Kongresi (HDK) çalışması oldu. Yeni döneme nasıl devam edeceğiz? HDP'yi nasıl konumladıracağız? Biz bir seçim partisi olarak kurulmuştuk. Seçimlerle birlikte yeni bir durum ortaya çıktı. HDP'nin bileşen partileri ile ilişkisi nasıl olacak? HDP'yi Türkiye genelinde örgütleyecek miyiz? Yoksa sönümlendirip HDK ile mi devam edeceğiz? Bu tartışmaları hızla yapmamız gerekiyor.  Ama ortaya çıkan şu: HDP'ye artık bir ihtiyaç var ve bu partiyi büyütüp Türkiye'de ana muhalefet olacak bir siyaseti geliştirmek durumundayız. HDK'yi kurarken, hiçbir şey sonuçlandırılmış değil, demiştik. Yol yürürken bunları çözeceğiz. Yeni bir durağa geldik. Bu durakta hem Türkiye'deki siyasal atmosferi hem de seçim sonuçlarını değerlendirip yolumuza nasıl devam edeceğimize karar vermemiz gerekiyor.  Ancak HDP bir seçenek haline geldi. Bunu nasıl büyüteceğimizi tartışacağız.